Paylaş
Olay 4 Aralık günü meydana geliyor.
Erzincan MİT Bölge Müdürlüğü’ne sivil bazı şahıslar gelip, arama yapmak istediklerini söylüyor.
Gelen kişi, Erzurum Özel Yetkili Savcısı.
Kapıda güvenlik görevlileri var.
Güvenlik görevlisi “Başbakanlık’tan izin almanız gerekir” diyor.
Savcı arama kararını gösteriyor ve gerilim yükselmeye başlıyor.
İşte o an, kapıdaki güvenlik görevlisi hiç beklenmedik bir hareket yapıyor.
Elini beline atıp, silahının kılıfını açıyor.
* * *
Bir başka sahne.
Ankara’da Uğur Mumcu Caddesi’nde durdurulan askeri araçlar.
İçinde askerler var.
Yani araçta silah da olabilir.
Peşinde ise Terörle Mücadele elemanları.
Onlar da silahlı.
Her an vahim bir olay patlayabilir.
Kurumlar arasına kan girebilir.
Hiçbirimiz telaffuz etmiyoruz, etmek istemiyoruz ama, işin gerçeği böyle.
Türkiye giderek üstü örtülü olmaktan çıkan bir kurumlar savaşı yaşıyor.
Üstelik kime inanacağımızı da bilemiyoruz.
Türkiye BBG evi haline gelmiş.
Ama açık adı “Biri Bizi Gözetliyor” değil, “Bir Birini Gözetliyor”...
* * *
Giderek kan davasına dönüşme riski taşıyan bu gerginlik önlenmezse, korkarım bir gün bir yerde silahlar patlayacak ve iş artık geri dönülmez noktaya gelecek.
Tarihimizde emniyetin çeşitli birimleri arasında çatışmalar, çekişmeler yaşadık.
Ama polisle asker, polisle MİT, savcılıkla askeri yetkililer arasında böylesine sert kavgaları hiçbir zaman yaşamadık.
Kurumlar bu kadar birbirine girince, “tahrik edilme”, “dolduruşa gelme” ve “komplo”ya çok daha açık hale geliyor.
Ortalık komplo teorileri ile doluyor.
Bir bakıyorsunuz, “Bülent Arınç’ın sokağında istihbarat yapan askeri yetkililere ihbarı yapan kişiyle, o askerleri polise ihbar eden kişinin aynı olduğu” teorisi veya dedikodusu ortalığa saçılıyor.
Buna bir de “İhbar Amerika’nın Utah Eyaleti’nden geldi” dedikodusu eklenince hadi bakalım çıkın işin içinden.
* * *
Peki bu nereye kadar gidecek?
Kurumlardan biri ötekinin bileğini iyice büküp, pestile çevirinceye kadar mı?
İşi, bir hukuk olayı olmaktan çıkarıp, çatışmaya götürürseniz, psikolojiler de böyle bir bilek güreşine dönüşür.
Emin olalım ki bunun kazananı da olmaz. Böyle bir bilek güreşinde geçici zaferler kimseye yarar sağlamaz.
O nedenle bir ombudsmana ihtiyaç var.
Öyle bir ombudsman ki;
* Ülkedeki bu gerginliği kurumlar savaşı görüntüsünden çıkaracak;
* Henüz suçlu olup olmadığı belli olmayan insanların linç edilmesini önleyecek;
* Sadece askerin değil, polisin ve öteki kurumların içindeki kanunsuz uygulamaların üzerine de gidecek;
* Mesela illegal telefon dinlemelerini önleyecek;
* Daha sanık bile olmamış insanların ifadelerinin işportaya dökülmesinin üzerine gidecek;
* Bütün kurumlara ve insanlara adil ve eşitlikçi bir şekilde yaklaşacak bir ombudsmana ihtiyaç var.
* * *
Kim yapar?
Cumhurbaşkanı mı, Başbakan mı?
Bilmiyorum ama birinin acilen bütün topluma bu duyguyu vermesi gerekiyor.
Yoksa iş işten geçecek...
Paylaş