Mevlana isteyen ikinci kadın

"MEVLANA" ve "Mesnevi"si son 15 günde ikinci defa karşıma çıkıyor.

İkisi de kadın.

Biri, bir tanıdığımın evinde çalışan genç bir kadın.

İki çocuğu var.

Arkadaşımın eşinden "Mevlana"nın hayatını ve "Mesnevi"sini istemiş.

"Okuyorum ve çok huzur buluyorum" demiş.

* * *

İkincisi ise Hürriyet Pazar’da karşıma çıktı.

Cezaevinde yatan 29 yaşında bir kız.

Adı Gönül Işgın.

Hapis cezasının nedeni, babasını öldürmek.

Tam 11 yıl boyunca babasının cinsel tacizine uğramış.

"Kimselere anlatamadım" diyor.

Şermin Terzi’nin Çanakkale Cezaevi’nde konuştuğu bu kız, üniversite sınavında Türkiye 33’üncüsü oldu.

Mülakatı gözyaşları içinde okudum.

Yanlış anlamayın, bu genç kızın dramına değil.

"Duruşuna", söylediklerine, kararlılığına.

En çok da bir Uzakdoğu keşişi edasıyla kendi kendine verdiği eğitime.

* * *

Geçmiş dediğin şey zaten geçmiş gitmiş...

Yaşı 29, önünde daha yaşanacak kimbilir neler var.

11 yıl boyunca kendisine cinsel tacizde bulunan babasına bıçağı saplayıp "şahsi" işini bitirmiş.

Ama asıl intikamını şimdi almaya hazırlanıyor.

Okuyarak, enseste karşı mücadele ederek.

* * *

Yine de beni en çok Mevlana’dan bahsettiği o bölüm etkiledi.

"Bu aralar Kuran-ı Kerim meali okuyorum. Tasavvuf felsefesine meraklı olduğum için annem Mesnevi hediye etti" diyor.

Devam ediyor:

"Kendimle ilgili yanlış bildiğim ne varsa sıyrıldım, önyargılarımdan kurtuldum."

Cezaevinde ilk yıllarında saldırganmış

Koğuşta kavgalar edermiş.

Şimdi daha yumuşak bir karaktere sahip olmuş.

Ve son iki cümle:

"Egomdan kurtulmaya çalışıyorum, artık insanlardan özür bile dileyebiliyorum..."

* * *

"Bile"
kelimesi herhalde sizin de dikkatinizi çekmiştir.

O noktaya gelmenin, egoyla baş etmenin ne kadar zor olduğunu işte dört harflik o kelime anlatıyor.

Cezaevi yalnızlığı ve "Mesnevi"nin en çarpıcı hülasası bu.

İsimsiz güruha en güzel cevap

CUMHURBAŞKANI Ahmet Necdet Sezer’in, Büyükanıt Paşa’nın Genelkurmay Başkanlığı kararını imzaladığı haberi önüme geldiğinde Doğan Hızlan’la sohbet ediyorduk.

Bana, telefonuna gelen bir mesajı anlatıyordu.

Güya, kendine "Genç subaylar" diyen bir grup tarafından gönderilmiş.

Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın "Yahudi kökenli", "İsrail yanlısı" olduğunu anlatıyor.

Amaçları, komutanın Genelkurmay Başkanlığı’nı engellemek.

İsrail’in Kana katliamında ölen çocukların cesetleri üzerinden bile melanet ticareti yapmaya utanmıyorlar.

Yaşar Paşa’ya karşı belli bir grubun yönettiği kampanya işte böyle rezilane bir "belden aşağı vuruş" seviyesizliğine kadar inmişti.

Hayatım boyunca isimsizliğin veya takma isimlerin arkasına sığınılarak yapılan imzasız ihbarlara iğrenerek baktım.

Ama Türk ordusunun şerefli ve kahraman bir subayına karşı böylesine adi, böylesine hayasız ve şerefsiz bir kampanyanın yürütüldüğüne hiç tanık olmadım.

Tartışmalar sürerken Başbakan Erdoğan, Büyükanıt kararnamesini Köşk’e iletti. Cumhurbaşkanı Sezer de teamüllerin dışına çıkarak bunu Yüksek Askeri Şûra’dan önce açıklamakla çok yerinde bir iş yaptı.

Böylece hem Şûrayı bu olayın etkisinden kurtardı...

Hem de o maskeli güruhun iştahını kursağında bıraktı.
Yazarın Tüm Yazıları