Paylaş
“Son 6 hafta içinde 200 Rus askeri gizlice Libya’ya geldi...”
*
İstihbaratta ilginç ayrıntılar var.
Askerlerle birlikte Sukhoi jet uçakları, kesin hedef tayin kapasitesine sahip ağır toplar ve füzeler de gönderilmiş...
*
Ama en ilgimi çeken ayrıntı şu oldu:
“Gelen Rus askerleri arasında çok sayıda sniper var.”
Yani keskin nişancılar...
*
Bu istihbaratın kaynağına gelince... Açık istihbarat...
Dünkü New York Times gazetesi...
Eminim, bu bilgiler MİT’in elinde de vardır.
Tahmin ediyorum MİT de benimle aynı değerlendirmeyi yapmıştır.
*
Bu istihbaratın anlamı açık...
Rusya, Suriye’den sonra Libya konusunda da kesin ağırlığını koyuyor... Peki bunun Türkiye açısından bir önemi var mı...
Var... Hem de pek çok var.
*
Rusya ağırlığını, Libya’da Türkiye’den nefret eden general Halife Hafter lehine koyuyor...
Yani durmadan Türkiye’yi tehdit eden, geçmişte 6 Türk vatandaşını esir alıp sonra bırakan grup lehine.
*
Halife Hafter Türkiye’ye düşmanlığını her fırsatta gösteren biri. O zaman ister istemez şu soruyu soruyorum.
Acaba bu sniper’ların hedef dürbününe girecekler arasında kimler olacak...
O füzelerin hedefinde Türk drone’ları da bulunacak mı...
*
Anlayacağınız durum biraz karışık. Gelin ikinci yazıda onu da anlatayım.
ORADA KİMİN ELİ KİMİN CEBİNDE, KİMİN NAMLUSU KİME ÇEVRİLİ
Şimdi Libya’da çok ilginç bir durum ortaya çıktı.
Türkiye, Birleşmiş Milletler, ABD ve Avrupa Birliği’nin desteklediği Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin yanında yer alıyor.
Onun karşısındaki Tobruk merkezli Temsilciler Meclisi’nin arkasında ise Mısır, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri yer alıyor.
Yani şu an Arap dünyasında Türkiye’nin karşısında olan bütün ülkeler Halife Hafter’in yanında...
Ve Rusya da işte Türkiye aleyhtarı bu gruptan yana ağırlığını koydu.
Buyurun size karmakarışık bir Ortadoğu manzarası daha...
Türkiye, Suriye sınırının bir bölümünde Rus askeri ile ortak devriye yapıyor...
Karşımızda ise ABD var.
Buna karşılık, İdlib’de biz bir tarafta, Esad ve Rus askeri bir tarafta...
Her an bir maraza çıkabilir.
Şimdi de Libya’da, Ruslarla karşı karşıya, ABD ile bir aradayız...
*
Ne diyeyim...
Ortadoğu ve Arap âlemi denen yere kim düştüyse...
Allah kurtarsın...
Öyle diyeceğim ama ne yazık ki Ortadoğu ve Arap dünyası denen bataklığa gireni bugüne kadar kurtaran olmadı.
Baksanıza Amerika Birleşik Devletleri’nin durumuna...
BİR GÜN ‘İVAN EVİNE DÖN’ SLOGANI DUYACAK MIYIZ
GENÇLİĞİMDEN bu yana, etrafımdaki solcu ve ulusalcı grubun Amerikan emperyalizmi paranoyası ve komplo teorileriyle büyüdüm.
Şimdi o emperyalizm sapır sapır dökülüyor.
Buna karşılık bölgemizde ve dünyada yeni bir süper güç gümbür gümbür geliyor.
Merak ediyorum...
Acaba gün gelecek, aynı kişilerin ağzından “Yanki go home” yerine “İvan evine dön” sloganları duyacak mıyız.
Dolmabahçe’de, “Kronştad bahriyelisi defol” pankartlarıyla Rus askerinin de denize döküldüğüne tanık olacak mıyız... Yani şanlı antiemperyalizm savaşçılarımız ne yapacak...
TÜRK MANGOSU İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN Mİ TÜRK ÜRETİCİSİNİN Mİ ZAFERİ
DÜNYADA en sevdiğim meyvelerden biri mango. Bir süredir Türkiye’de üretilen mangoları yiyorum. Emin olun bazılarından ithal mangodan aldığım zevkten fazlasını alıyorum.
Türk mangosunun gelişmesinin arkasında genç bir insanın militanca çabası var. Uzun süreden beri tanıdığım Mustafa Ezici, kendini tropik meyvelerin Türkiye’de yetiştirilmesine adadı.
İnanılmaz sonuçlar alıyor. Passion fruit bile yetiştiriyor.
Merak ettim... Acaba bu Türk üreticisinin zaferi mi, yoksa iklim değişikliğinin mi...
Küçük bir araştırma yaptım. İşte sonuçları...
GAZİPAŞA’DA MI DAHA İYİ MANGO ÇIKAR MALAGA’DA MI
MANGONUN yetişme ikliminin kendine has özellikleri var.
Mesela sıcaklık sıfırın altına düşmeyecek, minimum 5-7 derece olacak.
Kış ortalamasının 10 dereceden düşük olmaması gerekiyor.
Haziran-temmuz arası 25-30 derece istiyor.
Ezici, bu işi Gazipaşa’da yapıyor. Dün bana mangonun yetiştiği yerlerden Malaga ile Gazipaşa’yı karşılaştıran bir tablo göndermiş.
Bir süredir acaba iklim değişikliği ve küresel ısınmadan dolayı mı bizde de harika mango üretiliyor diye soruyordum.
Meğer iklim kuşağımız tropikal meyveler için bile uygunmuş. Diyeceğim orada güzel bir mikroiklim ve yeni bir ekonomi fırsatı doğuyor. Türkiye’nin normal meyvelerine göre çiftçiye çok daha fazla gelir sağlayacak bir ekonomi bu.
TARİHİN İLK ‘JOKER’İ BARIŞÇI KRAL MIYDI
Önceki akşam Nazlı Ilıcak ve Ahmet Altan’ın tahliyeleri, Mehmet Altan’ın beraat kararını okuduktan sonra oturdum Netflix’in yeni filmi “The King”i (Kral) seyrettim.
*
Shakespeare’in birkaç oyunundan esinlenerek yapılmış film, İngiltere’nin 1413-1422 yılları arasında hüküm sürmüş, “Savaşçı” lakaplı kralı Henry V’i anlatıyor.
*
Aslına bakarsanız bir tür “Joker” filmi...
Başlangıçta savaşa karşı olan, hayatını güzel yaşamaktan başka amacı olmayan, edebiyata, sanata düşkün bir insanın zamanla çevresi tarafından nasıl bir canavara dönüştürüldüğünü çok güzel anlatıyor.
Yani savaşı kazanınca “Bütün esirleri öldürün” diyen bir kral haline dönüşmesini...
*
Filmde Henry V’in kötü kalpli ve egoist babası ölüm döşeğindeyken bile oğlunu savaşa göndermek istemektedir.
Bir arkadaşı ziyaretine gelir ve yatağın başucuna oturup ona zafer ve savaş kazanmak üzerine öyle bir tirat patlatır ki ...
Bence kendini muzaffer hisseden her kralın, kendini kral sanan her muzafferin duymaktan mutlu olmayacağı sözler bunlar...
Gelin birlikte okuyalım.
SUS İHTİYAR SUS NE OLUR SÖYLEME BUNLARI BANA
Arkadaş: “Merhaba dostum...
Cesaret ve yiğitliği ne kadar övsek de ruhu en kalıcı şekilde kirleten şey, birini öldürmektir.
Kendimi hiçbir zaman savaş kazandığımda hissettiğim kadar aşağılık hissetmedim.
Zaferin coşkusu hemen yitip gidiyor.
Sonrasında üzerine yapışan şeyse her zaman tatsız oluyor.”
*
Kral: “Sus ihtiyar... Sus lütfen...”
*
Arkadaş: “Bir daha asla susmayacağım. Asla...”
Paylaş