Paylaş
MURAT Yetkin’in Radikal’deki harika yazısından aktarıyorum.
102 kişinin hayatını kaybettiği Ankara katliamında...
-10 Ekim’deki iki intihar bombacısından birinin Yunus Emre Alagöz olduğu belli.
-Bu kişinin 20 Temmuz’da Suruç’ta 34 kişiyi öldüren IŞİD örgütünün bombacısı Şeyh Abdurrahman Alagöz’ün kardeşi olduğu belli.
-Daha önce Diyarbakır’da 4 kişinin ölümüne neden olan bombacının IŞİD üyesi Orhan Gönder olduğu belli.
-Bu iki kardeşin, Adıyaman’daki İslam Çay Ocağı çevresinde tanıştıkları belli.
-Onları IŞİD’e götüren kişinin
IŞİD üyesi Mustafa Dokumacı olduğu belli.
-Polisin, bu kişilerin de içinde bulunduğu 20 kişi hakkında
liste hazırladığı ve fotoğraflarıyla tespit ettiği belli.
-Ankara’daki ikinci bombacının çok büyük ihtimalle bu gruptan Ömer Deniz Dündar olduğu belli.
Peki Sayın Başbakan, bütün bu bilgiler elinizdeyken, neden “Kokteyl terörü” diye yepyeni bir kavram icat ettiniz...
Sayın Başbakan, siz içkiden anlamazsınız, bense çok iyi anlarım.
Bu, kokteyl falan değil, bal gibi sek...
IŞİD tarafından yapılmış bir terör eylemi...
İnşallah, 1 Kasım’da seçim sandıklarının kapanıp bu kara propagandaya ihtiyaç kalmadığı an, Türk halkı bu acı gerçeği de öğrenecek...
Nedamete ermiş bir eski Paralelci bulun da doğru dürüst senaryo yazsın
NE diyorlardı o günün akşamı...
“Terör örgütü bizi susturmak için saldırdı...”
Ne DHKP-C izleri, ne PKK bağlantıları aramışlardı...
* * *
O gün 8 şehit vardı ve onların aziz hatırasından bile rol çalacak kadar küçülmüş bir vicdan hırsızına dönüşmüşlerdi...
Cumhurbaşkanı’nı bile yanıltacak kadar gözleri dönmüştü...
Herkes biliyordu ki arkasında sıradan bir gasp ve tahsilat çetesi vardı.
Şimdi ağız değiştirdiler..
Dün DHKP-C idi, PKK idi, bugün “Saldırının arkasında Paralelci var, Aydın Doğan var” diyecek kadar adileştiler.
Resmen milleti “bidon kafalı”, “göbeğini kaşıyan adam” yerine koyuyorlar...
* * *
Sonunda İstanbul Emniyeti açıkladı:
Kriminal bir çete...
Eee hani Doğan Grubu’ydu...
Yalancının yalan mumu, yatsıyı bile beklemeden söndü.
* * *
Ethem Sancak Bey... Şimdi sıra bende...
Yuh artık yahu... Yanındaki adamlara çuvalla para veriyorsun.
Bir tane mantıklı, becerikli, akıllı algı yöneticin bile yok mu senin...
Madem eski Maoculuk raconları yetmiyor, git, hiç olmazsa nedamete ermiş eski bir Paralelci bul da, sana doğru dürüst bir senaryo yazsın.
Günün dilekçesi
SAYIN Başsavcı, Murat Sancak olayının arkasında neyin olmadığını açıkladınız. Şimdi neyin olduğunu açıklamanızı bekliyoruz.
Günün istihbaratı
BAŞBAKAN bu pazartesi günü 24 işadamı ile yine birlikte olacakmış. Geçen sefer ev sahibi Ali Kibar’dı, bu defa Turgay Ciner olacakmış. Kadro, birkaç eksiği ile eski kadro.
Yani Cumhurbaşkanı’nın güvenlik görevlileri dedikoduyla mı iş yapıyor
MERAK ediyorum, kimin aklına geldi de Murat Sancak’ın canlı yayına çıkarıp o saçma sapan konuşmayı yaptırdı...
Adam kendi ağzıyla yakalanıyor.
“Kumar meselesini Cumhurbaşkanı’nın güvenlik görevlilerine kadar anlatmışlar” diyor.
Yahu Murat kardeşim...
Onlar Beştepe Sarayı’nın “secret (gizli) servisi”.
Ülkenin Cumhurbaşkanı’nı koruyorlar.
Bu demektir ki MİT’in, emniyet istihbaratının en yüksek derecede bilgilerine sahipler.
Şimdi sen o insanlar için “dedikodu ile iş yapıyorlar mı” demek istiyorsun?
Bu resmen onlara hakaret yahu...
Bak arkadaşım, onlara da bu iş kumarla ilgilidir duyumu gelmişse, bil ki, çok sağlam kaynaklardan gelmiştir.
Ethem Bey, şu kuzeninin kulağını çek de biraz mantıklı konuşsun, ağzının söylediğini kulağı duysun.
MILANO EXPO FUARI
Türk pavyonunu beğendim ama kafama şu soru takıldı
HAYATIMDA ilk defa bir Expo Fuarı’nı geziyorum.
Milano’daki Türkiye pavyonunun kuruluşuna biraz geç başlanmış. İki buçuk ayda tasarlanmış ve tamamlanmış. O nedenle pavyon biraz aceleye gelmiş.
Birlikte gezdiğim insanların bazıları epey eleştirdi.
Ben kendi payıma beğendim.
Gelenek ve toprak üzerine kurulmuş bir tasarım yapmışlar.
Girişte, bir duvarın üzerine yerleştirilen avuçlar içine konan tohumlar dikkati çekiyordu.
Her şeyin tohumla başladığını anlatan bu bölüm, kutsal kitapların “Yaratılış” bölümünü hatırlatıyordu.
Hemen girişteki rengârenk çiçeklerle süslü Antalya kioskunu çok sevdim.
Antalya evleri, ortadaki şadırvan, buğdayın hikâyesi güzeldi.
Kısaca 2.5 ayda daha iyisini yapmak kolay değildi.
Ama gezerken kendi kendime şunu sordum.
Acaba tasarımcıların içinde “Erdoğan ne der” endişesi mi hâkimdi...
O duygu olmasaydı, daha yaratıcı bir şeyler ortaya çıkarabilirler miydi?
Galiba bu duygu devletin her köşesine sindi.
Ve bazen bu duygu, Erdoğan’a haksızlık da oluyor.
Yüzde 50’den yüzde 100’e çıkmak veya yüzde 40’a inmek, mesele bu
AMERİKA Birleşik Devletleri’nin Milano fuarındaki pavyonunun girişine büyük bir ekran koymuşlar.
Bu ekrandan fuar ziyarete açık olduğu sürece Başkan Obama konuşuyor.
Ülkesini ve pavyonu anlatıyor.
Gelenlerin çok büyük çoğun-luğu durup onu seyrediyordu.
* * *
İki soru:
-Türkiye Cumhuriyeti pavyonunun girişinde bir ekrandan Erdoğan’ın görüntülerini koysaydık aynı ilgi olur muydu...
Pek emin değilim.
-Peki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına sorsaydık, acaba yüzde kaçı kapıya Erdoğan’ın görüntülerinin konmasını isterdi.
Eminim yüzde 40’tan fazlası değil.
Oysa iki başkan da yüzde 50 civarında oyla seçildi.
Peki niye böyle düşünüyoruz öyleyse...
* * *
Cevabı çok basit.
Obama, yüzde 50 ile seçildikten sonra yüzde 100’ün başkanı oldu, ikincisi ise seçildikten sonra, kendi arzusu ve davranışıyla yüzde 40’ın başkanlığına indi.
Türk pavyonu: Topraktan geldik toprağa döneceğiz
-PAVYON alanı düz toprak olarak teslim alınmış ve ayrılırken yine düz toprak olarak bırakılacak.
-Çok güzel bir fikirle, pavyonun bazı yerlerine Türkiye’yi en güzel simgeleyen ağaç olan çınar dikilmiş. Ayrıca nar ağaçları da var ve bunlar ürün veriyor.
Ancak Avrupa Birliği kanunları dışarıdan ağaç getirilmesini çok zor şartlara bağladığı için bu ağaçlar Balkanlar’dan getirilmiş.
Ziyaretçi gözüyle dört pavyondan dört izlenim
-BİR: Fransa Pavyonu.
Klasik efekt: Ahşap malzeme ve doğaya dönüş konseptini, mükemmel bir mimari tasarımla bütünleştirmiş.
-İKİ: Azerbaycan Pavyonu.
Sürpriz efekt: Folkloru bir kenara bırakıp, camı postmodern bir tasarımla bütünleşmiş ve ziyaretçiye sürpriz yapmış.
-ÜÇ: Amerika Birleşik Devletleri Pavyonu.
Sıradanlık efekti: Hiçbir entelektüel komplekse kapılmadan, Amerikan sokağının fast-food kültürünü, mümkün olan en sıradan biçimiyle vermiş.
-DÖRT: Japonya Pavyonu.
Konuşturma efekti: Her gün önünde 5 saat beklenen bir kuyruk yaratıp sıradan bir pavyonu, fuarın en konuşulan konusu haline getirmiş.
ALGI YANILMASI
Kuyruklar sizi aldatmasın ziyaretçi sayısı sürprizdir
FUARDA en uzun kuyruk Japonya pavyonunun önünde.
Beş saate yakın kuyruk bekleyen var.
Bu sizi aldatmasın.
Çünkü bu dört tarafı kapalı bir pavyon ve tek girişi var.
Güvenlik nedeniyle aynı anda sadece 60 kişi içeri alınabiliyor.
Türk pavyonunun önünde ise kuyruk yok. İsteyen istediği anda girebiliyor.
Bunun nedeni de pavyonu hazırlayan tasarımcıların zekâsı.
Pavyonun kapısı yok ve her tarafı açık tasarlamışlar. Üstü de kapalı değil.
Dolayısıyla isteyen herkes, istediği an, istediği yerden girip gezebiliyor.
Bu sayede pavyonumuzu her gün 10 ile 20 bin arasında insan geziyor.
Paylaş