Paylaş
Hani şu; “Devlet için kurşun atan da şereflidir, yiyen de şereflidir” diyerek, Susurluk ve faili meçhul menkıbesini yazan arkadaş.
Devlet adına atılacak cephanesi henüz bitmemiş olmalı ki; şimdi de devlet adına sanata saydırma şerefinin nazariyesini yapıyor.
***
Devlet artık sanattan elini çekiyor ya?
Bakın o bunu nasıl görüyor:
“Türkiye’nin elitleri değişiyor. Elbette sanat anlayışı da değişecek. Yeni elitler yeni bir renk demek.
Zaman alacak ama kendi estetiğini oluşturacak.
Gelenekten, tarihte, tecrübeden ve iliklerimize işlemiş estetik alışkanlıklarımızdan güç alacaklar.
Eski elitlere hizmet ederek icra-i sanat eyleyen sanatçılar kusura bakmasın.
Artık toplumda bir karşılıkları kalmadı.
Tarih, aristokrasinin mezarlığıdır.
Aristokratlar tarih sahnesinden çekilirken yanlarında kendilerini eğlendiren sanatçılarını da götürürler.”
Lafları görüyor musunuz?
Kimin hangi sanatı tüketeceğine bu arkadaş karar verecek.
Yani “Memlekete
sanatçı lazımsa, onu da
biz yaratırız” tavrı.
***
Gençliğimizde, yani 20’nci yüzyılda genç Marksistler şuna inanmıştı:
Yükselen burjuvazi, aristokrasiyi tarihe gömecektir.
Gömdü zannediyorduk ama gömememiş olmalı ki, şimdi daha sıkı mezar kazıcıları devreye giriyor.
Liberal burjuvazi gömemedi, vardiya muhafazakâr burjuvazide.
Üstelik gömmeye doyamıyor da...
Aristokratları gömerken, onları “eğlendirenleri” de Mısır firavunlarının karıları gibi, canlı canlı yanlarına gömmeye ant içmiş...
***
Bir insan devlet adına kurşun atmayagörsün; duramaz.
Eski devlet için kurşun atmak şerefliydi; şimdi yeni devlet var, onun için kurşun atmak da hem kutsal bir vazifedir hem de farzdır.
Atışa devam...
Ha, bu arada “sanatçının” yeni sıfatı da tenzili rütbe ile “aristokrasinin eğlendiricisi” haline indirilmiş, ne fark eder.
“Soytarısı” demediğine dua edin.
Helal olsun sana mümtaz arkadaş.
Memleketi mermi manyağı yaptın...
Şerefli avcı, şimdi aristokrasi ve soytarı avında.
Beş atış 25 kuruş.
Bu defa, aristokrat ve soytarı kellesi getirene ödül de var.
Eski Türkiye’den, 3 aristokrat soytarı kellesi getirene, yeni Türkiye’den muhafazakâr bir sanat eseri bedava...
Sakın ha umutsuzluğa kapılmayın asla, asla!
SALI sabahı Bodrum Turgut Reis Marinası’nda Türkiye’ye yeniden ayak bastım.
İki gündür Patmos ve Leros’taydım.
Oralarda mevsim henüz açılmamıştı. Tekneler boyanıyor, restoranlar sezona hazırlanıyordu.
İki adanın gözü de Türkiye’deydi.
İki adada da herkes, geçen Kurban Bayramı’nda yaşadıkları 4 olağanüstü günü anlatıyordu.
Restoranların hepsi Türklerle doluymuş. Yunanlılar bile yer bulamamış.
***
O gün 1 Mayıs’tı, ama ne Bodrum’da ne de İzmir’e kadar yaptığım yol boyunda bunu hiç hissetmedim.
Belli ki 1 Mayıs’ın kalbi sadece İstanbul’da atıyor.
Size, Bodrum-İzmir arasında hissettiğim bir duyguyu anlatmak istiyorum.
Arkadaşlar, Türkiye uçuyor...
Kendi kendimize kızsak da, bir kısmımız ötekine ifrit olsa da bu böyle.
Eski “ötekilerin” yerini “yeni ötekiler” alsa da böyle.
Her salı Meclis’te karşılıklı salvolarla yeniden milli nefret günü ilan edilse de böyle.
Türkiye uçuyor...
***
Bodrum’dan başladım.
O bildiğimiz silik Milas, modern bir Batı şehri haline gelmiş.
Söke’ye geldim.
Kuşadası kavşağında, yeni bir alışveriş merkezi açılmış. Novada Outlet.
Bakın, Fransa’da 6 yıl yaşamış bir insan olarak; her yıl en az 3 defa Fransa’ya giden bir insan olarak söylüyorum.
Saint Tropez’den çıkın, Paris’e kadar gelin.
O , 700 kilometrelik yol üzerinde bu kadar modern, bu kadar Batılı, bu kadar Amerikan bir alışveriş merkezi bulamazsınız.
Bir kapısını Kipa tutmuş.
Karşısında Starbucks... Mudo, Nike, Kiğılı...
Yerli yabancı ne kadar başarılı şirket varsa, art arda koy...
Söke dediğin yer, bir ilçe...
Burada eski Avrupa’nın sınırında, yepyeni bir Avrupa doğmuş bile.
Bu arada Söktaş’a selam.
Fabrikalarını o kadar güzel ve modern bir renge boyamışlar ki; insanın içi açılıyor.
***
Oradan çıkıp devam ediyorum.
İzmir girişinde “Optimum” adlı yeni bir alışveriş merkezi açılmış...
Cıvıl cıvıl...
Her yer modern insanlarla dolu.
Orada anlıyorum ki; 1 Mayıs gerçek amacına ulaşmış.
Türkiye’nin yeni orta sınıfının ekonomik gücü, Ege’nin her yerinden fışkırıyor.
Beni okuyan insanlara avaz avaz seslenmek istiyorum.
Bütün kalbimle, bütün içtenliğimle söylüyorum.
Bu ülke yıldızlaşıyor. Bu ülke fışkırıyor.
Türk’üyle, Kürt’üyle, Sünni’siyle, Alevi’siyle, çok az kalmış Hıristiyan’ıyla, Yahudi’si, Ermeni’siyle.
***
Önceki gün 1 Mayıs’tı...
Beni ilk defa güneşe çıkarmışlardı...
Türkiye pırıl pırıl parlıyordu...
Bir kere daha iman ettim ki;
Bütün bunları başaran Türkiye, özlediğimiz adalete, gerçek demokrasiye de mutlaka sahip olacaktır.
Son sözüm AK Parti’ye;
Rahmetli Özal’la başlayan liberal atılım, hızla hedefine ulaşıyor.
Bu yükselişte sizin payınız çok büyük.
Ege’nin sizi kucaklaması için altyapı hazır...
Yeter ki kollarınızı ve kalbinizi açın.
Paylaş