Paylaş
MÜLKİYE kantininin altındaki o loş salon hálá gözümün önünden gitmiyor. Amfiteatr demek, biraz değil çok abartılı olur.
Olsa olsa minyatür bir amfiteatr.
Seyirci koltukları loşluk içinde kaybolmuş.
Cılız bir ışık sadece sahneyi aydınlatıyor.
Orada ince bir genç adamı görüyorum.
Etrafındaki oyunculara talimat veriyor.
* * *
Baylar ve bayanlar.
Yıl 1965 ve biz Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Tiyatro Bölümü'nün oyun provasındayız.
Sahneye koydukları oyun, Brecht'in ‘‘Carar Ana'nın Silahları’’.
Etrafındaki genç oyunculara talimat veren, rollerini anlatan genç yönetmen Nuri Çolakoğlu.
Türkiye'de henüz televizyon bile yok. İlerde NTV televizyonunu kuran başarılı insan olacağını hiçbirimiz bilmiyoruz.
Ya ötekiler? Oyuncular...
Sahneye geliş sırasıyla şunlar.
* * *
Sacit Adalı
Bugünün Anayasa Mahkemesi üyesi. Muhafazakár bir görüşe sahip. Bazıları Fazilet Partisi'ne yakın olduğunu söyler.
Şahin Alpay
İçlerinde belki en devrimcisi olanı. Sonra sosyal demokratlığa geçti.
Bugün gazeteci. Milliyet Gazetesi'nde çalışıyor. CNN Türk'te program yapıyor.
Ömer Madra
Öğretim üyesi oldu. 12 Eylül sonrasında üniversiteden ayrıldı. Şimdi Acık Radyo'da çalışıyor.
Cenk Duatepe
Şimdiki görevi Türkiye'nin Şam Büyükelçiliği.
Necati Utkan
Roma Büyükelçimiz.
Aydın Şahinler
Viyana'da BM Nezdinde Daimi Temsilcimiz.
Sezai Ergun
TRT İstanbul Müdür Yardımcısı.
Deniz Gökçe
Öğretim üyesi. Bankalara danışmanlık yapıyor.
Ayhan Kayacan
Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Kayacan'ın oğlu. Şimdi nerede olduğunu öğrenemedim.
Erdal Türkkan
Öğretim üyesi oldu. Odalar Birliği'nin genel sekreterliğini yaptı.
Attila Girgin
Anadolu Ajansı eski İstanbul Müdürü. Kaan Girgin'in babası.
Ve Halil Ergün
Aralarında oyunculuk kariyerine sadık kalan bir tek o oldu. Hálá aktörlük mesleğini südürüyor.
Mülkiye ona solculuğunu verdi, devrimciliğini verdi.
Ama aktörlük aşkını geri alamadı.
* * *
Evet, Mülkiye Tiyatro Bölümü'nün muhteşem kadrosu buydu.
1967'de Fransa'ya gittiler. Nancy Festivali'nde Güngör Dilmen'in ‘‘Midas'ın Kulakları’’ oyununu oynadılar.
Büyük mansiyonu kazandılar.
Okuldaki tiyatro salonunu kendileri inşa etmişlerdi.
Ama o tiyatro salonunun akıbeti, onların kariyeri kadar parlak olmadı.
Olaya bir gün Mahir Çayan el koydu.
‘‘Burada sadece burjuva oyunları oynuyorsunuz’’ diyerek salonu kapattı.
Tıpkı hemen yan binadaki biz Basın Yayın öğrencilerinin ayaklarına çatapat atarak ‘‘boykot kararı’’ aldırdığı gibi.
O günlerde demokrasi kelimesinin başında bir de ‘‘halk’’ kelimesi vardı.
Halkın zevkini ve kararlarını ise ‘‘Onlar temsil ediyordu’’. İcrasını da onlar yapıyordu.
‘‘O vekáleti size kim verdi’’ sorusunu sormaya ise hiçbirimiz cesaret edemiyorduk.
* * *
Ya benim oradaki rolüm?
Sadece seyirciydim...
İki arkadaşının provasını seyretmeye gelmiş bir seyirci.
O yıl üniversiteye yeni başlamıştık.
Devrimcilik, faşistlik, ülkücülük henüz icat edilmemişti.
Ekmekler bozulmamıştı.
Hepimiz zayıftık.
Siluetlerimiz henüz bu kadar kalantorlaşmamış, mostramız henüz böyle bozulmamıştı.
Ve tiyatromuza halk adına el konmamıştı.
Paylaş