Paylaş
Rahmetli babam kolay ağlardı.
Ben de öyle...
Haftada en az bir gün, Kahramanların Yeni Doğan Mahallesi’ndeki yazlık sinemada kendimi ağlarken bulurdum.
Artık eskisine göre çok daha kolay ağlıyorum.
***
Dün Kelebek’te, Cengiz Semercioğlu’nun yazısını okurken kendimi tutamadım.
Kırk yedi yıl önceye döndüm.
Bana siyaset sosyolojisini öğreten sevgili hocam Prof. Nermin Abadan Unat o yıllardaki beni şöyle anlatmış:
“İkinci sınıfta siyaset sosyolojisi dersi veriyordum.
Arkada bir öğrenci var.
Sürekli sorular soruyor, altüst ediyor her şeyi.
Anarşi yaratıyor, ama olumlu anlamda.
Kim bu çocuk diye merak ettim. Baktım kiremit rengi pantolon giymiş. Adını öğrendim. Ertuğrul.
Ertuğrul’un müziğe olan düşkünlüğü çok hoşuma gidiyor..
Kafası zengin bir çocuk.
Boks antrenmanlarında kullanılan bir alet vardır hani.
Vuruldukça yine dikleşir, eski halini alır.
Ertuğrul da öyle işte. Sürekli vuruyorlar ama o hep dik durmayı başarıyor.
Her konumda orijinal olmayı bilen biri.”
***
Eğitim hayatımda hep şanslıydım.
Devlet okullarında okudum. Büyük hocalardan ders aldım.
Mümtaz Soysal, Muammer Aksoy, Bahri Savcı, Şerif Mardin, Ünsal Oskay, Ahmet Taner Kışlalı gibi efsane hocaların derslerine girdim.
Yıllar sonra, çok sevdiğim ve bana siyaset sosyolojisini öğreten hocamın ağzından çizilen bu portre benim için büyük sürpriz oldu.
“Anarşist”, “Her şeyi altüst eden”, “Kum torbası”...
Bu, farklı ve isyankâr bir çocuğun portresi...
Evet kendimi hep böyle bir çocuk olarak tahayyül etmiştim.
Şimdi siyasal davranış ve siyaset sosyolojisi derslerini öğrendiğim hocamın ağzından çizilen bu portreyi çok sevdim.
***
Nermin Abadan Unat sadece büyük bir hoca değildir.
Büyük bir kadındır... Cesurdur, renklidir...
Türkiye Cumhuriyeti’nin yetiştirdiği büyük bir kadındır...
Dünyayı cin gibi bakan gözlerle seyreden ve hâlâ o keskin eleştirel duruşundan zerre kadar vazgeçmeyen hocama, Allah’tan daha uzun ve sağlıklı ömürler diliyorum.
Her gün 900 Müslüman Müslümanlar tarafından nasıl öldürülür şimdi anladım
DİYANET İşleri Başkanı geçenlerde çok çarpıcı bir rakam açıkladı.
Her gün 900 Müslüman, Müslümanlar tarafından öldürülüyormuş.
21’inci yüzyılda böyle bir şey nasıl olur?
Son bir haftadır evden neredeyse hiç çıkmadım.
Bu arada olağanüstü bir kitap okudum.
Lesley Hazleton adlı bir İngiliz gazeteci yazmış.
Adı “After the Prophet” (Peygamberden sonra).
Bugün iyice alevlenen Sünni-Şii çatışmasının tarihsel kökenlerini anlatıyor.
Kitap, Hazreti Muhammed’in öldüğü hafta, o evde yaşananlarla başlıyor.
Gerçekten çok başarılı bir gazeteci üslubuyla anlatılmış.
Okudukça hayretler içinde kaldım.
Okudukça, sınırıma dayanan IŞİD, bana daha da korkutucu görünmeye başladı.
Umarım bir yayınevi bu kitabı en kısa zamanda Türkçeye çevirtip yayınlar.
Müslüman’ın Müslüman’ın kafasını kesmesinin nereden kaynaklandığını çok iyi anlıyorsunuz.
Her geçen yıl biraz daha hissediyorum: Yaz çok kısa
ÇOK üzülüyorum.
Göz açıp kapatıncaya kadar ağustos ayının üçte birine geldik.
Bu yıl, hayatımın en uzun tatillerinden birini yaptım.
Buna rağmen daha dün denize girmeye başlamış gibi bir duygu taşıyorum.
Her geçen yıl şunu daha güçlü hissediyorum.
Yaz mevsimi çok kısa...
En az 5 ay olmalı...
Çünkü yaz aylarında kendimi daha mutlu, daha keyifli hissediyorum.
O nedenle bu yazı, eylül sonuna kadar uzatmaya karar verdim.
Paylaş