Küçük bir káşifin çöp kazıları

ÇÖP dediğimiz şeyin, insan kültürünü ele veren çok önemli bir bulgu olduğunu daha çocukluğumda fark etmiştim.

İzmir'in Kahramanlar Semti'nde oturuyordum.

Okuduğum Gazi İlkokulu, Alsancak Semti'ndeydi.

Kahramanlar mütevazı, hatta ortanın çok altında sınıfların yaşadığı bir semtti.

Alsancak ise İzmir'in varlıklı insanlarının...

İzmir'deki NATO üssünde görevli subaylar, bu iki semt arasındaki bir bölgede otururlardı.

Okula giderken, Amerikalıların evlerinin önünden geçerdim.

Onların çöpleri bizimkinden çok farklıydı.

Çöp diye attıkları şeyler arasında bulduğum ‘‘Superman’’, ‘‘Batman’’, ‘‘Casper’’ gibi çizgi romanlar, İngilizce öğrenmemde çok etkili olmuştu.

Amerikalıların çöp tenekelerinin altında hiç sıvı birikintileri olmazdı.

* * *

Geçen hafta okuduğum bir kitapta gördüm ki, bu çöp meselesine kafayı takan tek kişi ben değilmişim.

TÜBİTAK, geçen hafta çok önemli bir kitap çıkardı.

Jared Diamond'un ‘‘Tüfek, Mikrop ve Çelik’’ adlı kitabı.

Ülker İnce'nin gerçekten çok güzel bir dille Türkçe'ye çevirdiği kitapta, ‘‘Cro magnon’’ adı verilen ve iskeleti bize en yakın ilk tür olarak kabul edilen insandan kalan ‘‘arkeolojik çöplerden’’ söz ediliyor.

Yazara göre insanlık tarihi bundan 50 bin yıl önce ‘‘büyük sıçrama’’ denilen bir gelişmeyle başlıyor.

İnsana ait olduğu sayılan ilk arkeolojik çöpler de işte bu dönemden sonra görülüyor.

O çöplerde neler var?

Taştan yapılma el aletleri, kemikten balık oltası kancaları vs.

Bir de süs eşyaları...

Ama insanlığın başlangıcı olarak beni en çok etkileyen şey şu oldu.

Neandertal insan denilen türün, insaniyet aşamasına geçişi ile ilgili iki davranış anlatılıyor:

Biri hastalarına bakmaları, öteki ise ölülerini gömmeleri...

Bugün baktığımızda, hepimize normal gibi görünen bu yeni davranış biçimi, bir canlının, insan haline geçişinin ilk adımları oluyor.

* * *

Bunlar beni gerçekten etkiledi...

Çöp, süs eşyası, hastaya ihtimam ve ölüleri gömme...

Üçü canlılara, biri ölülere ait üç arkeolojik çöp...

Peki, o eski çağların koskoca dinozorları, dev yaratıkları birbiri ardından kaybolurken, Afrika'nın büyük boy memelileri nasıl varlıklarını sürdürebildiler?

Kitapta bunun açıklaması şöyle yapılıyor:

‘‘Asya ve Afrika'daki büyük boy memeliler çağımıza kadar hayatta kalabildiyse, yüz binlerce yıl içinde onlar ön insanlarla birlikte eşzamanlı olarak evrimleştikleri için kalabildiler. Böylelikle atalarımızın başlangıçta kötü olan avcılık becerisi yavaş yavaş gelişirken onlar da insandan korkmayı öğrenecek zamanı buldular.’’

* * *

Çöp, süs eşyası, hastaya ihtimam ve ölüleri gömmenin yanında karşıma yeni bir arkeolojik bulgu daha çıkıyor:

Korku...

Yani bize insanı küçülten bir duygu olarak sunulan korku, aslında, hayatta kalma becerisinin anahtarıymış.

Demek ki haklıymışım. Hayatım boyunca korkunun, insana ait çok doğal bir duygu olduğunu düşündüm.

Ama bütün bunlara rağmen geriye açıklanması güç birçok soru kalıyor.

Mesela, Amerika kıtalarında, 22 buzul çağını atlatıp türünü sürdürebilen dev canlılar 23'üncü buzul çağında neden yok oldular?

Bu bir türün yüz binlerce, milyonlarca yıllık yorgunluğunun, can çekişmesinin hazin sonucu mudur?

Kitabın yazarı Diamond, varlığını bugüne kadar sürdürebilmiş insan türüne hiç de onur getirmeyen şu cevabı veriyor:

‘‘Ben bu işin Clovis avcılarının marifeti olduğunu düşünüyorum...’’

Yani silah kullanmayı öğrenen ilk atalarımızın.

Gördüğünüz gibi pek övünülecek bir durum değil.

Ama hayatın ta kendisi.

* * *

Demek ki bize ait o arkeolojik çöplükte sadece, süs eşyası, balık oltası, hastalara ihtimam, ölüleri gömme gibi hayata ve insanı insan yapan değerlere ait kalıntılar yok.

Bu çöplükten bir canlı türünün tamamını ortadan kaldırma utancı da çıkıyor.

Demek ki küçük bir İzmirli káşif olarak, Amerikan çöp tenekelerinde yaptığım gözlem, arkeolojik çöplüklerde yapılan gözlemlerden farklı değilmiş.

Herkesin çöplüğü kendi durumunu ele veriyor.

Kültürünü, zenginliğini ve yoksulluğunu.

Hem iç hem dış yoksulluğunu veya zenginliğini...
Yazarın Tüm Yazıları