Paylaş
Bakıyorum... Bakıyorum...
Düşünüyorum.
Arkasında müthiş bir insanlık hikâyesi var.
Aradan 5 gün geçti ama haberin etkisi geçmedi.
Dün “Helal olsun” demek için haberi yapan gazeteciyi aradım.
“O haberin çok etkileyici bir ayrıntısı daha var, günlerdir niye yazmadım diye kendi kendime soruyorum” dedi.
Gazetecilik egoistliği ile, “Söyle öyleyse ben yazayım” dedim.
Söyledi...
Ama önce, Posta gazetesinin 19 Nisan Cuma günkü manşetinde çıkan haberi anlatayım.
Aşağıda o çok anlamlı ayrıntıyı vereceğim.
BU HİKÂYEDE İKİ ÇOCUK, İKİ BABA VAR
BİRİNCİ ÇOCUK: Utku Yücel. 6 yaşında hayat dolu bir çocuktu.
24 Ocak günü, Adana’da buz pateni yaparken bayılıp düştü.
Hastaneye götürüldüğünde acı gerçek ortaya çıktı:
Beyninde 3.5 santimetre büyüklüğünde bir tümör vardı.
BİRİNCİ BABA: Kemal Yücel. 35 yaşında. Gazeteci.
Doktorlar, oğlunun hemen ameliyat edilmesi gerektiğini söylediler.
Çocuk ameliyattan sonra konuşmaya başladı.
Ama 28 Şubat günü hiç beklemedikleri bir şey oldu.
Utku Yücel, 6 yaşında hayata veda etti.
VEDA ANI: İşte o an doktorlar, babasına bir şey daha söylediler:
“Çocuğunuzun organlarını bağışlar mısınız?”
Gazeteci baba, hiç tereddüt etmeden “Evet” dedi.
İZMİR’DE BİR HASTANEDEKİ ÜÇ YAŞINDAKİ KIZ ÇOCUĞU
İKİNCİ ÇOCUK: Melek Özcan. 3 yaşında.
20 aydır İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde yatıyor.
Hayatı 100 kiloluk bir yapay kalbe bağlı.
Bir anlamda, ölümü bekliyor.
UMUT ANI: Umut işte o an geldi.
Bir çocuk hayata veda ederken, öteki merhaba demeye hazırlanıyordu. 6 yaşındaki Utku’nun kalbi, 3 yaşındaki Melek’e takıldı.
DİYARBAKIR BAĞLAR SEMTİNDE BİR ODA
Geçen hafta Diyarbakır’ın Bağlar semtindeki bir evde dramatik bir buluşma gerçekleşti. Kaybettiği oğlunun kalbini, küçük kıza takılması için bağışlayan baba, Melek’i ziyarete gitti.
Giderken hediye olarak ona uzaktan kumandalı bir köpek yavrusu oyuncağı götürdü.
İKİNCİ BABA: Melek’in babası Muhsin Özcan, 26 yaşında.
7 yaşında bir kızı daha var.
İşsiz.
20 ay boyunca İzmir’de kızının yanında kalmış.
Kızının bakımı yeşil kartla yapılmış.
İKİNCİ BABA, BİRİNCİ BABAYI ÇOCUĞUYLA BAŞ BAŞA BIRAKTI
Birinci babayla ikinci baba birbirine sarıldı ve bir süre öyle kaldılar.
İkisi de ağlıyordu.
Birisi hatırlamanın verdiği acı ve birine hayat vermenin sevinci ile.
Öteki ise, kızının yaşaması sevinci ve öteki çocukla babasına duyduğu minnetle. Nedenleri çeşitli olabilir ama ağlamak ağlamaktır ve en insani duygudur.
YÜREĞİN SESİ: Sonra yeni kalbiyle yaşayan Melek’in odasına girdiler.
Muhsin Özcan, odadan çıkarak kızıyla, ona kalbini veren çocuğun babasını baş başa bıraktı.
Kemal Yücel kulağını küçük kızın kalbine dayadı.
O sesi dinledi...
Küçücük tık.. tık.. tık..ları...
İnsan yüreğinin sesini...
Çok güzel atıyordu...
Tertemiz ve insana ait en güzel duygularla...
Çok derinden, ama çok yakından geliyordu...
Nedim Şener’in yazmadığı ayrıntıyı ben yazıyorum
DÜN Posta gazetesinin birinci sayfasında yine Nedim Şener’in çok çarpıcı bir yazısı ve fotoğrafı vardı.
Kutlamak için aradığımda, cuma gününden beri önümde duran bu haberi de anlattım.
“O olayın çok ilginç bir ayrıntısı daha var. Yazmadım ve o günden beri niye yazmadım diye de kendime soruyorum” dedi.
Yukarıda da yazdım ya, gazeteci gazetecidir ve en dramatik anlarda bile mesleki egosu başını kaldırır.
Öyleyse ben yazayım dedim. Yukarıdaki hikâyede, hayatını kaybeden Utku, bir Türk çocuğu.
Kalbini verdiği Melek ise bir Kürt çocuğu.
Bu kalp denen organ nasıl bir şeymiş meğer
BU ülkede hiç sevmediğim bir kavram vardır.
“Kız alıp verme...”
Dün düşündüm.
“Kalp alıp vermek...”
Çok daha güzel bir kavram...
Hele hele kalp kelimesinin yerine “yürek” kelimesini koyunca daha da güzel oluyor.
Bir de şunu düşündüm.
Ne harika bir organmış bu...
“Kalp” denince insani bir sevgiyi anlatıyor.
“Yürek” denince en insani cesareti...
Allah bir insana ikisini birden vermişse...
İşte O’nun şanslı kulusunuz...
Paylaş