AKLI başında insanların tavırlarını hayretle izliyorum. Meğer bu ülkede bir insana "ırkçı" damgası vurmak ne kadar kolaymış.
Alt tarafı beş harflik bir kelime.
"Irkçı..."
Yani "vatan haini" demekten bile kısa.
"Ali Kemal", "İngiliz muhibbi", "mütareke basını" kadar kolaymış.
Veya "Dönek..." kadar.
Yazılarına çok değer verdiğim insanlar bile, "Töre cinayeti Kürt sorunudur" dediğim için Hadi Uluengin’den sonra bana da anında "ırkçı" tabelasını astılar.
Ben bu tür etiketçiliğin bazı yazarlarla birlikte yok olup gittiğini sanıyordum.
Meğer bu virüs hálá içimizde duruyormuş.
* * *
Umurumda değil. Varsın söylesinler.
Ben ısrarlıyım.
"Töre cinayetleri Kürt sorunudur."
Ama aynı zamanda Türkiye’nin sorunudur.
Allah aşkına bir olaya sosyolojik teşhis koymak ne zamandan beri "ırkçılık" oluyor.
Son 5 yılda Avrupa’nın iki büyük devlet başkanı ile özel sohbetlerimiz oldu.
Her ikisi de bize, "töre cinayetlerinin Türklerin çok önemli bir sorunu olduğunu" söyledi.
Ben de kendilerine "Bunun Türkiye’nin bir sorunu olduğunu, ama esas itibarıyla Güneydoğu’nun ve Kürtlerin sorunu olduğunu" söyledim.
Yani Batı’da birileri çıkıp, "Töre cinayeti Türk sorunudur" dediği zaman kimse çıkıp bu ırkçılıktır demiyor.
Kürt sorunu deyince kıyamet kopuyor.
Niye...
Yoksa Kürtlerle ilgili bir "üstün ırk" faraziyesi var da biz mi bilmiyoruz.
* * *
Gerçek acıtıcıdır.
Kimse kusura bakmasın, Kürtleri inciteceğim diye, bu sorunun sosyolojik olarak adını koymaktan vazgeçmem.
25 yıllık gazetecilik hayatım bana bu kadarcık cesur olmayı, meydan okumayı öğretti.
Bütün meslektaşlarıma da aynı cesaret ve cüreti tavsiye ederim.
Ne yazık ki aydın kesimimizin bir bölümüne aşırıcı cemaatçi yaklaşımlar habis bir hastalık gibi yerleşti.
Ergenekon davasında da aynı hatalar yapılıyor.
Bu davanın yürütülüşünde çok vahim hukuk hataları yapıldığı söylendiği an etiket hazır:
"Ergenekoncu", "Ergenekon lobisi".
Başlarda Ergenekon davasına büyük bir demokratikleşme hamlesi olarak bakan kesimlerde bile, olayın giderek hukuki yargılamadan çıkıp, bir zihniyet yargılaması haline dönüştüğü endişe ve eleştirileri var.
Zihniyet yargılamaları ise ancak totaliter rejilerde, faşist idarelerde görülen bir sözde hukuk biçimidir.
Ona hukuk da denmez. Dense dense, "iktidarın baskı aracı" denilebilir.
Demokrasilerde "Kol kırılır yen içinde kalır" zihniyetinin hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur.
Toplumsal sorunlarda teşhisi sağlam yapmazsanız, tedavi de zorlaşır.
O nedenle, sırtımıza "ırkçı" etiketini bu kadar kolaylıkla yapıştıran arkadaşlardan rica ediyorum.
Madem bizim teşhisimize "ırkçı" diyorsunuz, oturup siz teşhis koyun.
Elinizde töre cinayetlerinin mağdurları, kurbanları ve failleri hakkında, bizi haksız çıkaracak sosyolojik veriler varsa, getirin tartışalım.
* * *
Yoksa, bu ırkçı lafı çok ağır kaçtı.
O etiketi sırtımdan çıkarıp, sizin anlınıza yapıştırsam, ben ne kadar haklı olursam, siz de ancak o kadar haklı olabilirsiniz.
Bizler, "vatan hainliği", "Ali Kemal’lik" gibi yaftalardan iğreniyorsak, ırkçılık etiketini kullanırken, hiç olmazsa biraz daha insaflı olmalıyız.
(*) Bu konuda iyi bir araştırma için bkz: Münih Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Aydın Fındıkçı’nın araştırması. Teşhisi şu: "Araştırmalar açıkça gösteriyor ki, töre cinayetleri Kürt kültürünün bir parçası ve yazılı olmayan yasasıdır." Bana ırkçı diyen arkadaşlara şunu da söyleyeyim. Türklerin de, işkence ve darbecilik gibi sorunları vardı. Şimdi yargılanıyor. İster misiniz şimdi bir de ulusalcılardan "ırkçı" damgası yiyelim.