Paylaş
Spor hocam Seçkin, insanların genetik şifresi ile ilgili görüşlerini şöyle anlatıyor: ‘‘Her ırkın bir genetik şifresi var. Kilo alış bu genetik şifreye göre belirlenir.''
Sonra çeşitli ülkelerin insanlarının genetik şifrelerine göre kilo alma haritalarını çıkarıyor.
Amerikalılar'ın aldığı kilolar popolarında toplanırmış.
Türkler'inki ise göbek ve bel kısmına.
* * *
Sonra genetik şifre üzerine felsefi düşüncelere dalıyorum.
Bilimin keşfettiği bu genetik şifre denilen şey, acaba dinlerin kader diye tarif ettiği o kaçınılmaz güzergâh mıdır?
Yani alın yazısı...
Geçen hafta bu düşüncelerle, Türkler'in, bizim coğrafyamızın insanlarının genetik şifrelerini çözmeye çalıştım.
Önümde güzel bir örnek duruyordu.
Zerrin Özer'in son CD'si. Geçen hafta en çok bu CD'yi dinledim.
Bana göre, içindeki en güzel şarkı da,‘‘Şimdi Hayallerdesin''.
Bu şarkıyı daha önce, Cemali adlı iki gençten dinlemiştim.
Cemali, Türk popunun hâlâ yeterince değerlendirilmemiş iki çok önemli ismi.
Uzun yıllar Amerika'da kalmışlar. Kültürel kimlikleri oralarda oluşmuş.
Ama şarkılarına bakıyorum. Bizim tarafların bütün güzel renkleri, derin çizgiler halinde sürüp gidiyor.
* * *
Amerika onların ruhunda olsa olsa kırık fay tabakaları gibi eğilip bükülmeler meydana getirmiş.
Hüzün aynı hüzün olarak kalmış. Enstrümanların kullanışı hiç değişmemiş.
Cemali'nin genetik şifresi çözülmemiş.
Türk coğrafyası, Doğu bütün hüznü ile orada.
Şimdi uzaklardasın, hayallerdesin, rüyalardasın,
Yalnız kendi derdinle kendi halinle derinlerdesin,
Ağlıyor sessiz gözlerin.
Müzik, hep o değişmeyen şifrenin müziği. Hem Batılı, hem Doğulu. Hem sağlam, hem hüzünlü.
Şifre, sadakat mührü gibi yerinde kalmış.
Mühür hiç açılmamış. Kilide dokunulamamış.
* * *
Türkler'in genetik şifreleri, başka coğrafyalarda bile açılamıyor.
Bizim kilidimiz dayanıklı. Kilometreler, coğrafyalar, dağlar, tepeler, iklimler, çöller bu şifreyi açamıyor.
Hiçbir çilingir, hiçbir maymuncuk bu kilitleri açamıyor.
Hiçbir kasa hırsızı, hiçbir Arsen Lüpen, Cingöz Recai ruhumuzdaki bu kasaların mahremiyetine giremiyor.
O yüzden Amerika'nın bir şehrinde, Manhattan'ın bir köşesinde, Los Angeles'ın bir mahallesinde iki genç hâlâ ‘‘Şimdi Uzaklardasın''ı yazıyor.
Sonra yine o derin felsefi düşüncelere gömülüyorum.
* * *
Nedir bizim genetik şifremiz. Nedir, o sadece bizim açabildiğimiz mahrem kasa? Neler vardır bu kasanın içinde?
Çabuk dolduruşa gelme, her an dolduruşa getirme.
Bazen müsriflik, bazen pintilik.
Kadından korkma, kadına boyun eğme, kadını dövme.
Masum yalanlar, ölçülü korkaklıklar. Affedilebilir üçkâğıtçılıklar.
Renkli kaoslar, birazla abartılı arasındaki tuhaf curcuna.
Biraz Keşanlı Ali'lik, biraz kompleks...
Ölçüsü ayarlanamayan sevinçler, coşkular.
Ve öteki kutuptaki bütün duygular.
Abartılı hüzün, ağlamaklı tepkiler.
Ve bütün bunların terkibi olan o müthiş arabesk.
Kimimizde klasik, kenar mahalleli.
Kimimizde daha modern versiyonu ile bize ait o müthiş arabesk.
Bütün bunları alt alta yazdığınız zaman ortaya çıkan renkli DNA'lar.
Bizim genetik şifremiz.
Türkiye'nin. Onun üzerinde yaşamış bütün toplumların, kültürlerin ortak şifresi.
Hüzüne tapanların, coşkuya secde edenlerin, curcunayı ve kaosu, telaşı ve ağırdan almayı aynı ruhta birleştirenlerin kader çizgisi.
Kilosu belinde toplananların alın yazısı.
* * *
Şimdi şifrenin iki yakası bir araya geliyor. Amerika'nın yalnızlıklar bulvarındaki iki Türk çocuğunun yazdığı şarkıyı, Zerrin söylüyor.
Şimdi uzaklardasın,
Hayallerdesin, uzaklardasın...
Ve ben bu müthiş şifrenin bestelerini icra eden Zerrin Özer'i akraba hazlarla dinliyorum.
Onun deyişiyle ‘‘kanadı kırık nihavent gecelerin'' büyüsünü, mühür gibi içimde taşıyarak.
Paylaş