Paylaş
Ölen Nina Hart Gary adlı bir bebekti.
23 Ağustos günü doğmuş ve sadece
2 gün yaşayabilmişti.
Cenazeye gelenler şaşırtıcı bir
durumla karşılaşmıştı...
Küçücük tabutun kapağı açıktı ve bebeğin naaşı açıkça görülüyordu.
İşte bu küçük cenazenin arkasında,
bir kadının büyük dramı yatıyordu...
Şimdi gelin birlikte o küçücük tabutun kapağının neden açık bırakıldığının hikâyesine bakalım.
1960’LI YILLARIN KISA SARI SAÇLI ROL MODELİ
Jean Seberg 1938 yılında Marshalltown kasabasında doğdu.
Çok okuyan ve çok erken siyasallaşan bir kızdı...
14 yaşına geldiğinde siyasi aktivist olmuştu. Afrika kökenli Amerikalıların haklarını savunan “Black Panthers” hareketini destekliyordu.
Çok küçük yaşta ünlü yönetmen
Otto Preminger onu keşfetti ve iki filminde oynattı. Daha sonra kariyeri Paris’te devam etti.
Ben onu lise yıllarımda, Fransız Yeni Dalga sinema ekolünün en büyük iki temsilcisinden biri olan Jean-Luc Godard’ın “A Bout de Souffle” (Serseri Âşıklar) filmiyle tanıdım.
Kısacık saçlarıyla, bir anda o yıllarımın genç kız modeli oluştu.
Bir de çok sevdiğim Jean-Paul Belmondo ile birlikte oynuyordu.
Daha sonraları Richard Gere’i parlatan “Nefes Nefese” filminin ilk versiyonuydu... Ne olduysa ondan sonra olmaya başladı.
‘ZENCİ TERÖRİSTTEN HAMİLE KALDI’ DEYİN
Amerika’da McCarthy döneminin son yıllarıydı ve FBI’ın başındaki korkunç istihbaratçı J. Edgar Hoover komünist avına çıkmıştı.
Bu cadı avı için “COINTELPRO” adlı özel bir birim oluşturmuştu.
Hedeflerinden biri Jean Seberg’di...
Onun “Black Panthers”a 10 bin dolar para yardımı yaptığını tespit etmişlerdi.
Peşine ajanları takmışlar, evine böcek yerleştirerek telefonlarını dinlemeye ve mektuplarını açmaya başlamışlardı.
Ve artık sıra bu genç kadın oyuncunun itibarsızlaştırma planını uygulamaya gelmişti...
Bunun için tek ihtiyaçları iyi bir iftira konusu bulmaktı.
Bulmakta da gecikmediler.
Dinledikleri telefonlardan Jean Seberg’in 4 aylık hamile olduğunu öğrenmişlerdi.
Bizzat Hoover’ın emriyle şu
senaryo yazıldı.
Seberg, “Black Panthers” hareketinin lideri Masai Hewitt’ten hamile kalmıştı.
FBI BU YALAN HABERİ LA TIMES’A SIZDIRIYOR
Oysa doğacak çocuğun babası Fransa’nın en ünlü yazarlarından
Roman Gary’ydi...
Afrika kökenlilere “zenci” denilen yıllardı.
FBI Başkanı Hoover bunu bile bile “Ünlü oyuncu zenci liderden hamile haberini derhal basına sızdırın” talimatı verdi. Ama haberin arkasında
FBI görünmeyecekti.
Bunun için de en uygun gazete Hollywood’un bulunduğu şehrin gazetesi Los Angeles Times’dı...
Gazetenin genel yayın yönetmeni haberin kaynağını sormuştu. Kaynak belirsizdi. Bunun üzerine haberi gazetenin dedikodu yazarına verdi. O da bu dedikoduyu isim vermeden yayınladı.
Ama herkes o kadının Jean Seberg olduğunu anlamıştı...
Birkaç ay sonra daha da kötüsü geldi.
Bu defa Newsweek dergisi bu dedikoduyu geniş biçimde yayınladı.... Üstelik onun ve Black Panthers hareketinin liderinin isimleri açıkça yazılmıştı...
İFTİRAYI KAPAĞI AÇIK TABUTLA YALANLIYOR
Bu haber Jean Seberg’i, bir daha hayatının sonuna kadar kendisini bırakmayacak olan bir depresyon ve paranoyaya soktu.
Büyük bir depresyona giren genç kadın erken doğum yaptı...
Doğan kız çocuğu ancak iki gün yaşayabildi.
Cenazesinde tabutun kapağı açık bırakıldı ve böylece herkes doğan kızın beyaz bir çocuk olduğunu gördü.
İftiraya uğrayan genç kadın, bunu ancak böyle ıstırap verici bir kararla tekzip edebilmişti...
Genç kadın Amerika’yı terk etti...
Fransa’ya yerleşti...
MUHAMMED ALİ-FRAZIER MAÇI SIRASINDA FBI OFİSİ BASILIYOR
O hüzünlü cenazeden 5 ay sonra, 8 Mart 1971 gecesi çok ilginç bir olay meydana geldi...
O gece Muhammed Ali’yle Joe Frazier arasındaki tarihi karşılaşma yapılıyordu.
Karşılaşma devam ederken “FBI’ı Denetleyen Vatandaş Komitesi” adlı bir grup teşkilatın Pensilvanya’daki saha bürosunu bastı.
Aktivist grup buradan bine yakın belgeyi alarak medyaya dağıttı.
Böylece Hoover’ın “COINTELPRO” isimli komünist avı yapan kumpas çetesinin iftiraları ortaya çıkarıldı.
FBI tarihinin en kirli cadı avı birimi,
28 Nisan 1971 günü kapatıldı.
Los Angeles Times gazetesi Jean Seberg’e atılan iftiraların FBI tarafından uydurulduğunu kabul etti ve bu haberi gazetenin manşetinden 9 sütunluk bir başlıkla yayınladı.
ÖLÜMÜNDEKİ SIR: İNTİHAR MI OVER DOZ MU, YOKSA CİNAYET Mİ
Jean Seberg 30 Ağustos 1979 günü Paris’te arabasının içinde ölü bulundu.
Kanında 8 gram alkol vardı. Arabada bir içki şişesi yoktu. Depresyon ilaçları vardı. O günlerde korkuları artmıştı ve Cezayirli bir uyuşturucu çetesinin peşine düştüğünü söylüyordu.
Koruma görevlisi 16 yıl sonra yazdığı kitapta onun intihar etmediğini, damarına alkol zerk edilerek öldürüldüğünü yazacaktı.
Jean Seberg sade bir törenle Montparnasse Mezarlığı’na gömüldü.
Jean-Paul Sartre ve Simone de Beauvoir’la aynı mezarlıkta yatıyor.
Öldüğünde henüz 41 yaşındaydı.
HOOVER’DAN İNTİKAMINI ONA BENZEYEN BİR KADIN ALIYOR
Jean Seberg 1960’lı yıllarda benim neslimin güzellik, isyan, meydan okuma sembolüydü...
Hayatı FBI tarafından karartılan bu kadının hayatı şimdi film oldu.
Onu, ona hem görünüm hem karakter olarak çok benzeyen bir kadın olan Kristin Stewart canlandırıyor...
Böylece bu olayın iki kahramanının da filmi yapılmış oldu.
Clint Eastwood’un “G. Edward” adlı filminde seyrettiğimiz FBI başkanı insanların hayatını karartan kötü bir karakter olarak anlatılmıştı.
Seberg filminde ise neredeyse bir canavara dönüştü... Bu film, kısa saçlı güzel ve hüzünlü kızın, kötü bir istihbaratçıdan intikamı oldu...
Geriye de şu kıssadan hisse kaldı: Kötüler bir zaman için iyileri sindirebilirler.
Ama tarihi kötüler yazmaz.
Tarih onları yazar.
DAĞDAKİ ÇOBANIN OYU İLE MECLİSTEKİ MAYMUNUN OYU
SOTHEBY’S müzayede şirketi Londra’da ünlü duvar ressamı Banksy’nin bir tablosunu sergilemeye başladı.
Tablonun adı “Gelişmiş Parlamento”...
Anlatıldığına göre House of Commons’u yani Avam Kamarası’nı anlatıyor.
*
Bu tabloyu 2009 yılında Bristol Müzesi’nde sergilemişti.
2018 yılında parlamentoda Brexit tartışmaları başlayınca yeniden sergiledi.
Amacı “Dünyanın en eski parlamentosunun nasıl gerilediğini, geriye doğru gittiğini” anlatmaktı.
Parlamentolar, popülist liderlerin ve rüzgârların etkisiyle dünyanın birçok yerinde önemini ve ağırlığını kaybediyor.
*
Bir zamanlar “Dağdaki çobanın oyu ile şehirdekinin oyu bir mi” tartışması vardı.
İster misiniz şimdi de “Dağdaki çobanın oyu ile parlamentodaki maymunun oyu bir mi” tartışması başlasın...
*
İşin şaka yanını bir yana bırakırsak, benim tabloda gördüğüm şey tersine işleyen bir Darwin teorisi.
Maymundan geliyoruz, maymuna döneceğiz... Darwin teorisine gıcık olanları daha da gıcık edecek bir tablo yani...
Londra’ya yolum düşerse mutlaka gidip göreceğim.
D.Y.S. ADLI ŞARKIYI NEDEN SEVİYORUM
BUGÜNLERDE müzik platformlarına yeni konan “D.Y.S.” adlı şarkıyı sık sık dinliyorum. Calypso söylüyor.
Şarkının açık adı “Defend Your Situation”.
“Vaziyetini savun” diyor...
Baskının arttığı, özgürlüklerin elden gittiği dönemlerde insanın “durumunu” koruyabilmesi gerçekten çok önemli bir şey...
Anlayacağınız “Vaziyetini koru” şarkısı benim vaziyetime çok uygun...
BU HAFTA POP LİSTEMDE TOP 5
BUGÜN Number 1 FM’de saat 10.00’da yayınlanacak Top 20 listemin ilk beşi şöyle:
Ariana Grande, Miley Cyrus, Lana Del Rey: Don’t Call Me Angel
Post Malone: Circles
İlkan Günüç: Heartbroken
Pitbull: 3 To Tango
Finneas: Shelter
Maroon 5: Memories
EGE SONBAHARI İÇİN TOP 20’NİN İLK BEŞİ
BUGÜN Number 1 Türk FM’de yayınlanacak “Ege Sonbaharı Top 20” listemin ilk beşi de şöyle:
Lavrentis Maharistas: Enas Tourkos Sto Parisi
Merve Çalkan: Gözlerin
Ferhat Göçer: Sönmek Bilmiyor
Yirmi7: Saklambaç
Tuğçe Haşimoğlu: Gitme
‘KÖPEKLER SADIK, KEDİLER NANKÖR’ ÖNYARGISI YIKILDI
New York Times geçen hafta ilginç bir araştırmanın sonuçlarını yayınladı.
Oregon Devlet Üniversitesi öğretim üyesi Kristyn Vitale “Current Biology” dergisinde yayınlanan makalesinde kedilerin de sahiplerini tanıdığını ve onlarla duygusal bağ kurduğunu ispatladı.
*
Bunun için 79 yavru, 38 ergen kedinin sahipleri ile ilişkisi incelendi. Araştırmanın sonuçları şöyle:
Kediler sahipleri ile bir odaya alındı. Sonra sahipleri odadan çıkıp bir süre sonra geri döndü. Kedilerin yüzde 65’i dönen sahiplerine duygusal sevincini gösterdi.
*
Kediler de köpekler gibi sosyal hayvanlar. Ancak tek bir kişiyle duygusal bağ kuruyorlar.
*
Bu duygusal bağın ölçüsü, sahibinin ona gösterdiği sevgi ile doğru orantılı.
1 MİLYAR ÇİNLİ AHMET HAKAN GİBİ SIKILIRSA
TARANTİNO’nun yeni filmi “Bir Zamanlar Hollywood” dünyada sevildi ve iyi bir ticari başarı elde etti.
90 milyon dolara mal olan film bugüne kadar 345 milyon dolar gişe hasılatı yaptı. Film ekim ayının 25’inde Çin’de gösterime giriyor.
Bakalım oradan nasıl bir sonuç gelecek.
Ahmet Hakan, bu filmde 2 saat sıkıldığını yazmıştı. Rakamlara bakılırsa Avrupa ve Amerika pek sıkılmamış.
Şimdi Çin’i merak ediyorum. Çin gözümün önüne geliyor...
Gözümün önüne işkence çeker gibi film seyreden bir milyar insan geliyor...
Çinliler ilginç insanlardır. Öyle filmi yarıda bırakıp çıkmazlar da...
Görüyor musunuz, bakın beni de bu sıkıntı bastı şimdi.
Paylaş