Paylaş
Çalışma hayatı An Garda Siochana’da (İrlanda Polis Gücü) geçmişti. Görevi IRA (İrlanda Kurtuluş Ordusu) militanlarının terör eylemlerini ve bombalarını ortaya çıkarmaktı.
Emekli olmadan önce çalıştığı polis teşkilatına gelen bir mektup hayatının geri kalan kısmını altüst edeceği güne kadar böyle huzurlu ama monoton günleri yaşıyordu. Oysa bu mektup sadece onun hayatını değil, bütün Katolik dünyasının hayatını altüst edecekti.
BİR RAHİPTEN NOEL GÜNÜ GELEN ŞANTAJ MEKTUBU
Mektup, İrlanda Polis Gücü’nün yerel bürosuna 1997 yılının Noel günü geldi.
Eugene Green adlı yerel rahip bir adamın kendisine şantaj yaptığını bildiriyordu.
Noel zamanıydı ve polisin imkânları sınırlıydı. Polis teşkilatının yerel yetkilisi, bu işi araştırmasını emekli dedektif Martin Ridge’den istedi.
Emekliliğinin ortasında kendisinden böyle bir görev istenmesi, Martin Ridge’in hem monoton günlerine renk katacaktı, doğrusu hem de gururunu okşamıştı.
Noel’den iki gün sonra kendi kullandığı arabasıyla Donegal kasabasına doğru yola çıktı. Bu yolculuğun onu bir tür seri katilin izine götürdüğünü aklından bile geçirmiyordu.
KÖY MEZARLIĞINDA YATAN SEKİZ KİŞİNİN KAYITLARI
Donegal, İrlanda’nın Atlantik sahilinin kuzeybatısında 160 bin kişinin yaşadığı küçük bir şehirdi. Taasuba varan inancı ile kuvvetli bir Katolik nüfusuna sahipti. Dolayısıyla da İrlanda’da kilisenin en kuvvetli olduğu yerlerden biriydi.
Martin Ridge önce mektubu gönderen rahibi dinledi. Anlattığına göre şehirden biri, geçmişte kendisine tecavüz ettiğini söyleyerek bunu açıklamakla tehdit ediyordu.
Olay buraya kadar İrlanda’da zaman zaman rastlanan “Papaz oramı elledi” hikâyelerinden biri gibi görünüyordu. Ancak iki gün sonra şehre yakın köylerden birinde dikkatini çeken bir şey, olayın seyrini tamamen değiştirecekti.
Donegal civarındaki sahile yakın Gortahork köyünün mezarlığının kayıtlarını incelerken tuhafına giden bir şeyle karşılaşmıştı. Mezarlıkta yatan 8 kişinin ölüm nedeni garibine gitmişti. Bu 8 kişinin hepsi intihar etmişti. Ve hepsi de erkekti.
YENİ RAHİP 8 ÖLÜMÜN NEDENİNİ SÖYLEMİYOR
Çok kuvvetli Katolik inancı olan insanların yaşadığı küçücük bir köyde 8 intihar normal değildi.
Hayatını şüphe üzerinden kazanan Ridge hemen köyün rahibini bulup bu intiharların nedenini sordu. Rahip, köye yeni gelmişti ve intihar nedenleri ile ilgili bir kayıt olmadığını söyledi. Bunun üzerine köyün pub’ına gidip insanlara sormaya başladı.
Ama kimse intihar nedenleri üzerine konuşmak istemiyordu. Sanki mafya örgütlerininde “Konuşanı öldürün” anlamına gelen bir tür Omerta kanunu yürürlüğe girmişti.
O gün öğrenebildiği tek şey, mezardaki 8 kişiden birinin 15 yaşında bir erkek olduğu ve yakındaki bir kulübede kendini astığıydı. Köyde yeterli bilgi alamayınca Donegal’a döndü. Ertesi gün kendisi görüşmek isteyen bir kişinin anlattıkları, olayın bütün seyrini değiştirecek ve Gortahork mezarlığının sırrı ortaya çıkacaktı.
DERİNE İNDİKÇE YOLLAR O MEZARLIĞA ÇIKIYOR
Gelen kişi, yerel bir okul öğretmeninin kendisine tecavüz ettiğini anlatmıştı.
Tecrübeli dedektif bu ihbar üzerine daha derine inmeye başladı. Denis McGinley adlı öğretmenin bu ilk vakası değildi. 50 çocuğa daha cinsel tacizde bulunmuştu. Ama çok daha ilginç bir ipucu vardı. McGinley bir Katolik okulunda öğretmendi ve dini konularda ders veriyordu. Okul da Katolik kilisesinin kontrolündeydi. Eski dedektif daha da derine gitmeye karar verdi. Gittiği yol ise onu bir kiliseye doğru götürüyordu. “Gorth an Choirce Kilisesi”...
Yani intihar eden 8 kişinin gömülü olduğu mezarlığın bulunduğu yer...
İntihar nedenleri ortaya çıkmıştı. Hepsi de biraz ilerideki o kiliseye giderken rahipler tarafından tecavüze uğrayan çocuklardı. Kilise bu büyük utancını biliyor ama ısrarla üstünü örtüyordu. Kilisenin müminleri ise inançlarını korumak uğruna yıllarca bu büyük utancın dilsiz ortakları olmuşlardı.
46 YAŞINDAKİ ADAMIN DOSYADAKİ SÖZLERİ
Ama işin en ilginç yanı şuydu. Tecavüzcü rahiplerin başında, kendisine şantaj yapıldığı iddiasıyla polise başvuran rahip Eugene Green vardı.
1965 ile 1972 yılları arasında 26 çocuğa cinsel tacizde bulunmuş, hatta tecavüz etmişti.
Bölgede aynı suçu işleyen 14 rahip daha vardı.
Dedektif Ridge’in notları arasında Martin Gallagher isimli 46 yaşında bir mağdurun şu sözleri bu seri tecavüzlerin özetiydi: “İlk defa 12 yaşımdayken tecavüze uğradım. Bu bir yıl sürdü. 14 yaşında okuldan ayrıldım. 16 yaşımda içmeye başladım. Ve ancak bugün, 46 yaşımda bunları anlatabilecek cesareti buldum.”
Emekli bir dedektif gelmiş ve bölgenin en büyük Omerta kanununu yıkmış ve artık müminler de konuşmaya başlamıştı.
Kim bilir belki de Gortahork mezarlığının intihar etmiş 8 sakini de o gün huzur bulmuştur.
.................................
NOT: Bu yazıdaki bilgileri, Martin Ridge’in “Breaking the Silence” adlı kitabından ve çeşitli gazetelerde çıkan yazılardan derledim. Her zamanki gibi senaryo bana ait.
SUÇ MAHALLİ / 11 KİŞİNİN YAŞADIĞI KÜÇÜK BİR ADA VE KÜÇÜK BİR KORU
DEDEKTİF Ridge cemaatin sessizliğini bozup konuşturmaya başlayınca bu seri cinayetlerin ayrıntıları da ortaya çıkmaya başladı.
Rahipler çocukları köyün yakınlarında, etraftan pek görünmeyen bir plaja götürüyordu.
Bazılarına ise Inishbofin adlı sadece 11 kişinin yaşadığı bir adada tecavüz ediyordu.
Çocukları akşam hava karardıktan sonra buraya götürüyorlar ve terk edilmiş kulübelere sokuyorlardı.
Rahip Green çocuklara “Bu bizim sırrımız. Sadece Tanrı ve biz bileceğiz” diyordu.
Yıllar sonra Ridge’e konuşan 46 yaşındaki mağdur şu mide bulandırıcı ayrıntıyı anlatacaktı:
“Bizleri oral seks ve mastürbasyon yapmayla zorluyorlardı. Bazı arkadaşlarımıza öyle şiddetle tecavüz ediyorlardı ki günlerce kanıyorlardı.”
OLAYIN AKTÖRLERİ BUGÜN NEREDELER
Emekli dedektif Martin Ridge bu araştırmasını daha sonra “Breaking the Silence” (Sessizliği Bozmak) adı altında kitaplaştırdı. Huzurlu emeklilik hayatına devam ediyor.
Rahip Eugene Green 2000 yılında 12 yıl hapse mahkûm oldu. Şimdiyse kiliseye ait korunaklı bir evde “güvenli” bir emeklilik hayatı yaşıyor.
Otuz yıl boyunca 50’ye yakın öğrenciye cinsel tacizde bulunan öğretmen Denis McGinley 2 yıl hapis cezası aldı, yattı ve çıktı.
Papa Franciscus şu günlerde İrlanda’yı ziyaret ediyor. Gitmeden önce “çocuklara cinsel tacizi” çok kuvvetle kınayan bir bildiri yayınladı.
İrlanda’ya gelmeden İrlanda Katolik Kilisesi’ne Bishop Philip Boyce isimli bir kişiyi tayin etti.
Philip Boyce, skandalın çıktığı yıllarda o bölgede görev yapıyordu ve 26 çocuğa cinsel tacizde bulunduğu için hapse giren rahip Green’in cübbesinin alınmasına karşı çıkan kişiydi.
Özet: Cemaatin Omerta kanunu yıkılmıştı. Ama kiliseninki bütün gücüyle devam ediyordu.
KAZANCI BEDİH İLE NEŞET ERTAŞ NİYE KAVGA ETMEZDİ
SELAHATTİN Yusuf geçen yıl çıkan kitabı “Masumiyetin Son Günleri” üzerine Gazeteciler.com’a bir mülakat vermiş.
Diyor ki:
“Karşılıklı iman tazeleme ve yüceltme/saldırma alışkanlığını güçlendiriyor.”
Peki neden böyle oluyor?
Ona da cevabı şu:
“Kavgayı yazarlar, kültür ve fikir adamları vermeliydi. Kavga oradan kaynaklanmalıydı. Ülkeyi ileriye götürecek olan budur.”
Bu konuda şu örneği veriyor:
“Kazancı Bedih ile Neşet Ertaş’ın kavgası yoktur. Ahmedi Hani ile Şeyh Galip’in kavgası yoktur. Olsaydı bile ne kadar öğretici olurdu, düşünelim.”
Neden kavgaları yoktur sorusuna cevabı ise şu:
“Çünkü yakından baktığınızda bu tarafların köklerini toprağın altında birbirlerine sarılmış halde buluruz.”
İkisi de ne dinlediğim, ne de bildiğim sanatçılar...
O nedenle kendimi bu son teşhis konusunda fikir yürütecek durumda hissetmiyorum.
Neşet Ertaş’ı yazdıkları kadar dinlediklerinden şüphem de olsa, bazı kişilerin bu konudaki fikirlerini merak ediyorum doğrusu.
AMA BU CÜMLE OLMADI
SELAHATTİN Yusuf’un tartışma hayatımızdaki trolleşme ile ilgili fikirlerine katılıyorum. Yalnız katılmadığım bir görüşü var ki o da şu:
“Tanpınar’ı ve İkinci Yeni şiirini çıkarın, Türk edebiyatı metruk bir evin çatısı gibi kendi içine çöker.”
İşte buna katılmam mümkün değil.
Türk düşünce ve edebiyat hayatını Cemil Meriç, Ahmet Hamdi Tanpınar ve İsmet Özel’den ibaret gören, Yaşar Kemal’leri, Orhan Pamuk’ları, Yusuf Atılgan’ları, İhsan Oktay Anar’ları, küçük İskender’leri, özellikle bugünün harika yeni romancılarını yok sayan bir yoruma katılmam katiyen mümkün değil.
TAM 'EYVAH CEM BU FOTOĞRAF SENİ BİTİRİR' DİYECEKTİM Kİ
CEM Yılmaz... Yanında, ona çok yakıştırdığım Defne Samyeli...
Ama şu öndeki izbandut “MB” duvarı var ya... Men in Black...
Siyah adamlar yani...
Üstelik bir de Cem’le aynı kıyafeti giymişler iyi mi...
Tam “Eyvah Cem... Bu kare var ya... İşte bu kare seni bitirir” diyecektim ki...
Magazin şefimiz Selim Akçin, Cem’in Twitter’da yazdıklarını gönderdi.
BİR: O siyah elbiseli kişiler onun koruması değil, konser mekânının güvenlik elemanlarıymış.
İKİ: Onu hayranlarından korumak için değil, konser başlayacağı için insanları yerlerine oturtmaya çalışıyorlarmış.
ÜÇ: Cem de benim gibi “Eyvah yarın etten duvar ördürdü yazarlar” diye düşünmüş.
ŞÖHRET
BİR kere daha anladım.
Şöhret özendirmez kıskandırırmış.
Mizah keskinse, bazen güldürmez, sinirlendirirmiş.
Zekâ, hayran bırakmaz düşman edermiş.
Bir de yanında böyle güzel bir kadın varsa...
Eee Cem... Adamlar haklı yani... Bu kadar da “şans tekeli” olmaz yani... Neticede bir “Duygusal Rekabet Kurulu” da var yani...
Paylaş