Paylaş
İçlerinde uzun beyaz saçlı olanı gözüme tanıdık geldi.
Asansöre giderken kim olduğunu çıkardım.
Türkiye’nin Berlin Büyükelçisi’ydi...
O an Başbakan Erdoğan’ın burada kalacağını tahmin ettim.
Anlayacağınız tesadüfen Başbakan’la aynı otelde kalıyor olacağız.
***
Başbakan Erdoğan’la kaç yıl sonra aynı mekânda kalıyoruz hatırlamıyorum.
Galiba yıllar önce Sun Valley toplantısı için Amerika’ya gittiğindeydi.
2007 seçimlerinden sonra akreditasyon listesinden çıkarıldım.
Gazetecilik kariyerimin büyük bölümü, iktidarla gelgit ilişkilerle geçti.
Ahmet Necdet Sezer dışında cumhurbaşkanları ile iyi ilişkilerim oldu. Cumhurbaşkanı Gül’le başbakanlığı ve dışişleri bakanlığı döneminde ilişkilerim iyiydi. Ancak Cumhurbaşkanı olduktan sonra onunla ilişkilerim seyreldi.
Tahmin ediyorum bunda onun Cumhurbaşkanlığı’na çıkışı sırasında yazdığım eleştirel bir yazının etkisi oldu.
Siyasetçilerin akreditasyon uygulamalarını hakları olarak görürüm.
François Mitterrand, cumhurbaşkanlığı sırasında sadece 5 gazeteci ile görüştü.
Yani siyasetçinin kiminle konuşacağını seçme hakkı vardır diye düşünürüm.
Başbakan’ın listesinden çıkarıldıktan sonra şunu anladım.
Hiç kuşkusuz o uçakta olmak gazetecilik açısından önemli bir şey.
Ama hiç binmemek de gazeteciye büyük bir hafiflik veriyor.
Son yıllarda bu hafifliğin keyfini epey çıkardım.
***
Berlin’de Başbakan’la aynı otelde kalmamızın tesadüfi bir yanı var. Buraya gelirken Başbakan’ın o otelde kalacağını bilmiyordum. Ama aynı anda Berlin’de olmamızın tesadüfi olmayan bir yanı var.
Buraya Başbakan Erdoğan’ın Almanya ziyaretini izlemek üzere geldim.
Ama Hürriyet değil, Almanya’nın Bild gazetesi adına...
Biliyorsunuz Avrupa’nın en çok satan gazetesi Bild’de haftada bir yazım yayınlanıyor.
Geçen perşembe günü oradan aradılar ve “Erdoğan’ın gezisine çok önem veriyoruz. Bu geziyi bizim adımıza izleyebilir misin” dediler.
Genel Yayın Yönetmenim Enis Berberoğlu’na sorup iznini aldıktan sonra pazar günü Berlin’e geldim.
Oteli onlar ayırttı.
Kısaca, yıllar sonra muhabir olarak Başbakan Erdoğan’ı izliyorum.
Bu teklifi niye kabul ettim
YENİ bir kitap üzerinde çalışıyorum ve çok da yoğunlaşmış durumdayım.
Bild’in teklifi gelince niye hemen üzerine atıldım.
Almanya’da Türkiye asıllı 3 milyona yakın insan var ve Bild bu ülkenin en büyük gazetesi.
Bu geziyi bir Türk gazetecinin gözüyle izlemeleri iyi olurdu.
Ancak kabul etmemin asıl nedeni, Başbakan’ın gözünü yine Avrupa Birliği’ne çevirmesi oldu.
Türkiye son yıllarda çok yalpaladı.
Dış politikasında tarihi hatalar yaptı. Şanghay Beşlisi fantezilerine daldı.
Sonunda önümüze gelen bütün krizler bize Avrupa Birliği coğrafyasında kalmanın ne kadar önemli ve hayati olduğunu gösterdi.
Evet Türkiye’nin istikameti Batı’dır...
Kendimi bildiğimden beri buna inanıyorum. O nedenle Erdoğan’ın bu coğrafyaya dönmesini destekliyorum.
Samimi midir?
Bilmiyorum, emin değilim.
Yine de destekliyorum.
Çünkü alternatifinin ne olduğunu,
Ortadoğu batağına saplandıktan sonra çok daha iyi anlamış olmamız gerektiğine
inanıyorum.
‘Balıkçı’ ve ‘telekinezici’ Erdoğan’ın heyetinde
ERDOĞAN’ın heyetindeki iki kişi dikkatimi çekti. Erdoğan, Avrupa Birliği’nin en güçlü ülkesine geliyor.
Türkiye’nin Avrupa Birliği ile ilişkilerinden sorumlu bakanı Egemen Bağış artık bakan değil ama heyette.
Aklıma bakanın Almanya seçimlerinden önce söylediği bir söz geldi. Almanya Başbakanı Angela Merkel’i eleştirirken şöyle demişti:“Seçimi kaybedince Sarkozy gibi balık tutmaya gider.”
Merak ediyorum, Bağış bugün Merkel’le karşılaşırsa özür
dileyecek mi?
Merkel, seçimde siyasi kariyerinin en yüksek sonuçlarından birini aldı.
Yani bugün Erdoğan’ın karşısına daha da güçlü oturuyor. Bağış ise yolsuzluk iddiasıyla bakanlığı bırakmak zorunda kaldı.
Demek ki siyasette balık tutma esprisi yapmamak lazımmış.
Heyette daha da ilginç olan Başbakan’ın danışmanı Yiğit Bulut’tu.
Yiğit Bulut Gezi eylemlerinde Almanya’yı suçlayan kişiydi.
Onun teorisine göre İstanbul’a
yapılacak 3. havalimanı, Frankfurt Havalimanı’nın işini elinden alacaktı.
Kargaların bile güleceği bu iddiayı
ne yazık ki AK Parti’nin bazı sözcüleri de üstlendiler.
Yiğit Bulut, Erdoğan’ın danışmanı olduğunda onun, “Başbakan Erdoğan’ı telekineziyle öldürecekler” tezi Alman medyasında büyük alay konusu olmuştu.
Türk medyasının yüzde 75’i uçakta yok
BAŞBAKAN’la gelen gazetecilere baktım.
Hürriyet, Posta, Zaman, Bugün, Sözcü, Habertürk, Vatan ve Radikal gazetelerinden kimse yok.
Türkiye’de tirajları en iyi bilen insanlardan biriyim.
Şöyle bir hesap yaptım.
Türk medyasının yüzde 75’ine yakını uçakta yok.
Türkiye’de hâlâ makuliyeti temsil eden ve önemi her geçen gün biraz daha iyi anlaşılan ana akım medyadan neredeyse kimse yok.
Uçak kadrosu Başbakan Erdoğan’ın medyaya bakışını da çok iyi yansıtıyor.
“Ya bendensin, ya düşmanımsın...”
Yani “tarafsızlık” onun ne anladığı, ne de kabul edebildiği bir şey değil.
“Bitaraf olan bertaraf olur” zihniyeti tam gaz devam ediyor.
Medyanın yüzde 75’ini almazsanız uçak hafifler.
Ama unutmaylın ki, gazeteciler ve gazeteler de hafifler...
Öyle anlar vardır ki, uçaktan atılmak, uçağa alınmaktan daha hayırlıdır.
Paylaş