Paylaş
Sapındaki kimlik ‘tag’larına, bir ara rejimin bütün kötülüklerinin, kuru iftiralarının...
Cumhuriyet’in bütün kurumlarını yıkma ihtiraslarının...
Geçmiş, şimdiki zaman, gelecek zaman kan davalarının, kıskançlıkların, hasetliklerin...
Kendi kendine vahyedilmiş siyasi hurafelerin yazıldığı...
Bir dönemin bütün kanalizasyonlarının içine aktığı, tonlarca pisliğin tıka basa içine doldurulduğu kara, kapkara bir sandıktı o...
* * *
Bir Deccal sandukasıydı...
* * *
Türk ordusunu savaşamayacak kadar tarumar eden...
Şanlı bir donanmanın gemilerini amiralsiz bırakan, ailelerini perişan eden...
Kurtuluş Savaşı’nda, Çanakakale’de düveli muazzamanın yenemediği koskoca bir Türk ordusunu kalleş bir gerilla hareketi ile tek mermi sıkmadan, süngüsünü tüfeğine geçirmeden darmadağın eden kalleş bir baskındı o...
* * *
Kalleş bir mühimmat sandığıydı...
* * *
O bavul...
Adalet tarihimizin en kirli, en kalleş suç ortaklığının nakliye görevlisiydi...
* * *
Aynı yağmurlar altında omuz omuza yürürken çamur yağmurlarında sırılsıklam olmuş bir yoldaşlığın, “Beraber yürüdük biz bu yollarda” marşıydı.
* * *
Çok insanın ahı vardı o bavulun üzerinde.
Kanserden çocuk kadar kalmış biçare bedenlerin...
Bunlara muhatap olmaktansa, kafasına kurşun sıkacak kadar abideleşmiş subay gururlarının...
Her gün ellerinde pankartlarla Silivri önüne koşan kahraman kadınların...
Her gün değiştirilen okullarına dimdik gidecek kadar erken büyütülmüş subay çocuklarının, gazeteci evlatlarının, memur yavrularının...
Gözyaşları ile yıkanıp çeyiz sandıklarına konan sökülmüş baba apoletlerinin, madalyalarının, rütbelerinin...
Haksızlığa isyan edip de bu baskı ve istibdat yüzünden dilsiz kalan vicdanların...
Ahı vardı...
Bir milletin ahı yani...
* * *
Bir ah türbesiydi o bavul...
* * *
Açıldı...
Yazık, seyahat duygularımızın, uçup gitme, kaçıp kurtulma hayallerimizin, başımızı alıp gitme hürriyetimizin...
Turgut Uyar’ın o harika dizesindeki müziğin...
“Bazen kalkıp gitmek iyidir” diyebilme huzurunun, en güzel sembolünü alıp da gidiyorlar...
* * *
Demektir ki...
Artık bavula “Valiz” deme zamanı gelmiştir...
* * *
“O güzel insanlar ki, atlarına binip gittiler...” dediğimiz günlerin hüznü kalkıyor artık üzerimizden...
Şimdi o çirkin insanlar, kendi ruh enkazlarıyla tıka basa doldurdukları pespaye bavullarını da alıp gidiyorlar.
* * *
Karanlık bir ara rejimden şimdilik bize kalan tek teselli budur belki...
Bugünleri de görebilmek...
* * *
Bekleyin...
Daha görecek çok güzel günlerimiz de olacak... Nehir akıyor...
Ve bu ülkenin laik, muhafazakâr, zengin, yoksul, kadın, erkek, genç, yaşlı, Türk’ü, Kürt’ü, vicdanlı insanları, tarih denen bu nehrin başında oturmaya devam ediyor...
* * *
Geçecek...
Bütün haksızlıklar, bütün vicdansızlıklar...
Hepsi önümüzden geçip gidecek...
İçimizde zerre kadar intikam duygusu, bir katre kan davası olmadan, bir kelime “Oh olsun” laneti okumadan...
Seyredeceğiz...
* * *
Ve o nehirden gerçek yepyeni Türkiye’nin tertemiz suları akmaya başlayacak.
Paylaş