Paylaş
Sokağın bir ucu, İzmir Fuarı’nın kapılarından birine açılır.
Öteki ucunda ise bir karakol vardır.
Karakoldan sola dönüp, 50 metre ilerleyince karşınıza bir hemzemin geçit çıkar.
Burası, Alsancak-Denizli tren yolunun geçtiği yerdir.
Bu demiryolu, iki ayrı toplumu, iki ayrı hayat tarzını birbirinden ayıran sınır gibiydi.
Çünkü demiryolunun öteki tarafında “Tenekeli Mahalle” denilen bölge başlardı.
* * *
Tenekeli Mahalle Romanların yaşadığı yerdi.
O zamanlar Roman kelimesi yoktu, “Çingene” kelimesini kullanırdık.
Hâlâ Roman kelimesine ısınamadım.
Çingene benim için çok daha sempatik bir sıfattı.
Mahallenin yazlık sineması, bu taraftaydı.
Yani haftada en az iki akşam, Tenekeli Mahalle’ye geçerdik.
Yeni Doğan Sineması, Ahmet Tarık Tekçe’yi, Neriman Köksal’ı, Turan Seyfioğlu’nu, Ayhan Işık’ı keşfettiğim yerdi.
* * *
Türk sinema izleyicisi bilmeden bu mahalleyi tanıdı.
Geçen kış Hürriyet’in barında Yılmaz Erdoğan’la harika bir akşam geçirdik.
Hayatımda o kadar güldüğümü hatırlamıyorum.
Ben “Organize İşler” filminin Dolapdere’de çevrildiğini sanıyordum.
Oysa İzmir’de işte bu Tenekeli Mahalle’de çevrilmiş.
Tenekeli Mahalle’den aklımda kalan tek kötü hatıra yok.
Evlerimizin kapısı, penceresi açık dururdu.
Hafızamda kalmış bir hırsızlık, cinayet, yaralama, sarkıntılık da yok.
Sırp yönetmen Aleksander Petroviç’in, “Mutlu Çingeneler” filmini izlediğimde ilk aklıma gelen şey, benim tenekeli mahallemdi.
O mahalleden gelen müzisyenleri mahallenin kahvelerinin önünde epey dinlemiştim.
Kahramanlar mutlu bir mahalleydi ve demiryolu hayat tarzlarını bölse de, kavgalar hiçbir zaman bu mahalleyi bölememişti.
Zaten çocuk kavgaları dışında hatırladığım büyük hiçbir olay da yok.
* * *
Selendi’de meydana gelen olaylarla ilgili haberleri okurken, bunlar aklıma geldi.
Yıllardır birlikte yaşayan insanlara aniden ne oldu?
“Mutlu Çingeneleri” mutsuz eden bu olaylar nasıl patladı?
Ben kabahatli aramıyorum.
Neden arıyorum.
Şaşırmıyorum da...
Son yıllarda kamuoyu anketlerinden gelen sonuçlar beni ürkütmeye başlamıştı.
Türkiye’de tehlikeli bir “öteki” kavramı doğmaya başladı.
Herkes kendine göre “öteki” veya “ötekiler” yaratıp, ona düşman oluyor.
Onu, mahallesinde komşu olarak dahi istemiyor.
Ve biz bu olayı hâlâ hafife alıyoruz.
Nedenini araştırmıyoruz.
* * *
Böyle toplumsal olaylarda “Şu veya bu hatalı” demek yanlış.
Yaratılan her “düşman” başka düşmanlıkları tetikler.
Herkes “kendi düşmanını” yaratırken, bir düşmanlıklar toplumu yaratılır.
PKK yüzünden Kürt düşmanlığı yaratmak tehlikelidir: Ama “Gazze”yi savunurken dozu kaçırıp, Yahudi düşmanlığı yaratmak da o ölçüde tehlikelidir.
Bütün bunlar akarsu gibi büyük nehirlere akar ve sonunda sel gibi bir toplumun üzerine basar.
En tehlikelisi de, bir toplumun hâkim unsurunun, kendini ezilmiş hissettirecek duygulara kapılmasıdır.
Türkiye bugün işte bunu yaşamaktadır.
Aman dikkat...
Paylaş