Kardeşim bir kere olsun şöyle bak

Deniyor ki:

“29 Ekim günü yapılan sivil Cumhuriyet kutlamaları yine AK Parti’nin işine yarayacaktır”.

Haberin Devamı

Olabilir kardeşim...

Siyasal sonuçları bakımından sen haklı çıkabilirsin.

Yine de itirazım var.

Bunu sosyolojik bir öngörü, siyasi bir tahlil olarak ortaya atabilirsiniz.

Bunu diyebilirsin ama ülkenin “kendine ait Cumhuriyet hassasiyeti” olan kesimlerine, “Bunu yapmanız yanlıştır” diyemezsin.

Sen öyle dersen ben de çıkar şöyle derim:

-  “Bir kere de olaylara, şu kadar oy kazanırım, bu kadar oy kaybederim mantığı ile değil de, bu ülkede birlikte yaşama duygusuyla bakalım...”

Sonra şöyle devam ederim:

-“Bir kere olsun, yaşlı genci demeden, kucaklarında çocuklarla meydanlara çıkan şu insanların derdi nedir diye de bakın...”

Şunu da söylerim:

“Bu insanların hepsi de darbeci, Ergenekoncu, şucu bucu mu...”

Orada da duramam:

-  “Meydanlardaki o kadınların içinde de, bir zamanlar başı örtülü kadınlarınki kadar samimi endişeler, korkular, mağduriyetler olamaz mı...”

* * *

Haberin Devamı

 Ve şöyle tamamlarım:

“AK Parti’nin oyu artar, CHP’ninki düşer korkusuyla o samimi endişeyi, o içten kutlama duygusunu bastırmalı mıdırlar?”

-  EVET AK Parti, son seçimde her iki oydan birini aldı. Evet bu hiç küçümsenemeyecek bir siyasi başarıdır.

-  AMA unutmayalım ki, öteki oyu da alamadı.

-  AYRICA çok partili hayatımızda bu oyun epey üstünde oy alabilen sağ partiler ve liderler de oldu.

-  BİLELİM Kİ Dünyanın en güçlü demokrasileri, yüzde 51-yüzde 49 dengeleriyle yönetilir.

Ama hiçbir yüzde 51, öteki yüzde 49’u görmezden gelemez.

* * *

Netice?

Evet arkadaş, o insanlar için artık, tuttuğu parti oy kazanırmış veya kaybedermiş umurlarında değil.

Onlar sadece ve sadece “Bu toplumda biz de varız” demek istiyor.

Onların derdi, iktidarı devirmek değil, iktidar tarafından bu ülkenin “öz evladı” kabul edilmektir...

Tansu Cumhuriyet mitinglerine gitmiş, bense gidememiştim

29 Ekim günü İzmir’deydim.

Şehri bir uçtan ötekine dolaştım.

2007’deki Cumhuriyet mitinglerine katılamamıştım.

O mitinglerde beni AK Partili olarak görenler vardı. En çok eleştirilen, aleyhine en çok slogan atılan insanlardan biriydim.

Eşim ve kızım katıldığı halde ben televizyonlardan izlemiştim.

Kürsülerdeki konuşmaları izleyince de “İyi ki gitmemişim” demiştim.

Bu defaki kutlamaların o mitinglerden çok önemli farkları vardı.

-  Kutlamayı yönlendiren, örgütleyen, ajite eden bir liderlik olgusu yoktu.

-  Bu defaki kutlamalarda, Cumhuriyet mitinglerinde gördüğümüz antimisyonerlik vesaire gibi kaba saba, ilkel sloganlar yoktu.

-  Bu defaki kutlamalarda, kürsülere çıkıp önüne gelene hakaret eden konuşmacılar yoktu.

-  O günküler mitingdi, bugünküler kutlamaydı.

-  O günkü mitingler bir nevi güç gösterisiydi. Bugünkü kutlamalar bir nevi “Bu ülkede biz de yaşıyoruz, biz de söz sahibiyiz” duygusunu kanıtlama gösterisiydi.

Yani bugünkü kutlamalara, o günkü gözlüklerle bakmak yanlış olur.

Bu yılki 29 Ekim kutlamaları, bu ülkenin endişeleri olan bir kesiminin, tarihimizin ilk sivil anayasasını yazdığını iddia eden yetkililerine gönderdiği bir açık dilekçedir.

Haberin Devamı

‘Temizlikçi’ arkadaş lütfen bir adım geri, olay yeri inceleme ekibi geliyor

CUMHURBAŞKANI ile Başbakan arasındaki her tartışmadan sonra birtakım “Harvey Keitel köşe yazarları” ortaya çıkıyor.

Bana göre “Pulp Fiction” filminin en ilginç karakterlerinden biri, Harvey Keitel’ın oynadığı “Temizlikçi” tipidir.

Cinayetten sonra ortada bir ceset kaldığında, hemen uzman bir temizlikçiye başvurulur.

Smokinle bir davetten gelir. Önce bir kahve ister. Sonra cinayetin bütün izlerini ortadan kaldırır.

Benzetmek tabii ki fazla zorlama olacak ama yine de kendimi tutamıyorum.

Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında ne zaman bir tartışma konusu çıksa, bazı köşe yazarları standart tip şöyle yazılar yazıyor:

Kimse bundan medet ummasın. Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında sorun çıkmaz. Sonunda anlaşırlar”.

Nedense bunu akıl almaz bir telaşla da yaparlar...

Ortalık böyle Harvey Keitel gazeteci kaynıyor.

Benim de içimden şunu söylemek geçiyor.

Bırakın kardeşim, şu anlaşmazlık konusu biraz ortada kalsın.

Kimsenin böyle bir kavgadan medet umduğu falan yok.

Ama şurası da gerçek.

Silivri davaları konusunda farklı görüşleri var. Basın özgürlükleri konusunda farklı görüşleri var. Barikatlar konusunda farklı görüşleri var.

Eee olsa ne olur...

Geçmişte bunları yaşadık, şimdi de olsun.

Hele hele basının, sivil toplum örgütlerinin sesini çıkaramadığı, yargının ve demokrasinin öteki dengeleyici kurumlarının dip yaptığı bir dönemde, bırakın da Cumhurbaşkanı’nın itirazını işitelim.

Yani, temizlikçi arkadaşlar...

Lütfen bir adım geri...

Tartışma konusu biraz ortada kalsın, olay yeri inceleme ekipleri biraz çalışsın, sonra bir otopsi yapılsın...

Hiç olmazsa sorunun ne olduğunu anlayalım...

Yazarın Tüm Yazıları