BENİM için şaşırtıcı ama aynı zamanda çok sevindirici bir gözlem. Bir Anadolu şehrine geliyorsunuz.
Uçaktan iniyorsunuz ve şehre giderken içinizden şöyle bir karşılaştırma yapıyorsunuz.
Bu şehrin girişi, ülkenizin başkentinin girişinden çok, ama çok daha güzel.
Çok, ama çok daha ileri.
SANKİ AVRUPA ŞEHRİ
Şehre girerken kendinizi Ankara’dan daha Avrupalı bir şehre giriyor gibi hissediyorsunuz.
Dün Kayseri’deydim.
Uçaktan inip arabayla şehre girerken işte bu karşılaştırmayı yaptım.
Geniş, Amerika’da göreceğiniz kadar geniş bir cadde.
Ortası yemyeşil ağaçlandırılmış.
Ağaçların altı çok düzgün bir şekilde çimlenmiş.
Kaldırım taşları zevkle seçilmiş ve iyi bir işçilikle oraya yerleştirilmiş.
Sokak düzenleri, aynı Amerika’daki gibi birbirini kesen basit bir planlamayla yapılmış.
Şehir yeşil ve temiz.
Üç yıl aradan sonra Kayseri’ye ikinci gelişim.
Geçen gelişimde şehri beğenmiştim. Bu defa daha da beğendim.
İki ay önce eşimin memleketi olan Denizli’ye gittiğimde, oranın müteşebbis insanları beni çok etkilemiş, çok heyecanlandırmıştı.
Ama Denizli’nin ortasından geçen ana caddenin etrafındaki yapılanmanın çirkinliği beni hem şaşırtmış hem üzmüştü.
Yani Denizli heyecanım biraz eksik kalmıştı.
Kayseri’de ise komple bir heyecan yaşıyorum.
Hem şehir güzel, hem de buranın müteşebbis insanları müthiş.
Nedir Kayseri’nin sırrı?
Konuştuğum işadamlarının hemen hepsi aynı ‘sihirli formülü’ anlatıyor.
Daha doğrusu sihirli değil, ‘insani’ formülü.
HALEF-SELEF KÜLTÜRÜ
Belediye başkanları arasında kurulmuş olan ‘halef-selef kültürü’.
Kayseri, belediye başkanları açısından şanslı bir şehir.
Ama parlak belediye başkanları kadar, o belediye başkanlarının içinde çalıştığı ‘şehir kültürü’, ‘şehir teamülleri’ önemli.
Bir işadamı, ‘Bizde Nurettin Sözen olayı olmaz’ diyor.
Bir belediye başkanı göreve geldiği zaman, eskisinin yaptıklarını yıkıp yerine ille de kendisininkini koymak gibi bir eğilim içinde olmuyor.
Çünkü şehirde hizmetin sürekliliği esasına bakılıyor.
Belediye başkanlarının hareket marjları işte bu şehir kültürü tarafından belirleniyor.
PROTESTAN AHLAK VERSİYONU
Bu durumda her gelen belediye başkanı, yapılan hizmeti devam ettirme anlayışıyla koltuğa oturuyor.
Benim gözümde Konya ile Kayseri arasında şehir ruhu bakımından bir benzerlik var.
Bu şehir de ‘gelişmeci muhafazakárlığın’ hákim olduğu şehirlerden biri.
Sosyolog Max Weber’inHıristiyan toplumlarda ekonomik gelişmeyi sağlayan temel ruh olarak tarif ettiği ‘Protestan ahlakının’ İslami versiyonu Kayseri için de geçerli.
Hepimiz şunu bilelim.
Bu şehirler 21’inci yüzyıl Türkiye’sinin gelişiminde çok önemli roller oynuyorlar ve daha fazla oynamaya davem edecekler.
Hepsinin hedefleri aynı.
Hepsi muhafazakár bir ruha sahipler, ama ‘İslamcı’ etiketini reddediyorlar.
Hemen hepsinde çok iyi eğitim almış ikinci, üçüncü kuşaklar işbaşında.
Hepsi de yaptıkları iş gereği dışa açıklar.
Bir ayakları dünyanın önde gelen metropollerinde.
Hepsi marka yaratmanın bilincindeler.
Toplantıda konuşan Cem Boyner, T-Box markasını nasıl yarattıklarını anlattı.
Beni en çok etkileyen ayrıntı şuydu.
T-Box’ı Rus pazarına sokmaya karar vermişler.
Ancak Rusya’da ilan fiyatları çok yüksekmiş.
‘Biz ilginç bir fikir bulduk. T-Box reklamını Antalya’da yapmaya karar verdik’ diyor.
Geçen yıl Antalya’ya bir milyondan fazla Rus geldi.
Bu yıl 3 milyon Rus bekleniyormuş. O nedenle havaalanından itibaren yoğun bir T-Box reklamına başlıyorlarmış.
‘Ruslara T-Box’ı Antalya’da tanıtacağız’ diyor.
Anlayacağınız, Türkiye’nin gelişen şehirleri, aynı zamanda Türk markalarının ‘show room’u haline geliyor.
ANADOLU KAPLANINI GÖRDÜM
Doğan Yayın Holding’in ‘Anadolu’daki Avrupa’ toplantılarının hepsinden çok umutlu dönüyorum.
Kayseri’de ekonomik açıdan bir ‘Anadolu kaplanı’ gördüm. Ama en az bunun kadar heyecan verici bir başka özelliği de Avrupa Birliği’ne hazır bir şehir ve şehircilik anlayışı bulmamdı.
Ben diyorum ki, bu ‘Derin Türkiye’ AB’ye gerçekten hazır.