Paylaş
Önceki akşam Bodrum Zai’de, pandeminin başından beri fiziksel ortamda ilk konseri izledim.
Böylece sadece “dinleme” kodundan “izleme” moduna geçtim.
Özlemişim...
*
Konseri ÇEV Sanat’ın genç müzisyenleri verdi.
Solistler kemancı Bade Daştan ile çellist Jamal Aliyev’di...
Bodrum’un klasik müzikteki açılış konserini Fazıl Say şu cümleyle yaptı:
“Türkiye öyle az buz bir yer değil...”
Bu cümlenin arkasında anlatmak istediği şuydu:
Çağdaş Eğitim Vakfı bünyesinde kurulan ÇEV Sanat 10 yıla yakın süredir Türkiye’nin müzikte çok başarılı çocukları için özel bir programı uyguluyor. Türkiye’nin çok ünlü 5 müzisyeni her yıl Türkiye’nin her yerinden çok yetenekli müzisyen çocukları bulup çıkarıyor. Bu çocuklara yurtdışında çok özel bir eğitim imkânı sağlanıyor.
Bu 55 çocuktan 30’u bugün dünyanın çok önemli okullarında eğitim görüyor.
İçlerinden bazıları daha bugünden “dünyanın en iyileri” arasına girdi.
Bunlardan biri çellist Jamal Aliyev...
Annesi babası Azeri, Jamal Türkiye’de doğup büyüdü...
Fazıl Say “Hiç abartmadan söylüyorum bugün dünyanın en iyileri arasında” diyor.
Haksız da değil...
Dünyanın en itibarlı yarışmalarından biri olan Concert Artist Guild’i kazandı.
İngiltere’den yayın yapan Classic FM tarafından “30 yaş altı dünyanın en yetenekli 30 müzisyeninden biri” olarak seçildi.
ÜÇ YILDA YO-YO MA SEVİYESİNE TERFİ ETTİ
BU genç insanları 4 yıldır izliyorum...
Son defa Venedik’te Kempinski Oteli’nin kilisesinde verdikleri konseri izlemiştim. Orada dinlediğim Jamal Aliyev çok iyiydi.
Ama önceki akşam Bodrum Zai’de dinlediğim Jamal Aliyev, abartmıyorum artık Yo-Yo Ma, Pau Casals rütbesine terfi etmeye hazır bir çellist olmuş.
Bach’ın hayatım boyunca bıkmadan dinlediğim “Air on The G String”ini mükemmel bir virtüözite ile çaldı...
FAZIL’IN KIZININ PİYANOSUYLA SEKİZ HAFTADA BİRİNCİ OLDU
CUMHURİYET’in ilk yıllarında devletin böyle bir programı vardı. “Harika çocuklar” deniyordu onlara. Ama artık “Harika çocuk” kavramı kullanılmıyor.
ÇEV Sanat’ın özel eğitim imkânı sağladığı 55 çocuğun her birinin çok ilginç hikâyesi var.
Mesela Bursalı Arya Su Gülenç...
ÇEV onu 8 yaşındayken Bursa’da evinde keşfetmiş.
Çok ucuz ve sıradan bir elektrikli piyanoyla çalmaya çalışıyormuş.
Fazıl Say daha önce kızı Kumru için aldığı piyanoyu ona hediye etmiş.
Arya 8 ay sonra New York’ta kendi yaşıtları arasında yapılan bir yarışmada birinci olmuş.
O GECE ÖĞRENDİĞİM BENİ ÇOK ÜZEN HABER
Bu çocukların bu noktaya gelmesinde devletin hiç katkısı yok.
Ama iki ayrı grubun çok katkısı var.
Birincisi ÇEV Sanat ve onun başındaki Berrin Yoleri...
Tabii sponsorlar...
*
Ancak gecenin sonuna doğru beni üzen bir haber öğrendim.
Bu harika orkestra bugünlerde büyük bir sorunla karşı karşıyaymış...
Çünkü pandemi dolayısıyla bazı büyük sponsorlar desteğini durdurmuş...
Oysa bu çocukların okullarına devam etmesi, onlara çalabilecekleri iyi enstrümanlar temin edilmesi gerekiyor. Umarım o büyük sponsorlar yeniden kredilerini açarlar.
Ve tabii ki yeni sponsorlar da gelir.
BU 55 ÇOCUĞU BULUP KEŞFEDEN MÜTHİŞ EKİP
BU genç müzisyenleri bulup keşfeden harika bir ekip var. Sanat Kurulu...
Bu kurul Türkiye’nin kendi alanında en ünlü isimlerinden oluşuyor:
Fazıl Say, İbrahim Yazıcı, Bülent Evcil ve Mehmet Yasemin...
Her yıl oturup günlerce Anadolu’nun her yerinden gelen başvuruları inceliyor, dinliyor ve ortaya çıkarıyor.
BUNA KARŞILIK BANA UMUT VEREN BİR HABER DE VAR
GECE gördüğüm bir manzara bana umut verdi. Bodrum’da bir sanat olayında yıllardır böyle bir kalabalık görmedim. Çok sayıda tanınmış kişi konsere gelmişti. Davetliler arasında şu isimler vardı:
Çiğdem Simavi, Pervin Ersoy, Revna Demirören, Heves Ekinci, Feryal Gülman, Banu Hakan Çarmıklı, Beyza Uyanoğlu, Cana Sialom, Tal Garih, Yelda-Hakan Tiftik, Ömer Aras, Volkan Büyükhanlı, Pınar Sabancı, Pelin Akın, Aynur Özderici, Hatice Begüm Eyilik, Füsun Topbaş, Alp Yalman, Figen Çiftçi ve Derya Karagülle. Bu arada bazı büyük kuruluşların yeni kuşak temsilcilerini de davetliler arasında gördüm.
Akfen ve TAV’ın yönetim kurulu üyesi Pelin Akın Özalp ve Kavaklıdere şaraplarının üçüncü kuşağından Cevza Başman’ı orada görmek beni sevindirdi.
TÜRK PORSELENİNİN BÜYÜK BİR TASARIMCIYLA BULUŞMASI
GENÇ müzisyenler gecesinde Kütahya Porselen Yönetim Kurulu Başkanı Sema Gürel Sürmeli ile karşılaştım.
Tabii hemen geçen hafta tanıttıkları “Skallop” koleksiyonunu sordum...
*
Kütahya Porselen bu koleksiyonu dünyanın en tanınmış endüstriyel tasarımcılarından Karim Rashid’e çizdirdi. Türkiye’nin böyle prestijli markalarının büyük tasarımcılarla çalışması bana hep çok güzel görünüyor.
*
Karim Rashid daha önce de Kayra şarapları için şarap kadehi tasarlamıştı.
Üzüm yaprağı şeklindeki bu tasarımı bazı kişiler tarafından eleştirildi ama ben çok sevdim.
Ve daha şimdiden bir sanat eseri olarak koleksiyon objesi haline geldi...
Bendekileri özenle saklıyorum.
*
Kütahya Porselen için çizdiği Skallop koleksiyonunu da tek tek inceledim.
Her ne kadar Karim Rashid, “Tasarım bir sanat değildir” diyorsa da benim için bal gibi sanat...
Hem de sanatı masamıza koyan bir sanat.
Bu vizyona sahip Türk sanayicilerini anlatmak ve tanıtmak bana gurur veriyor.
KUZGUNCUK’TA GİZLİ BİR BAUHAUS ATÖLYESİ
KONU tasarımdan açılmışken, geçen hafta katılamadığım için üzüldüğüm bir girişimi de anlatayım. Kalyoncu Ailesi’nin genç üyesi Mehmet Kalyoncu’nun başkanlığını yaptığı “Türkiye Tasarım Vakfı” adlı bir kuruluş var.
Epeydir ilgiyle izliyorum.
Kâr amaçlı olmayan bir vakıf bu...
Türkiye sanayide artık fasondan özgün tasarıma geçme aşamasına geldi.
Tasarım, ürettiğiniz ürüne karakter ve değer katan bir şey. Ta Paris’te öğrencilik yıllarımdan beri beni çok etkileyen Bauhaus adlı mimari bir ekol var.
Yirminci yüzyıl başlarında Walter Gropius adlı mimarın geliştirdiği Bauhaus ekolü bugün dünyada, sadece mimaride değil, her alanda tasarımı etkileyen en kuvvetli akımlarından biri.
*
Mehmet Kalyoncu’nun başında bulunduğu vakıf geçen hafta “Yeniden Bauhaus Atölyeleri” başlığı ile çok önemli bir eğitim programını devreye soktu. Tasarımda başarılı olan ülkelerden biri Finlandiya.
Bu ülkenin en önemli tasarım okullarından biri “Arkki”...
Türkiye Tasarım Vakfı işte bu okulun programlarını Türk çocuklarına da öğretmeye başladı.
Türkiye’nin büyük bir şirketinin böyle bir vizyonla bu işe girmesi beni çok sevindirdi.
TASARIM HARİKASI MUSTANG’İ UTANMASAM ÖPECEKTİM
BENİM kafamda “tasarım” kavramını doğuran şey, 1966 yılında İzmir’in Alsancak semtinde gördüğüm ilk Ford Mustang araba oldu.
Hâlâ araba kullanmayı bilmeyen biri olarak hiç unutmuyorum o günü...
Gördüğüm an takılıp kalmıştım. Yarım saat arabanın etrafında dolaşıp durmuştum.
Utanmasam diz çöküp öpecektim arabayı...
Tasarımın, sanayinin estetik sanatı olduğunu o gün anlamıştım.
Hâlâ aynı fikirdeyim.
KATKIDA BULUNANLAR
Sayfa Editörü: Firuzan Demir
Düzeltmen: Metin Usta
Tasarım ve Uygulama: Selma Songül Zengin
Paylaş