Müslümanlık böyle bir şey mi yani

ON bir yıldır, bize “muhafazakâr dersi” verdi.

Haberin Devamı

On bir yıldır bize her gün durmadan “muhafazakâr” bir hayat tarzı dayattı.
On bir yıldır her gün biri, parmağını gözümüzün içine sokarak bize hakaret etti, azarladı, haddimizi bildirdi.
Sanki bu ülkede namaz kılmak, oruç tutmak isteyen insana dokunan varmış gibi, on bir yıldır bize “Müslümanlara eziyet ettiğimiz” iftirası attı...
Evet...
Tam on bir yıldır iktidarda.
Tam on bir yıldır kendinin ve ona oy verenlerin “iyi Müslüman”, vermeyenlerin ise “ateist, kötü Müslüman” olduğunu söyledi.
Bize tam on bir yıldır, askeri darbe dönemlerinde bile görmediğimiz, “bir İslami ara rejimi” yaşattı.
Şimdi bu ülkenin öteki Müslümanları sesini yükseltiyor ve soruyor...

*

Eyy Başbakan...
Polisi “kendi polisin” yaptın, bu ülkenin gencecik çocuklarının üzerine saldırttın, can aldılar, “Destan yazdınız” deyip sırtını okşadın, göğsüne madalya taktın, cebine para koydun.
Söyle, bu muydu “iyi Müslümanlık...”

*

Haberin Devamı

Eyy Başbakan...
On bir yılda ülkede muhalif ses bırakmadın, medyayı susturdun, insanları korkuttun, askeri rejimlerinden beter ağır bir baskı rejimi kurdun.
Söyle, bu muydu “iyi Müslümanlık...”

*

Eyy Başbakan...
On bir yıl boyunca 24 saat 365 gün azarladın, aşağıladın, ötekileştirdin, ne ateistliğimizi, ne darbeciliğimizi bıraktın. Sana oy verenleri öz, bizleri hayırsız evlat ilan ettin.
Söyle bu muydu “iyi Müslümanlık...”

*

Eyy Başbakan...
On bir yıl boyunca Himalayalar’a yukarıdan bakan bir kibir dağında oturdun, yüz binlerce insanın hayatı ile oynayan bir mağrur olduğun halde,
on bir yıl bize mağdurluğu oynadın.
Söyle bu mudur “iyi Müslümanlık”.
Söyle, o kibri, Kafdağı’ndan aşağı inmeyen o mağruru, Kuran’ın hangi ayetine sığdırdın?

*

Eyy Başbakan...
On bir yıl boyunca kurduğun istibdat rejiminde, Maliye müfettişlerini Maliye mücahidine çevirdin... Sesini yükselten işadamının üzerine çullandın...
Söyle bu muydu “iyi Müslümanlık”, bu mudur “İslam’ın adaleti, vicdanı...”

*

Eyy Başbakan...
On bir yılda, ayakkabı kutularından dolarların fışkırdığı, kaynağı belli olmayan milyonların istiflendiği, saklandığı, evlerin gayrimeşru gelirlerin gizli kasası haline getirildiği, projelerden önce arazilerin kapatıldığı bir ülke yarattın...
Söyle bu mudur “iyi Müslümanlık...”

*

Haberin Devamı

Eyy Başbakan...
Bu insanların gözüne baka baka “Camide içki içtiler” yalanını söyledin, “Kabataş’ta başörtülü kızımıza saldırdılar” iftirasını attın...
Yalan olduğu açıkça ortaya çıktığı halde günlerce bu provokasyonu sürdürdün...
Söyle bu muydu “iyi Müslümanlık...”
Bu muydu gelecek kuşaklara vaat ettiğin o “dindar nesil...”

*

Eğer buysa...
Vah bu güzelim inancımıza
Vah bu güzelim ülkemize...
Cumhuriyet’in 100’üncü yılına, bayrağımızdaki hilali kaldırıp, yerine bir ayakkabı kutusu koyarak girecek hale geldiğimiz bu güzel vatanımıza...

*

Onuncu Yıl Marşı’nı Atatürk yazmıştı...
Yurdun dört bir yanını demir ağlarla ördüğümüz bir 10 yıldı...
Peki Cumhuriyetimizin 100’üncü yılında ne yazacağız?
“Ördük yurdun dört bir yanını ayakkabı kutularıyla...”
Türkiye, bu muhteşem dizeleri yazdıracak milli şairini bekliyor...

Haberin Devamı

Utandığım için köşeme koyamadığım karikatür

KARİKATÜR aynen şöyle.
Başbakan Tayyip Erdoğan, sağ elinde bir süpürge, sol eliyle kaldırdığı halının altına bir şeyler süpürüyor.
Biraz dikkat edince, halının altına süpürdüğü şeylerin kâğıt para olduğunu fark ediyorsunuz.
Yüzünde şaşırmayla korku arasında bir ifade var.
Biraz daha ayrıntı ile bakınca, pencerenin dışında bir helikopterin çalışır vaziyette durduğunu görüyorsunuz.
Karikatürün sol tarafında ise bir el uzanmış, elindeki akıllı telefonla bu sahneyi videoya alıyor.

*

Geçen cuma günü Londra’da Financial Times gazetesinin Thames Nehri’ne bakan güzel bir salonunda “Dünya Editörler Forumu”nun yönetim kurulu toplantısını yaptık.
Bir ara Financial Times’ın Genel Yayın Yönetmeni Lionel Barber da bize katıldı.
Sabah binaya geldiğimde herkesin ilk sorduğu soru, Türkiye’deki yolsuzluk iddialarıydı.
Hepsi hayretler içindeydi. Paralel yapı falan gibi şeylerden bahseden yoktu.
En çok duyduğum kelime “Corruption-Yolsuzluk” ve “diktatörlük”tü.
Başbakan Erdoğan’ın ve onunla birlikte Türkiye’nin imajını hiç bu kadar yerlerde sürünürken görmedim.
Erdoğan’ın artık dış dünyayı ikna etmesi mümkün değil.
Türkiye bu yolsuzluğa batmış beşinci sınıf ülke görüntüsü ile yoluna devam edemez.

*

Haberin Devamı

Cumartesi günü uçağa binerken Economist dergisini aldım.
Türkiye ile ilgili yazının görsel malzemesi yukarıda anlattığım karikatürdü.
Yolsuzluktan gelen paraları halının altına süpüren bir başbakan...
İnanın utandığım için karikatürü köşeme koymuyorum.
Çünkü onun imajı ile birlikte ülkemizin imajı da yerlerde sürünüyor.
Başbakan Türkiye’de seçmeninin bir bölümünü ikna edip oy alabilir.
Ama artık dünyanın öteki tarafındaki bu imajı değiştirmesi mümkün değil...
O karikatür sonsuza dek kalacaktır...

Konuşmayı savcılar inceledi ve hiçbir suç unsuru bulmadı

BAŞBAKAN dün Niğde’de adımı vermeden, 1998’de DYP’nin illegal dinlenmiş telefonlarımı yayınlaması konusunu gündeme getirdi ve şöyle bir şey söyledi:
“Şimdi o yazar, bizim illegal dinlenmiş telefonlarımız üzerinden bize vuruyor.”
Doğru söylemiyorsunuz Sayın Başbakan. Doğru söylememeyi alışkanlık haline getirdiniz.
-BİR: Bu olayların başından beri illegal dinlenmiş telefon kayıtlarından bir cümle bile aktarmadım.
-İKİ: Geçen hafta CNN Türk’te Enver Aysever, oğlunuzla yaptığınız telefon konuşmasını sorduğu zaman kesin bir ifade ile şunu söyledim:
“Ben telefon dinleme mağduruyum. İllegal dinlenmiş telefon üzerinde tek kelime dahi konuşmam.”
Tekrar ediyorum, illegal dinlenmiş telefon üzerinden tek kelime yazmam.
Bugün yazmam, yarın da yazmam.
İsterseniz CNN Türk’ün sitesine girip seyredebilirsiniz.
-ÜÇ: 1998’de benim illegal şekilde dinlenip yayınlanan telefon konuşmalarımda tek kelime suç yoktu.
“Bir genel yayın yönetmeni böyle bir konuşma yapar mı” diye etik açıdan sorabilirsiniz, ama suç unsuru, yolsuzluk yoktu.
Nitekim, o dönemde savcılık illegal olmasına rağmen konuşmaları inceledi ve hiçbir suç unsuru olmadığı için bir işlem yapmadı.
Dediğiniz gibi mahkemeye gittim ve yüklü bir tazminat kazandım.
Ama içimde hiçbir düşmanlık duygusu yaşatamadığım için, o parayı o sayın milletvekilinden almadım.
-DÖRT: Konuşmasını yaptığım karton fabrikasının arazisini kendimiz satın aldık. Kredisini Türkiye’den değil, Güney Kore Eximbank’ından sağladık.
Sabah olayındaki gibi, hiçbir kamu bankasından kredi kullanmadık.
Kimse, işadamlarına baskı yapıp gayrimeşru havuz oluşturmadı.
İstediğimiz tek şey, makineleri ithal edebilmek için kanunen gerekli olan teşvik izninin verilmesiydi.
Yani Sayın Başbakan, o konuşmadan sizin durumunuzu haklı çıkaracak bir şey çıkmaz.

Yazarın Tüm Yazıları