Gürültüsü giderek artan, arttıkça uğultu haline dönüşen Twitter’ı kaç kişi yönlendiriyor?
Yani Twitter’ın kaç efendisi vardır? Yani bunca gürültüyü kaç kişi çıkarıyordur? * * * Beni çok, ama çok şaşırtan haberi, geçen pazar Hürriyet Pazar’da okudum. Türkiye’de en yakından izlediğim genç gazetecilerden biri Hürriyet’in Washington temsilcisi Tolga Tanış’tır. Hürriyet Pazar’daki yazılarını hiç kaçırmam. Çünkü olaylara farklı bakan gazeteci kişiliği ile, iyice vasatlaşan medya ortamından kurtulmayı bilen bir aydındır. Her hafta ilgiyle okuduğum konuları işliyor. Bu hafta, Amerika Birleşik Devletleri’nde çıkan Twitter’la ilgili bir kitabı anlatıyordu. Yazının başlığı “Kahneman’ın gözünden Twitter sosyolojisi”ydi. * * * Çok ilginç araştırmayı Yahoo istemiş. Merak ettiği soru da şu: “Twitter’ı kaç kişi domine ediyor?” 200 milyon kişinin hesabı varmış. Yani 200 milyon kayıtlı üye. Kitabın yazarına göre bu hesaplardan 100 milyonu aktifmiş. Yani kullanılıyormuş. Ancak Twitter’ın içinden aldıkları rakamlara göre, aktif kullanıcı sayısı 50 milyon civarındaymış. Şimdi hep birlikte düşünelim. Sizce bu ortamda her gün dolaşan milyonlarca twit’i kaç kişi atıyordur? Hadi bir tahmin yapın. Çevremde şöyle küçük bir soruşturma yaptım. 5 milyonla-15 milyon kişi arasında rakamlar verildi. Mesela sizce Türkiye’de mesajları ile bu ortamı sürükleyen insan sayısı kaçtır? * * * Şimdi size Daniel Kahneman’ın verdiği rakamı açıklıyorum. Sıkı durun. Yeryüzünde her gün atılan twit’lerin yüzde 50’sini 20 bin kişi üretiyor... Yanlış duymadınııız... Yirmi bin kişi... Yani gazeteci, şöhret ve blogger’dan oluşan küçücük bir elit grup... Peki hani nerede bu muazzam medyanın o arşı alaya çıkarılan “sosyal” yanı? Kabul edin ki, hepiniz, o küçük elitin birer takipçisinden ibaretsiniz. Durun, bana kızmayın, üstüme ateş etmeyin, elinizdeki taşları şöyle biraz yere bırakın. Söyleyen ben değilim. Daniel Kahneman... Gidin, meselenizi onunla halledin. * * * Geçen salı akşamı, Kanaltürk’te bir programa davetliydim. Aslında soruları cevaplamaya gitmiştim ama program açık oturuma dönüştü. Önemli değil. Tartışma programlarına olan inançsızlığım bir kat daha arttı. Program sırasında baktım, benim dışımda programa katılan 3 kişi de bizim tartışmadan çok Twitter’da yazılanlarla ilgili. Bir sosyal medya olarak, Facebook’un da, Twitter’ın da öneminin fevkalade farkındayım. Van depremi sırasında oynadığı olağanüstü yardımlaşma ve alarme edici rolü, büyük bir umut ve hayranlıkla izledim. Ama şunları da bir tarafa kaydetmeliyiz. O sosyal medyanın bazı özellikleri de giderek, klasik medyanınkine benzemeye başladı. Kitabın yazarı, “Sosyal medyanın yeni bir kanaat önderi ya da yeni fikirlerin üretildiği yaratıcı, cıvıl cıvıl bir mecra olduğunu sanmayın” diyor. “Eğer” diyor, “deneyim yoksa, ya çaçaronluk yapıyor. Avazı çıktığı kadar bağırıyor. Ya da sahne korkusuyla iyi aile çocuğunu oynuyor. Politik doğrucu bir tutucuya dönüşüyor.” * * * Bazı dijital sosyologlar, sosyal paylaşım sitelerinin geçici bir fenomen olduğu görüşünde. Ben nereye gidebileceğini göremiyorum. Ama önümüzdeki yıllar şu sorunun cevabını arayacak. Klasik medya elitinin yerini bir avuç Twitter baronu mu alacak... Ya da bildiğimiz medya eliti, Twitter baronuna mı dönüşecek...