Paylaş
Ama bildiğiniz CHP’li Ali Topuz değil.
Eskiden Radikal gazetesinde çalışan bir gazeteci.
Dünkü Radikal’de yazdığı yazının başlığı şu:
“Nasıl Kenan Paşa’nın avukatı oluverdim.”
* * *
Ali Topuz, askeri darbelere damardan karşı, demokrat bir gazeteci.
Peki nasıl oluyor da yazısına böyle bir başlık verebiliyor?
Çok basit...
Çünkü Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’nın avukatları dâhiyane bir iş yaptılar.
“Derslerine çok iyi çalışmışlar.”
12 Eylül darbesiyle ilgili paradigmayı paramparça ettiler.
Savunmayı, herkesi düşündürecek bir “siyasi tartışmaya” çevirdiler.
Verdikleri temel mesaj da şuydu:
“Eğer bizim yaptığımız bir darbe ise, sizler de bu darbenin çocuklarısınız...”
* * *
Evren ve Şahinkaya avukatları aracılığıyla şunu söylüyor:
- Evet biz bir darbe yaptık, ama bu başarılmış bir darbedir.
Dolayısıyla biz yeni bir hukuk ve siyaset düzeni yarattık.
- Peki biz neyi yıktık? 27 Mayıs 1960 darbesiyle işbaşına gelen askeri yönetimin yaptığı anayasayı yıktık. Yani yıktığımız rejim, darbeyle kurulmuş bir rejimdi.
- Sonra Kurucu bir Meclis olarak çalışıp yeni bir anayasa hazırladık. Bu anayasayı halkın oyuna sunduk.
- Ve halkın yüzde 92’sinin oyunu aldık. Yani, yaptığımız anayasa “milli irade tarafından” ezici bir çoğunlukla, kabul edilip “meşrulaştırılmıştır”.
- O günden bu yana geçen 30 yıl içinde yapılan bütün seçimler, görev başına gelen siyasiler, görev yapan hükümetler ve onların icraatı; meşruiyet kaynaklarını, bizim yaptığımız bu anayasadan almışlardır.
- Bugün bizi yargılamaya kalkan irade de, meşruiyet kaynağını o anayasadan almıştır.
Yani siz, bizim yaptığımız bu anayasa sayesinde o koltuklarda oturuyorsunuz.
- Eğer bizim yaptığımız iş gayrimeşru ise, bu düzeni hukuksuz sayıyorsanız; bugün sizlerin o koltuklarda işi ne? O zaman sizin de meşruiyetiniz yok.
* * *
Eğri oturup, doğru konuşalım. Buna ne cevap verilebilir?
Akla gelen en kolay cevap şudur:
“Canım böyle saçma sapan bir savunma olur mu? Yaptıkları iş darbedir o kadar.”
Kafalarında “darbe” kelimesinden başka hiçbir hukuk nosyonu bulunmayanlar, ancak böyle bir şey diyebilirler.
Ama siyasetin “meşruiyet” temeli üzerinde kafa yoranlar, hukukun her türlü ideolojiden ve misyon duygusundan arınmış olması gerektiğine inananlar, bu savunmanın, 12 Eylül’le yüzleşmeye yepyeni bir boyut getirdiğinin farkındadırlar.
Ali Topuz gibi düşünenlerin sayısı hiç de az değildir.
Çünkü bu dava yanlış açılmıştır.
Davanın “insanlığa karşı işlenmiş suçlardan” açılması gerekiyordu.
* * *
Ama iddianameyi hazırlayanlar davayı o açıdan görmedi.
Peki şimdi ne olacak?
“Biz yanlış yapmışız” deyip, bu davayı düşürüp, başka açıdan mı bakacaklar?
Hukuk böyle zorlamalara gelmez.
O olmadı, bunu yapalım mantığı ile hukuk yürümez.
Acaba Ahmet Hakan’ın sorusunun cevabı bu mu
AHMET Hakan bir yazısında sormuştu:
“12 Eylül iddianamesinde bir tek gazetecinin adı geçmezken, 28 Şubat’ın daha iddianamesi çıkmadan onlarca gazetecinin adı niye sıralanıyor?”
Acaba sorunun cevabı, Evren ve Şahinkaya’nın savunmasında mı gizli?
12 Eylül darbesi öncesi ve sonrası askeri açıkça destekleyen gazeteciler de bu hareketi “meşru” mu kabul ediyorlardı?
Tabii bu işin şaka yanı.
Bir gazeteci olarak 12 Eylül iddianamesinde tek gazetecinin bile adının geçmemesine çok sevindim.
Ama avukatların hazırladığı bu gerçekten çok zekice savunma, hepimizin önüne çok önemli bir soruyu bırakıyor.
- “Milli irade nedir?” Bir iktidarın “meşruiyet kaynağı” nedir?
- Hukuk çok ciddi bir şeydir.
- Hukuk, intikam duygusunun, garazın, şahsi düşmanlıklarımızın, kıskançlıklarımızın, nefretlerimizin alelade bir aleti olamaz.
- Hukuk zamanın ruhuna direnmeyi bilmelidir.
- Hukuku, kendimizi hem savcı, hem hâkim, hem infaz memuru yerine koyup, önceden mahkûm ettiğimiz sübjektif bir “darbeci” tarifinin alelade bir infaz memuru haline etirirsek, bunun bedelini sonraki nesiller de öder.
- Geçmişle hesaplaşmayı daha mantıklı, intikam duygularından arınmış, vicdanı dışlamayan ve hukuku adil ve tarafsız sınırlarını zorlamadan yapmalıyız.
- O zaman hesaplaşmayı Başbakan’ın dediği gibi, bir helalleşmeye çevirir; hiç olmazsa yarını kurtarırız.
Paylaş