Paylaş
Tam adresi şöyle:
12 Bis Grande Rue Sevres...
Küçük bir şatoyu andıran binanın adı Pavillon de Breteil.
Binanın önünde duran arabadan inen orta yaşlı adam, elindeki çantayı sıkıca kavrayarak içeri girdi.
Görevlilerden biri onu binanın zemin katındaki odaya götürdü.
Adam, kadife bir eldiven taktı, çantasını açıp içinden çıkardığı şeyi büyük bir özenle masanın üzerine koydu.
Silindir şeklinde bir nesneydi. Ağırlığı tam 1 kiloydu.
Veya o öyle zannediyordu.
Aklı 2 kat aşağıdaki çelik kapının arkasındaki odadaydı.
Buraya üçüncü gelişiydi ama bir türlü o odaya girememişti.
Odadaki görevlilerden biri, silindir nesneyi, birtakım hassas aletlerle tarttı ve konuştu:
“Bu, 1 kilo değil...”
* * *
Binanın kapısında şu yazılıydı:
“Bureau International des Poids et Mesures” (BIPM)
Yani, “Uluslararası Ağırlık ve Ölçü Bürosu...”
Dünyada kullanılan ve adına “Metrik sistem” denilen ölçüm birimlerinin orijinalleri bu binada saklanıyordu.
Bodrum katındaki çelik kapının arkasındaki odada, iç içe iki cam fanus içinde silindir bir nesne duruyordu.
İşte bu nesne, “kilo” biriminin bütün dünyada kullanılan orijinaliydi. Yüzde 90 titanyum, yüzde 10 iridyumdan oluşan bir alaşımdan yapılmıştı.
Dünyada kullanılan teraziler, yapılan işlemler, bu silindire göre ayarlanıyordu.
Ve o binada bir süreden beri şu sorunun cevabı tartışılıyordu:
“Bir kilo, hâlâ bir kilo mudur?”
İnsana saçma gibi gelen bu soru ama kasım ayında Paris’te yapılacak uluslararası kongrede ünlü bilim insanları ciddi biçimde bu sorunun cevabını tartışacak.
Çünkü kilonun artık eski kilo olmadığı iddiaları var.
* * *
BIPM, 20 Mayıs 1875’te kuruldu.
Bugün 50’den fazla ülke bu büroyla birlikte çalışıyor.
Bunlardan biri de TÜBİTAK Ulusal Metroloji Enstitüsü.
Bugün metrik sistemi kullanan bütün ülkeler, kilolarını, Paris’in Sevres bölgesindeki bu binada bulunan silindire göre ayarlıyor.
Ancak o silindire dokunmak yasak.
Bulunduğu yerin çelik kapısının 3 anahtarı var. Bunlardan ikisi Fransa’da...
Peki ama o silindire kimse dokunamadığına göre, ülkeler ağırlık birimlerini neye göre ayarlıyorlar?
Bu sorunun cevabı 1889 yılında verilmiş.
O günden bu yana orijinal bir kilonun 100’e yakın kardeşi yapılmış.
Bunlardan 6 tanesi Paris’teki binada tutuluyor.
Ötekiler ise çeşitli ülkelere dağıtılmış.
Kardeşlerin bir bölümü platinyumdan ve iridyumdan yapılmış. Tabii bunların fiyatı çok yüksek.
Bazıları ise çok daha ucuz bir materyal olan paslanmaz çelikten üretilmiş.
Platinyum-iridyum çok ağır bir kitle, Dolayısıyla paslanmaz çelikten yapılan bir kiloların hacmi ötekilerin 3 katı kadar.
* * *
Şimdi sorun şu:
Kilo, kilo kaybediyor...
Binadaki orijinal ile en ağır kardeşi arasında fark 60 mikrogram kadarmış.
Aslında bu dikkate bile alınmayacak kadar küçük bir şey.
Yani, orijinalin, 0.000006’sı kadar bir şey.
Ama ağırlık birimi dünyada o kadar hassas alanlarda da kullanılıyor ki, bu farka bile tahammülü yok.
İşte onun için her ülke 3-4 yılda bir, elindeki kardeş kiloyu Paris’e gönderiyor ve orada yeniden kalibre ettiriyor.
Kardeş kiloyu bir bilim insanı çantasına koyup mutlaka uçakla getiriyor.
Orada ayarlanıp tekrar ülkelerine gönderiliyor.
Peki metalden yapılmış bir nesne durup dururken ağırlık kaybeder mi...
Evet sıkışmış gazların çıkması vs yüzünden ağırlık azalıyormuş..
Bu kayıp paslanmaz çelikte daha fazla oluyormuş.
İşte o yüzden kasım ayındaki kongreyi merakla bekliyorum.
Çünkü bir kilonun kaç kilo olduğunu orada öğreneceğiz...
KAYNAK: “Intelligent Life” dergisi, Eylül-Ekim
2014 sayısı
Rüzgâr türbinleri en çok hangi hayvanları öldürüyor
DÜNYANIN her yerinde sayıları durmadan artan rüzgâr türbinlerinin en büyük mağduru kimlerdir?
Çevreciler bugüne kadar bize hep kuşların mağdur olduğunu söylediler.
Özellikle göçmen kuşların güzergâhlarını değiştiriyormuş.
Ancak Amerika Birleşik Devletleri’nde yayınlanan bir rapor çok şaşırtıcı bir gerçeği ortaya koydu.
Rüzgâr panellerinin en büyük mağduru yarasalarmış.
Geçen yıl ABD’de 888 bin yarasa rüzgâr türbinlerinin panellerine takılıp ölmüş.
Ölen kuş sayısı ise 573 bin.
KAYNAK: “Scientific American” dergisi
Eylül 2014
Erkekler kadınlardan daha mı iyi kobaydır
GEÇEN ocak ayında New York ve Connecticut eyaletlerinden iki kadın temsilcinin Amerika Milli Sağlık Enstitüsü’ne gönderdiği mektuplar çok ilginç bir gerçeği ortaya çıkardı. Amerika’da biyomedikal araştırmalarda çok daha ağırlıkla erkek hayvanlar kobay olarak kullanılıyormuş.
İki kadın çok ciddi biçimde uyarıyor: Erkek ve kadın genleri arasındaki farklılık dikkate alınmadığı için, bulunan ilaçların kadın üzerindeki etkileri farklı olabilirdi.
Kadın temsilciler, “Deneylerde eşit sayıda erkek ve dişi hayvan kullanın” uyarısında bulunuyorlardı.
Bu uyarı dikkate alınırsa, Amerika’daki bütün araştırmaların köklü biçimde etkilenebileceği söyleniyor.
KAYNAK: “Scientific
America” dergisi
Eylül 2014
54 yaşında büyükbaba rolü oynamak erkeği bozar mı
Antonio Banderas, 54 yaşına geldi. Son fotoğraflarına baktım. Saçları kırlaşmış ve boyamıyor.
Gözlerinin altındaki çizgiler neredeyse torbaya dönüşmüş ve hiç dokunmuyor.
Kendiyle çok barışık bir hali var.
Üstelik rahat mı rahat konuşuyor:
“Şurası kesin ki artık genç adam rolleri oynayamayacağım. Ama büyükbaba rolünü rahatlıkla oynayabilirim.”
Ağır ol da molla desinler havasında değil.
“Bir insan kendisinden bahsetmeye
başladı mı mutlaka
dalga geçmeli...”
Ben de aynı şeyi düşünüyorum.
Kendini çok ciddiye alan, kendinden bir abide dikip, ondan da üçüncü tekil bir efsane şahıs gibi bahseden köktenciddilerle fena dalga geçiyorum.
Ciddiyet ve stres kötü arkadaştır.
Banderas küçükken babası ona “Dodo” dermiş.
O günlerde televizyonda gösterilen çocuk dizisindeki bir filin adıymış.
Çünkü kulakları yapışıkmış.
Kendiyle dalga geçerek, saçlarını boyamadan, gözaltı torbalarına dokunmadan büyümek, yaşlanmak güzel bir şey galiba.
Paylaş