Büyükelçi, olağanüstü bir iş yaptı ve bir saat içinde bana randevuyu sağladı.
Ursula Plassnik, o gün Moskova’daydı.
Akşam saatlerinde Viyana’ya döndü.
Opera saat 20.00’de başlıyordu.
Bana saat 19.00’da randevu verdi.
Bundan önce Avusturya Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na gitmiştim. Dışişleri Bakanlığı binası, dıştan ona benzemekle birlikte, içi tamamen farklıydı.
Bakan’ın bizi kabul ettiği bölüm, minimalist bir tarzda döşenmişti. Öylesine minimalistti ki, önünde durup fotoğraf
çektirecek renkli bir dekor bile bulamadık.
Dışişleri Bakanı
Plassnik, düz ayakkabı giymesine rağmen benden daha uzun boyluydu.
Fotoğraflardaki kadar çekici bir kadın.
Ayrıca sahici bir samimiyeti var.
Bana elindeki bileziği gösterdi.
Daha önceki fotoğraflarda
‘Urfa bileziği’ diye çıkan bilezik aslında
Mısır’dan alınmış.
‘Asıl Urfa bileziği bu’ diyerek bileğini uzattı.
Güzel ve samimi bir sohbet yaptık.
Ortalıkta bazı komplo teorileri dolaşıyor. Buna göre, Türkiye’ye karşı tek başınıza direniyor gibiydiniz ama arkada başka bazı ülkelerin de gizli desteği de varmış. Doğru mu?
Ne yazık ki bilgi sahibi olmayanlar tarafından komplo teorileri üretildi ve yayınlandı. Bunlar üzüntü verici şeylerdi. Olaylar, söylentilerden çok daha mantıklı ve aklı başında gerçekleşti. Ama çok daha temkinli ve aklı başında olabilirdik.
3 Ekim geceyarısı geldiğimiz nokta nedir?
Sonunda herkes bunun Türkiye için iyi bir başlangıç noktası olduğunu anladı. Müzakerelere başlıyoruz ve bu müzakerelerin hedefi de tam üyelik. Bu konuda gerçekçiyiz. Eğer bu amaç başarılamazsa alternatifler ortaya koymalıyız. Çünkü bir şeyden eminiz; Avrupa Birliği olarak kendi çıkarlarımız için Türkiye ile çok sıkı ortaklık kurmak istiyoruz. Türkiye’deki reform sürecini desteklemek Avrupa’nın çıkarınadır.
SİZ Mİ GERİ ADIM ATTINIZ TÜRKİYE Mİ
Bu sonuca nasıl ulaşıldı? Siz mi geri adım attınız, yoksa Türkiye mi?
Soru, kimin Türkiye’nin yanında ya da karşısında olduğu değildir. Bu doğru bir durumu anlatmıyor. Tartıştığımız nokta en doğru, en hukuki ve meşru başlangıç noktasını bulmaktır. Bu da zaten üzerinde anlaştığımız belgedir. Müzakereler meşru temellerde başlamalıdır. Çünkü bu referans noktası olacaktır.
Türkiye’nin performansını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’nin geçtiğimiz yıllarda gösterdiği performans olağanüstü. Avusturya da dahil tüm Avrupa’nın samimi takdir ve desteğini kazandı.
AVUSTURYALILAR VİYANA KUŞATMASINI UNUTMADI MI
Gelelim klasik soruya. Bazı Batılı yayın organlarında Avusturya’nın bilinçaltındaki bazı tarihi olayların hálá canlılığını koruduğu yazıldı. Avusturyalılar hakikaten Viyana kuşatmasını unutmadılar mı?
Hepimiz şu anda 21’inci yüzyılda yaşıyoruz.
Ben sadece yazılanları dile getiriyorum.
İyi ki sordunuz. Bu soruyu cevaplamalıyız. Evet biz 21’inci yüzyılda yaşıyoruz. Biz ortak olarak, ortak bir gelecek için çalışıyoruz. Her ikimizin de çok zengin ve büyük bir tarihimiz var. Avusturya ve Türkiye dışında AB içinde diğer ülkelerin de geniş bir tarihi var. Kimse tarihi inkar etmiyor, etmemeli de. Biz kahvenin Avusturya’ya ait olup olmadığını da tartıştık, Viyana’nın işgali ya da Türk işgali çok eskilerde kaldı.
Yani bunları unutalım mı demek istiyorsunuz?
Evet bu tartışmayı durdurmalıyız ya da daha uzun süre tartışmamalıyız. Çünkü üzerimizde olumsuz etkiler yaratıyor. Gerçekçi olmalı ve bugünkü durumumuza bakmalıyız çünkü Avrupa tarihinde kim kime karşı savaşmış diye geçmişe bakarsak, hepimiz birbirimizle savaşmışız sonucu ortaya çıkar. Biz şimdi AB içinde ve AB ile işbirliği içindeyiz.
TÜRKLER ARASINDA DA AB ÜYELİĞİNE KARŞI OLAN VAR
Avusturya’daki Türk kökenli insanların rolünü nasıl görüyorsunuz?
Avusturya’da 250 bin Türk kökenli insanımız yaşıyor. Avusturya’da kendilerin mutlu hissediyorlar. Atilla Doğudan gibi başarılı işadamları; gazete yazarlığından moda tasarımcılığına, bir çok başka işle uğraşan insanlar var.
Bu insanlar Türkiye’nin AB üyeliğini ne yönde etkiliyor?
Avusturya televizyonu bazen Türk kökenli insanlara ‘Türkiye tam üye olmalı mı?’ diye soruyor. Çok farklı ve karışık tepkiler ve cevaplar geliyor.
Yani Türkiye’nin üyeliğine karşı çıkan Türkler de mi var?
Bazıları bunun çok iyi bir fikir olduğunu, bazıları ise olmadığını söylüyor. Eğer nedenlerini sorarsanız, bir çok neden sayarlar. Birileri ‘Dünyada herkes istediğini almalı, neden bu da iyi bir fikir olmasın’ der. Başka birileri ise ‘O zaman herkes çalışmak için Avusturya’ya gelir, bu nedenle kötü fikir’ karşılığını verir. Tüm bunları sessizlikle geçiremeyiz, problemlerimizle yüzleşmeliyiz. Ama bütün bunlardan daha önemli olan şu. Bugün Türkiye ile mükemmel siyasi ve ekonomik ilişkilerimiz var.
SİZ HİTLER’Lİ BİRİNCİ SAYFA HAZIRLAMIŞSINIZ
Türklere karşı öngargıların aşıldığına gerçekten inanıyor musunuz?
Kimin kime karşı önyargısı yok ki? Türklerin de bize karşı çok sayıda önyargısı var. Önyargılara karşı mücadele etmeliyiz. Bu, sonu olmayan bir mücadeledir. Her birimiz böyle yapmalıyız. Bakın sizin gazeteniz kendisi açıkladı. Eğer müzakereler başlamasaymış, bizi Hitler’e benzeten birinci sayfa yapacakmışsınız. Bu da çok ağır bir önyargı değil mi?
Pazartesi gecesi alınan sonuçtan memnun musunuz?
Evet memnunum. Çünkü herkes bulunan sonucun adil olduğu kararına vardı. Yoksa insanlar razı olmazdı. Başkalarını da razı olmaları için zorlayamam. Duygusal değil mantıklı bir karar aldık. Hepimizin desteğiyle alınan bir karar olmasından mutluyum.
KELİMELERİNİZE DİKKAT EDİN BİZ KARŞI DEĞİLİZ
Ama yine Türkiye’ye karşı sadece sizin direndiğiniz imajı doğdu.
Kullandığınız kelimelere dikkat etmenizi rica ediyorum. Ben Türkiye’ye karşı değildim. Bu, Avrupa içinde bir konudaki duruşumdur. Toplantılar başladığında bazı öteki ülke bakanları bana ‘Metnin dilinde Avusturya’nın istediği gibi bir değişikliğe gerek yok’ dediler ve uzlaşma istediler.
Siz ne dediniz?
Ben kabul etmedim. Kabul etmeme hakkım var. Biz; her birimizin küçük ya da büyük ülke olması farketmez, kabul etmeme hakkımıza saygı duyarız. Sonuçta daha iyi bir çözüm bulmak için çalışırız ve daha iyi bir sonuç konusunda da anlaştık.
BU YORGUNLUĞA RAĞMEN SİZİNLE KONUŞUYORUM
Yani kişisel olarak Türkiye’ye karşı önyargınız yok.
Kesinlikle yok. Türkiye’ye karşı ya da Türkiye’nin yanında olmak noktası değildir. Bakın ben Moskova’dan biraz önce döndüm. Bütün bu haftadan sonra çok yorgundum. Ama sizinle konuşmayı istedim. Çünkü buna çok büyük önem veriyorum. Benim ya da ülkemin, Türkiye’ye karşı olduğu ya da dost olmadığı, Türk insanına karşı olduğum ya da bir çeşit Hıristiyan kulübünü savunduğum şeklinde algılanmasını istemiyorum. Bu kesinlikle yanlıştır.
O akşamki en kritik ve zorlu saat neydi?
Başlangıç anıydı. Biz tartıştığımız konuda yanlış anlaşılacağımızı çok iyi biliyorduk.
Avusturya halkı sizce ulaşılan sonuçtan memnun mu?
Elimde bilimsel araştırma sonucunda elde edilmiş veri yok, ama inanıyorum ki Avusturyalılar bu işin olduğunu ve müzakerelerin sonucunu, ortak uzlaşı çerçevesinde görüleceğini düşünüyor. Bu karar belki halk gözünde çok popüler değildi. Ama bir zorunluluktu.
‘KALKIP GİDERİZ’ TEHDİDİNDEN VAZGEÇMELİYİZ
Bundan sonraki yolu nasıl görüyorsunuz?
Müzakerelerde 35 ayrı bölüm var. Çok zorlu bir yola giriyorsunuz. Bir çok kez yılgınlığa ve hayal kırıklığına uğrayacaksanız. Biz Avusturyalılar da AB ile müzakereler sürerken çok zor zamanlar geçirdik. Bunlar normal ve herkesin başından geçen şeyler. Ben Avusturya halkına Türkiye ile müzakerelere başlamaktan korkmamalarını söyledim ve anlatmaya da devam ediyorum. İzlenecek müzakere süreci çok net, açık şartlar çok sert ve tüm problemleri çözebilecek şekildedir.
Nelere dikkat etmek gerekiyor?
Birbirimizi suçlamamalıyız. ‘Kalkıp gitmekle’ tehdit etmemeliyiz. Birbirimize karşı negatif bir dil kullanmamalıyız. Olumsuz bir dil kullanmamaya ben kendim de çok dikkat ediyorum. Mantıklı ve serinkanlı olalım. Yarın birlikte çalışmak zorundayız ve insanlarımızın da bunu anlaması için çalışmak zorundayız.
(x) Pazar günkü yazımda çok sevdiğim Avusturyalı ressam Klimt’in adını yanlış yazmışım. Cumartesi günü Viyana’da koşuşturma içinde geçtiğim yazının son halini göremediğim için düzeltemediğim bu yanlışlıktan dolayı özür dilerim.