O kadını deşifre ediyorum

SON günlerde bir kadına takıldım.Fena halde takıldım.Adını vermeyeceğim, ama size onu bütün ayrıntılarıyla anlatacağım.

Onu deşifre edeceğim.

Siz ona "Madame X" diyebilirsiniz.

Bir erkek, takıldığı kadını deşifre eder mi, diye sorabilirsiniz.

O etik taşlanmayı bile göze alıyorum.

Çünkü böyle bir kadın, ancak "başkalarıyla paylaşıldığı" zaman gerçek olabilir.

İşte o yüzden erkekliğin en keskin raconu olan "mahremiyetin" omerta kuralını bir günlüğüne ihlal ediyorum.

Bana hiç yakışmayacak bir şey yapacağım.

* * *

Dün öğle saatlerinde, "Dream" müzik kanalında genç bir adamı dinliyorum.

Sahnenin ortasında bir iskemlenin üzerine oturmuş./images/100/0x0/55eb10fdf018fbb8f8a8d8e7

Yanında bir kız keman çalıyor.

Müthiş bir İtalyan gırtlakla söylüyor.

Cem Adrian’ın "Yağmur" adlı şarkısını ilk defa dinliyorum.

Karşısında kendisi kadar sakin dinleyiciler var.

Böyle müzikler cumartesi günlerine rastladığı zaman, bazı filmler anında geri sarılıyor.

Makaralar boşaldıkça, hatıralar ortaya dökülüyor.

Döküldükçe de sorular, sorgulamalar başlıyor.

Bazen bir kare gözünüzün önünde takılıp kalıyor.

Dönüp dönüp bakıyorsunuz, hatırlıyorsunuz ve kendi filminiz başlıyor.

* * *

Bir ay öncesine, New York’ta Metropolitan Müzesi’nde geçirdiğim güne döndüm.

Ne Mısır medeniyeti, ne başka şeyler.

O gün müzeden aklımda ikona gibi bir tablo kalmıştı.

Madame X’i ilk defa işte orada gördüm.

Müzenin ikinci katında, Amerikan ressamlarına ayrılan bölümün başladığı salonun hemen girişinde duruyordu.

Mağrur, kendinden emin, kadınlık gücünün farkında, dimdik bir kadın.

Beyaz tenini iyice ortaya çıkarmak için alabildiğine cüretkár bir siyaha bürünmüş.

Kolye gibi incecik iki askının tuttuğu elbise, çağı için dekolte sınırını çoktan aşmış.

Bir eli yandaki sehpanın üzerine, olabilecek en hafif ağırlığıyla bırakılmış.

Sol eli ise siyah elbisenin eteğini hafifçe yukarı çekiyor.

Bu cüretkár kadının ilginç bir hikáyesi var.

* * *

Hadi kadının gerçek adını da açıklayayım.

Madam Pierre Gautreau.

Dönemin New York sosyetesinin önde gelen isimlerinden biri.

Ünlü bir zenginin karısı.

Tabloyu yapan ressamın adı ise John Singer Sargent.

Bu kadını çok beğendiği için tablosunu yapmak istemiş.

Tabloya 1883 yılında başlamış, bir yıl sonra bitirmiş.

Aynı yıl New York’ta açılan bir sergiye bu tabloyu da koymuş.

Ancak kadının ismini vermemiş.

Sadece "Madame X" demiş.

Tabii sergiyi gezen New York’un önde gelen insanları, kadının kim olduğunu hemen anlamışlar.

O dönem için tanınmış ailelerden bir kadının böyle cüretkár pozlar vermesi hiç de hoş karşılanmadığı için, dedikodu iyice almış yürümüş.

Bunun üzerine ressam, kadının kendisine ve eşine bir mektup yazarak bu tabloyu sergiden çekebileceğini bildirmiş.

Ancak kadının eşi, "Hayır, bırakın sergilensin" demiş.

* * *

Madame X bugünlerde Metropolitan Müzesi’nin en önemli kadını.

Birçok kadın dergisi bu tabloyu, modern kadınla ilgili yazılarda kullanıyor.

Dün müzeden aldığım posteri karşıma koyup düşündüm.

Acaba bu olayın en cesur kahramanı kimdir?

Tabloyu yapan ressam mı?

Yoksa o muhteşem pozu veren cüretkár kadın mı?

Yoksa, "Bırakın o tablo sergilensin" diyen kocası mı?

* * *

"Özgürlüklerden", demokrasiden söz edildiği zaman bazı insanların aklına, sadece siyaset ve siyasi simgeler gelir.

Benim aklım ise bireyleşmiş insanın cüretine takılıyor.

Yani hem kadına, hem erkeğe...

Çünkü orada, derinlerde asıl özgürlüğümüzü tayin eden başka bir şeyler var.

Daha derin, daha önemli şeyler...
Yazarın Tüm Yazıları