Kaç yaşındaki kızı taciz etti

HAYATIMDA ilk defa, bir adli tıp raporunu baştan sona okudum.Tahmin edeceğiniz gibi, bu Hüseyin Üzmez olayı ile ilgili Adli Tıp Raporu’ydu.

Raporun 17’nci sayfasında ilginç bir saptama dikkatimi çekti.

Aynen aktarıyorum:

"Zeká bölümü:

Test tarihinde (10.07.2008) takvim yaşı 14 yaş 3 ay olan B.Ç.’nin zeká yaşı Goodenough-Harris yöntemi ile 10 yaş 4 ay; Porteus yöntemi ile 8 yaş 6 ay; birlikte değerlendirildiğinde 9 yaş 4 aya denk ve IQ: 66 puan ile Hafif Mental Retardasyon (10.50-69) düzeyinde bulunmuştur.

Yaşına göre hafif yavaş ve düzensiz zemin aktivitesi tespit edilmiştir, sonuç ve karar olarak, B.Ç’nin zeká düzeyinin psikolojik değerlendirme ve psikiyatrik muayenesi birlikte değerlendirildiğinde, sınır zeká düzeyinde olduğu tespit edilmiştir."

Aynı raporun bir sayfa sonrasında ise kamuoyunu şoke eden şu sonuca yer veriliyor:

"Bu duruma göre; Bekir kızı 1994 doğumlu B.Ç.’nin 2008 Ocak-Şubat ayları ile 25.04.2006 günü mağduresi bulunduğu olay sonucunda ruh ve beden sağlığının bozulmadığı oybirliği ile mütalaa olunur."

* * *

Patricia Cornwell
’in romanlarındaki Kay Scarpetta adlı adli tıp uzmanının maceralarını büyük merakla okurum.

Ama adli tıbbın günlük gerçeği, romanlardan farklı oluyor.

O nedenle, raporda art arda gelen bu iki sayfayı okuduğum zaman kafam karıştı.

Şimdi bir düşünelim.

Hüseyin Üzmez
acaba kaç yaşında bir çocuğa tacizde bulundu?

14 yaşında bir kıza mı, yoksa 8 yaşında bir kıza mı?

14 olsa da bir şey fark etmez ama, zeká düzeyi sınırda olan bir kızın, "Beden ve ruh sağlığı bozulmadı" raporunun hukuki açıdan ne anlamı olabilir?

Böyle bir rapora dayanarak, sanık hakkında tahliye kararı verilebilir mi?

Ben hukukçu değilim.

Ama bu adli tıp raporunu okuyunca, hem midem bulandı, hem içim karardı.

Olayın geçtiği o evin odası gözümün önüne geldi.

Zeká yaşı 8 olan kız çocuğunun, 76 yaşındaki adamın yanında otururkenki halini görür gibi oldum.

Nedense "Delivrence" filminde banjo çalan, dişleri dökülmüş zeká engelli çocuğu hatırladım.

Bu olay, meslek hayatım boyunca karşılaştığım en trajik, en mide bulandırıcı, en çirkin olaydır diyebilirim.

* * *

B. bu olayın mağduru.

Ama, bedeni ve ruhu üzerinden Türk toplumuna büyük bir mesaj verdi.

Siyasi ve kültürel birçok konuda birbirine selamı sabahı kesmiş gazeteleri, aydınları aynı tepki platformunda bir araya getirdi.

"Ben adamıma katil bile olsa katil demem" diyen zihniyeti ait olduğu çukura geri gönderdi.

Bizi ayıran, kıran, birbirimize düşüren bir sürü şeye rağmen, hálá bir araya getirecek ortak bir evimizin, birlikte içeceğimiz suların, birlikte yürüyeceğimiz yolların, en önemlisi hálá kirlenmemiş bir avuç gökyüzümüzün kaldığını ispatladı.

B., hayatlarını kapalı cemaatler içinde geçiren, içindeki isyan duygularını hep içine atmak zorunda kalan inançlı insanları, cemaat istibdadından azat etti.

B. bizlere şunu da öğretti.

"Karşı" diye gördüğün, "öteki" diye etiketlediğin, tu kaka ettiğin, yerden yere vurduğun o kesimde de insanlar var.

Hem de epey yürekli, epey insan var.

O taraf da tenha değil, en az senin mahallen kadar kalabalık, meskun.

Bir bakıyorsun, başını örten kadınlar da o inanç tacizcilerine karşı parmak sallıyor, haykırıyor.

* * *

Türkiye’de güzel şeyler olmaya başladı.

Elinde Deniz Feneri ile inanç hanelerimize tasallut edip, soymaya kalkanlara karşı aynı inanç evlerinden "Hırsız var" diye sesler geliyor.

Başbakan ölçüsüz bir öfkeyle bazı gazeteleri "Almayın" diye boykot çağrısı yaparken, o evlerden de feryat yükseliyor.

O zaman anlıyorsun ki, biz ortak bir toplumda yaşıyoruz.

Demek ki, hálá ortak değerlerimiz, ortak tepkilerimiz, ortak alkışlarımız, ortak tel’inlerimiz var.

Kim bilir, belki de B., küçük bedeni üzerinden yeni anayasamızı da yazdırmaya başladı.
Yazarın Tüm Yazıları