Paylaş
Cumhuriyet gazetesindeki arkadaşlara seslenecektim.
Diyecektim ki:
“Ne gereği var kardeşim şimdi bunları yayınlamanın...”
Evet... Hepimiz Charlie Hebdo katliamı konusunda söyleyeceğimizi söyledik, gerekli ve doğru bulduğumuz tavrı aldık...
Şimdi o karikatürleri burada yayınlamanın ne manası var...
* * *
Bunu demeye hakkım var.
Cumhuriyet’i yapan insanları, yazarlarını yıllardır tanıyorum.
Zaman zaman görüş ayrılıklarımız olsa da, çoğu zaman aynı gemideyiz.
Cumhuriyet değerlerine, laikliğe bağlılık, demokrasiye tutku...
Çoğulculuğa iman...
Üstelik bunu bugün değil, son 45 yılda epey olayda ispat etmişiz...
12 Mart’ta... Milliyetçi Cephe hükümetleri döneminde, 12 Eylül’de..
Ergenekon, Balyoz, Odatv, Fenerbahçe davası gibi tezgâhlarda hep birlikte insan hakları mücadelesi vermişiz.
Başkaları şunu demiş, bunu söylemiş, umurumuzda bile olmamış.
Hep özgürlükleri savunmuşuz... Demokrasiyi hayat tarzımızın en büyük güvencesi olarak görmüşüz.
Yani maziyle ilgili bir kompleksimiz yok...
Öyleyse, bugün için de, yarın için de kompleksimiz olmamalı.
* * *
İşte bu duygularla soracaktım...
Ne gereği var arkadaş...
Bu olayı seçimlerde kullanmak için hazır bekleyen trol birlikleri oradayken, kamuoyu bu kadar hassasken, bölünmüşken, doğrular ve yanlışlar silinip “Benim görüşüm yok, inançlarım var” zihniyeti veba salgını gibi toplumumuzun içine girmişken...
Ne gereği vardı böyle bir şey yapmanın...
“Kusura bakmayın” diyecektim...
“Bu olayda yanınızda değilim...”
* * *
Diyecektim de, gece yarısı polisin matbaayı basması bu duygularımı alıp götürdü.
Matbaa basmak...
Son defa 12 Eylül rejiminde görmüştük, kadere bakın, bir de 21’inci yüzyılda, bu rejimde görmek varmış kara bahtımızda....
* * *
Sabah uyandım...
Öğle saatlerine kadar düşündüm...
Bu hükümet, bu polis gece yarısı öyle bir şey yaptı ki, benim Cumhuriyet’i eleştirme hakkımı elimden aldı.
Kendimi bir anda Fransa’daki milyonlarca insanın ruh halinde buldum.
Orada milyonlarca insan, Charlie Hebdo’nun karikatürlerini savunmak değil, onun ifade özgürlüğü için yürümüştü.
* * *
Bugün ben de onu yapıyorum ve matbaanın basılmasını şiddetle kınıyorum.
Ama hemen arkasından Cumhuriyet’teki arkadaşlara dönüp bütün kalbimle soruyorum:
“Ne gereği vardı...”
Biz istediğimiz kadar bağıralım dışarıda görüntü felaket ötesi
-Biz burada istediğimiz kadar, “İslam’la terör kelimesi yan yana gelmez” diye bağıralım.
İki adam, elinde Kalaşnikof’la “Allahü ekber” diye bağırıp 12 kişiyi katlediyorsa, bunu dünyaya anlatamazsın.
Türkiye sınırından dışarı adımını attığında, “İslamcı terör” lafını duyarsın.
Sadece ondan değil, El Kaide’nin de, IŞİD’in de, Boko Haram’ın da ağzından bunu “İslam adına” yaptıklarını duyarsın.
* * *
-Biz istediğimiz kadar “İslamcı terör”den söz eden insanlara “İslamofobik” diye yüklenelim, Batı’nın medeni insanları, İslam düşmanlığı yapmadan, İslamcı terörden söz ediyorlar.
Onlar öyle demiyor ama bilelim ki, El Kaide, IŞİD ve Boko Haram bu eylemleri o ülkelerde İslamofobi yaratmak için yapıyor.
* * *
-Biz istediğimiz kadar “ileri demokrasi”den söz edelim, “En özgür basın bizde” diyelim, sınırın öteki tarafında hemen herkes Türkiye’nin artık “İslamcı bir otoriter rejime” geçtiğine inanıyor.
* * *
-Biz istediğimiz kadar, Türkiye’nin gelir düzeyinin arttığını, gelişmiş bir ülke haline geldiğimizi söyleyelim, sınırın öteki tarafındaki insanlar, bu saray özentisini, bu saray pandomimini, bu saray müsameresini gördükçe akıllarına Kaddafi’nin çadırları, Ortadoğu’nun şaşaalı diktatörlükleri, tek adam tapınmaları geliyor.
Bu işi çözemezsek bütün dünyanın okları üzerimize çevrilebilir
TÜRK devletinin yetkililerine seslenmek istiyorum.
İçimdeki his, bunca yıldır hem Batı’da hem Türkiye’de gördüklerim, yaşadıklarım bana şunu söylüyor.
Bu, Suriye’ye giden TIR’lar olayı, ileride Türkiye’nin başına büyük bela açmaya aday.
Dün internete sızan TIR’lardaki malzeme ile ilgili haberler çok vahim.
Bu haber şunu gösteriyor.
TIR’ların aranması sırasında o malzemenin envanteri çıkarılmış ve bulunan bütün malzeme tek tek kayda geçirilmiş.
Allah göstermesin o malzemeden bazıları yarın IŞİD’cilerin, Nusracıların elinde çıkarsa, bunu izah etmemiz çok zor olur. Suriye politikamız tam anlamıyla iflas etti ve artık Suriye’deki Esad rejiminden çok Türkiye’nin aleyhine çalışmaya başladı.
Görüşüm şudur.
Yanlışta ısrar etmek bizi çok daha zor durumlara götürecek.
Bu gidişatı durduramazsak, önümüzdeki aylarda, bütün dünyanın gözü üzerimize çevrilebilir.
Bütün dünyanın “günah keçisi” haline gelebiliriz.
Emin olun, ileride Ermeni meselesi kadar büyük bir suçlamayla karşı karşıya kalabiliriz.
Piyaniste ateş etmeyin, trollerinizi üzerimize salmayın...
Onun yerine sakin biçimde düşünün.
Ülkenizi, kendinizi, çocuklarınızı seviyorsanız...
İyi düşünün.
Paylaş