GEÇEN cumartesi akşamı, içimi karartan Türkiye’den çıkıp iç açıcı Türkiye’ye göç ettim.
Alaçatı’da Pegasus Hava Yolları’nın sponsorluğunu yaptığı Dünya Rüzgár Sörfü yarışmasının ödül törenine katıldım.
Kendimi mikro boyutta bir "Woodstock" Festivali’ne katılmış gibi hissettim.
Dünyanın her yerinden gelmiş sörfçülerle sohbet ettim.
Bu kadar güzel erkek ve kadını çok az yerde gördüm.
Sportmen insanlar; medeni şekilde yarışıp sonra eğlenen insanlar tanıdım.
Power FM’in hazırladığı sahnede müthiş bir Türk hip hop şarkıcısını dinledim.
Onu, mükemmel bir rock topluluğu izledi.
Yıllardır dinlediğimiz şarkıları inanılmaz güzel yorumlarla çalıyor ve söylüyorlardı.
Gece dolunay çıktığında sıkıntı verici Türkiye’yi içimizden tamamen atmış, havaya girmiştik.
Sonra mohitolarımızı içerken, hep birlikte ay tutulmasını izledik.
Alaçatı tıklım tıklımdı ve bir mutlu insanlar seli, kasabanın bir ucundan ötekine akıyordu.
Orada anladım ki, bu ülkenin sağlam bir "öteki yanı" da var.
Ben Türkiye’nin, sayısı azınlıkta kalsa da, bu modern yüzüne güveniyorum.
* * *
İki gün boyunca çok kişiyle konuştum, sohbet ettim.
Geçen hafta Başbakan Tayyip Erdoğan’a seslendiğim, "Lütfen Bir Kadeh Sayın Başbakan" başlıklı yazımın çok tartışıldığını gördüm.
Birçok kişi yolda durdurup bu konudaki fikrini söyledi.
Anladım ki, insanlar Başbakan’dan böyle bir davranış bekliyorlar.
"Kadeh kaldırmayı" sembolik bir anlamda söylemiştim.
O sembolik jest ağır geliyorsa, sadece o mekánlarda bulunmak bile yeterli.
Ama gözlemlediğim başka bir şey daha var.
Konuştuğum insanların çoğu, Bekir Coşkun’un görüşündeydi.
Yani, "Başbakan katiyen böyle bir şey yapmaz" diyorlardı.
Ben de merak ediyorum.
Yapmaz mı, yoksa yapamaz mı?
* * *
Tatilde şort giyebilen bir Başbakan, bana göre bu jesti hayli hayli yapar.
Yapabilir.
Yapmalıdır.
Türkiye, yaşayan bir ülke.
Yaz boyunca kıyı şeritlerinde muazzam bir elektrik akıyor.
İstanbul cıvıl cıvıl bir şehir.
Böyle bir ülkeyi, Ahmedinejad popülizmi ile yönetmek doğru olur mu?
Ben, görgüsüz bir gösterişçilik yapılsın demiyorum.
Hayatı keyifle, öteki insanlarla paylaşarak yaşamaktan söz ediyorum.
"Başkalarının hayat tarzlarına karışmamak", onların arasına hiç karışmamak anlamına gelmez.
Zaten böyle yaparsak, başkalarının hayat tarzlarına tolerans göstermiş olmayız.
Tam aksine, hoşgörüsüz gettolar yaratmış oluruz.
* * *
Bir dönem, "Öteki Türkiye" tartışması yaptık.
Bu kavramla, Türkiye’de ezilen, yönetim dışında kalan, horlanan, "zenci muamelesi" gören insanları kastediyorduk.
Şimdi, kendini Öteki Türkiye’nin temsilcisi olarak gören bir iktidar işbaşında.
Bu defa "Öteki Türkiye"nin coğrafyası değişti.
Kendini azınlık olarak hisseden başka insanlar oluşturuldu.
Ne var ki, bu insanlar toplumun iyi eğitim almış, Batı’ya açık, ekonomiyi ayakta tutan kesimlerinden geliyor.
O yüzden diyorum ki, Başbakan artık, "Öteki Türkiye"nin yeni sakinlerine de sahici bir şekilde "Merhaba" demeli.
Sizce bu "egosu şişmiş" bir gazetecinin megalomanisi mi, yoksa bir uzlaşma anayasasının ancak "Öteki" bırakmayan bir zihniyetle mümkün olabileceğine inanan bir insanın temennisi mi?