Paylaş
Bir zamanlar laiklerin bazıları için ‘irticanın sembolüydü’.
Dindar kesim içinse ‘inanç özgürlüğünün sembolü’.
Sonra yıllar geçti. AK Parti iktidara geldi. ‘Zamanın ruhu’ AK Parti iktidarının da etkisiyle, olması gereken yönlere aktı.
Böylece bir 10 yıl geçti.
Prof. Dr. Nilüfer Göle, ‘modern mahrem’ kavramıyla hepimizi uyarmıştı, laiklerin kafasındaki paradigmayı tersine çevirmişti.
Demişti ki; “Türban dindar kadın için, eve kapatılmanın değil, tam aksine kadının evden çıkarak sosyalleşmesinin aracıdır...”
Laikler önce inanmadı. Sonra cılız da olsa, “Neden olmasın?” sesleri geldi. Bunu “Galiba haklı” sesleri izledi.
Aradan 10 yıl geçtiğine göre, bugün başörtülü kadın, sosyalleşmenin neresinde? Gerçekten başı açık kadınlar kadar topluma katıldılar mı? Toplumun her alanında etkili hale geldiler mi?
Tabii ki bu sorunun cevabı, bir gazetecinin günlük yazısında aktaracağı çıplak gözle yapılmış gözlemlerle, intibalarla verilemez.
Başörtülü kadının, sosyalleşmede geldiği yer, ancak kapsamlı bir bilimsel araştırmayla ortaya konabilir.
O araştırmayı beklerken, gazeteci tecessüsüyle, basit bir deneme yaptım. Kendimce koyduğum ölçü şuydu: “Türkiye’nin başı örtülü en etkili 10 kadını kimdir?”
KİMSE 10 İSİM SAYAMADI
Tabii bu soruyu sorarken, toplumsal hayatın her alanındaki etkili kadınları düşündüm.
O dünyayı iyi tanımadığım için, iyi tanıyan, o ortamda bulunmuş, bulunan kişilerle konuştum.
Vardığım nokta şuydu:
Hemen hiç kimse, alanlarında etkili 10 kadın ismi sayamadı.
Başörtülü kadınların etkili olduğu alan çok sınırlıydı. Kadınların etki alanları, ‘Eşinin nezdindeki durumu’, ‘Eşinin işi dolayısıyla yaptığı sosyal yardımlaşma çalışmaları’, ‘edebiyat’, ‘gazete ve televizyon yayıncılığı’ ve çok dar olarak ‘siyaset’le sınırlıydı.
Mesela iş hayatından bir tek isim bile çıkaramadık. Sanattan, öğretim üyeliğinden, spordan isim bulamadık.
Elbette bunda, bazı alanların hâlâ başörtülü kadınlara kapalı kalmasının etkisi de vardı. Ama bunların hepsi de kanunla kapatılmış alanlar değildi.
Ayrıca bilemediğimiz kadınlar da olabilir.
Mesela, başörtülü bir psikiyatr var mıdır merak ediyorum.
Bu, hiç şüphesiz, küçük ve dar çabalarımla hazırlanmış, sathi bir liste. O dünyayı daha iyi bilenler tarafından derinleştirilebilir.
Tanımak, daha iyi anlaşmanın, daha kolay normalleşmenin en etkili yoludur.
Bir ‘Beyaz Türk’ün dışarıdan bakarak iyi niyetle hazırladığı liste bu. Yani buradan öyle görülüyor.
Şuna da merak ediyorum: Acaba oradan nasıl görünüyor?
Türkiye’nin başıörtülü en etkili 10 kadını
Bir laikin kabus tarihi yazılsa onunla başlar
1. ŞULE YÜKSEL ŞENLER
İşte size, 50’li yaşların üzerindeki laiklerin tüylerini diken diken diken edecek bir isim. ‘Bir laikin kabus tarihi’, ‘Türban mücadelesinin prehistoryası’ yazılsa, mutlaka onunla başlar.
1938 doğumlu. Ortaokul ikinci sınıftan ayrılma. Yani kendi kendini yetiştirmiş bir kadın.
Toplumsal hayata hikâye yazarlığıyla başlamış. İlk hikâyesi, Safa Önal’ın çıkardığı ‘Yelpaze’ dergisinde yayınlanmış. Siyasetteyse onu Mehmet Şevki Eygi’nin yayınladığı ‘Yeni İstiklal’ gazetesindeki yazılarla tanıdı Türkiye. “Ben tesettürü Bediüzzaman’da gördüm” diyecek kadar Said-i Nursi yolunda.
Halide Edip’in başındaki örtüyü türban saymazsak; kamusal siyasette, başı örtülü ilk kadındı belki. Daha doğrusu laiklerin ilk kabus kadını... İsterseniz, ‘Modern mahremin sıfır yılı’ da diyebilirsiniz.
Ama onun duruşuna sadece başörtülü kadın yanından bakarsanız yanılırsınız. 1960’larda, herkesin sadece erkeklere mahsus saydığı ‘Çarşamba cemaatine’ katılarak, kendi dünyasını bile şaşırttı.
1971’de Cumhurbaşkanına hakaret ettiği için bir yıl hapse mahkum edildi.
Meşakkatli bir hayattı. Zordu. Ama hep başı dik götürüldü.
Bugün ‘Başı örtülü kızların en karizmatik lideri’ kimdir diye sorsanız, yüzde 90’ı “Banko o” diyecektir.
Bir zamanlar onu sadece mütedeyyin dünyayla keskin laikler tanırdı. Bugün ise ‘Huzur Sokağı’ dizisinin yazarı olarak bütün Türkiye tanıyor.
Ön plana çıkmayan, ama arka planda da kalmayan etkili kadın
2. EMİNE ERDOĞAN
Ona yapılacak en büyük haksızlık, ‘Başbakan’ın eşi olduğu için listede iki numaraya konduğunu’ zannetmektir. Hayat hikâyesi onu başka özellikleriyle de ya 1 ya 2 numaraya koyuyor. İstanbul’un Fatih ilçesinde doğmuş. Muhafazakâr bir kadın için ideal doğum yeri. Mithat Paşa Akşam Sanat Okulu’na gitmiş. ‘Başını, abisinin isteğiyle örttüğünü’ söyleyecek kadar samimi. Ama başını örtmesi içindeki idealist ruhu örtmemiş. Toplumsal hayata, ‘İdealist Kadınlar Birliği’ derneğinde başlamış. Tayyip Erdoğan’la bu dernekteki çalışmaları sırasında tanışmış.
Biz onu, eşi İstanbul Belediye Başkanı seçildikten sonra tanıdık. Sonra Başbakan eşi oldu. Duruşu hiç değişmedi. Aile değerlerine önem veren bir siyasetçinin rol modeli gördük onu.
Etkisi nereden geliyor? Hiç kuşkusuz eşi üzerindeki etkisinden. Zaten eşi Tayyip Erdoğan da bunu saklamıyor. Övünerek söylüyor. Mutlu bir ailede, hangi kadın eşi üzerinde etkili değildir ki.
Ama sadece o değil...
Evet, ön plana çıkıp, eşinden rol çalmadı. Ama geri planda da kalmadı. Siyasetteki yeri, sadece kürsüde kocasının yanında duran kadın olmadı. Birçok alanda tek başına çok önemli roller yüklendi.
Bütün Türkiye’ye, ‘kocasının eşi olmanın’ toplumsal hayatta çok etkili bir figür olmaya mani olmadığını ispat etti.
Muhafazakârlıkla modernitenin birbirine zıt olmadığını gösterdi
3. HAYRÜNNİSA GÜL
Hayır o da, ‘eş kontenjanından listeye girmiş’ bir kadın değil.
Hiçbir şey yapmasa bile, kabul edelim ki bugün bir ‘first lady duruşu’ var. Özgeçmişi, belki o günlerde laiklere ters gelebilirdi. Çok genç yaşta evlenmesine rağmen, kendini çok iyi yetiştirmiş bir kadın.
O da gerektiği her yerde eşinin yanında. Ama eşinin olmadığı yerlerde de çok etkili.
Gül’ler bize, mahremiyetin ve muhafazakârlığın, ille de dünyaya kapanma olmadığını gösteren bir aile. Onları birlikte yemek yaparken gördük. Evde otururken gördük.
Hayrünnisa Gül, Türkiye’ye çok önemli bir şeyi öğretti: Başörtüsü, moderniteye engel bir şey değildir. Modern mahremin en çarpıcı ve en somut örneğini bize o verdi.
Bunu giyimiyle ispat etti. Ayakkabılarıyla ispat etti. Okuduğu kitaplarla ispat etti. Başkanlığını yaptığı sosyal faaliyetlerle ispat etti.
Ama eşinin başbakanlıkta, başbakan yardımcılığında ve özellikle de Çankaya’daki günlerinde bize öğrettiği en güzel şey, barışma duygusu oldu. Onu hiçbir zaman, geçmiş günlerin verdiği mağduriyetin üzerinde sörf yaparken görmedik. Sırf o duruşu bile listenin üç numarasını hak ediyor.
Evlendiğinde genç kızlık soyadını taşımaya devam etti
4. FATMA BOSTAN ÜNSAL
Kimdir anlatmadan önce şu özelliğini söyleyeyim. Evlendikten sonra da genç kızlık soyadını taşımaya devam eden Türk kadınlar neslinin öncülerinden. Mazlumder Başkanı Ahmet Faruk Ünsal’la evli. Ünsal soyadını taşır ama genç kızlık soyadı Bostan’dan da vazgeçmez.
Geçer mi hiç, o, Irak Savaşı’nı önlemek için, iki çocuğunu bırakıp canlı kalkan olarak Bağdat’a giden Türklerin başındadır.
Bütün bunlara bakıp banal bir ifadeyle ‘İslami feminizmin öncüsü’ etiketi yapıştırmayın. 1965’te Balıkesir’in Manyas ilçesinde
başlayan hayatı, müthiş bir kariyere doğru tırmanır.
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, ardından Boğaziçi Üniversitesi’nde yüksek lisans, ardından Georgetown Üniversitesi İslam Hıristiyan Araştırmaları Merkezi’nde misafir araştırmacılık.
Aktif siyasete AK Parti kuruculuğuyla başladı. İnsan haklarından sorumlu genel başkan yardımcılığı yaptı.
Mütedeyyin kesime itiraz kültürünü getirenlerden biri. AK Parti’nin erkekleri çıt çıkaramazken o, Taraf gazetesindeki yazısında Erdoğan’ın ‘Kürtajı yasaklama’ girişimine karşı çıktı.
Sadece bu bile onu 4 numaraya oturtmaya yetmez mi?
Her davanın bir Sinop Cezaevi varsa, onu da yaşadı
5. EMİNE ŞENLİKOĞLU
Ortada bir dava varsa...
Bu davaya inananlar varsa...
O dava, yasaklarla ve yerleşmiş zihniyetlerle mücadeleyi gerekli kılıyorsa...
Bir de adaletsizlikler varsa...
Her davanın bir Sinop Cezaevi; bir Yassıada’sı, bir Diyarbakır’ı, bir Silivri’si vardır.
Emine Şenliklioğlu, başındaki örtü ve örtünün altındaki fikirleri nedeniyle iki buçuk yıl hapis yattı.
İlginç bir güzergahı var. İnanca Hıristiyanlık kapısından girdi.Önce İncil’i inceledi, sonra oradaki ‘tenakuzları’ bulup İslam’ı incelemeye başladı.
59 yıllık hayatı, incelediği İslam’ın gölgesinde geçti. İslam’ı sıradan insanın inancı olarak değil, fıkıh ve akaid gibi derin yanlarıyla yaşadı.
İmam Hatip’i bile dışarıdan okuyarak bitirecek kadar muhafazakâr bir iklimde büyüdü. İlk kitabını 1984’te yazdı. Adı bile fikrini anlatmaya yeten bir kitaptı:
‘Gençliğin İmanını Sorularla Çaldılar’
Yani başörtüsünün radikal savaşçısıdır. Onu 5 numaraya oturtmak hiç de çok değildir.
BİTMEDİ. LİSTENİN DEVAMI YARIN HÜRRİYET’TE/ Sibel Eraslan, Nihal Bengisu Karaca, Ayşe Böhürler
6. Sibel Eraslan
1967 doğumlu. Üsküdar Kız Lisesi’nin ardından İÜ Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Pek çok kitap kaleme aldı. Halen Star Gazetesi’nde köşe yazıyor.
7. Nihal Bengisu Karaca
Cerrah bir babanın kızı olarak 1972’de Ankara’da doğdu. Kayseri İmam Hatip Lisesi ve Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Habertürk’te yazıyor.
8. Ayşe Böhürler
1963’te Ürgüp’te doğdu. İ.Ü. Gazetecilik Yüksek Okulu’ndan mezun oldu. Ak Parti’nin kurucu üyelerinden. Şemdinli konusundaki eleştirisi Başbakan’ı kızdırdı.
9. Fatma Barbarosoğlu
1962’de Afyon’da doğdu. İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü’nden mezun oldu. Sosyoloji doktoru. Hikâyeci, roman yazarı. Yeni Şafak Gazetesi’nde köşe yazıları yazıyor.
10. Hidayet Ş. Tuksal
1963’te Ankara’da doğdu. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde yüksek öğrenim gördü. İslam ve kadın sorunları üzerine çalışıyor ve Taraf Gazetesi’nde yazıyor.
Paylaş