Paylaş
SARAY Kremlinologlarından gelen son bilgi şu.
Jöleli namıyla ünlenen başdanışman, Cumhurbaşkanı’nın son Uzakdoğu gezisinde A330 kadrosuna alınmamış.
* * *
Uçağa alınmamak, “Jöleli’nin artık gözden düştüğü” şeklinde yorumlanabilir mi...
Hakkaniyetli olalım, çünkü lehine olabilecek bir bilgi var.
Cumhurbaşkanı daha önce de bazı gezilerine Jöleli’yi almamış.
Bu durumda, kesinlike gözden düştü demek için henüz erken.
Ancak bazıları “Kesinlikle gözden düştü” yorumu yapıyor.
Kaynağım onların argümanını da şöyle açıklıyor:
“Uzakdoğu, Jöleli’nin özel ilgi alanıydı. Çünkü konuşmalarında ve yazılarında hep Batı’ya ve Avrupa Birliği’ne bindiriyor, Uzakdoğu ile ilişkilere çok özel önem veriyordu. Dolayısıyla onun bu geziye alınmaması, gözden düştüğüne işaret eden çok kuvvetli bir işarettir.”
Saray’ı izlemeye devam.
* * *
-NOT: Kremlinolog, Sovyet döneminde Komünist Parti yönetimindeki değişimleri değerlendiren uzmanlara denilirdi. Bunlar her Ekim Devrimi töreninde Lenin mozolesinin üzerine dizilen yöneticilere bakıp partinin gözünde kim yükseliyor kim düşüyor tahmini yapardı.
Şems’in gadrine uğrayanlara Saray nezdinde iade-i itibar
A330’un Uzakdoğu gezisinde çok dikkati çeken bir gazeteci daha vardı.
Star gazetesinin eski genel yayın yönetmeni Yusuf Ziya Cömert.
* * *
Şems Ethem, Star ve Akşam grubunu tekrar satın aldıktan sonra 3 yöneticinin işine son vermişti.
Bunlar Star Medya Grubu’nun başkanı Mustafa Karaalioğlu, Star Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Yusuf Ziya Cömert ve Akşam Gazetesi Genel Yayın Yenetmeni Mehmet Ocaktan.
Şems Ethem ayrıca Nihal Bengisu Karaca ve Ali Bayramoğlu’nun televizyondaki programına da son vermişti.
Şimdi son bilançoya bakınca şöyle bir tablo önümüze çıkıyor.
-Şems Ethem’in işten çıkardığı Yusuf Ziya Cömert ile Nihal Bengisu Karaca, A330 kadrosuna alındı.
-Mustafa Karaalioğlu, Saray’a davet edilerek iade-i itibar yapıldı.
-Ali Bayramoğlu yeniden göze girdi.
-Bu arada bir başka sürpriz de Star gazetesinin epeydir cezalı yazarı Halime Kökçe’nin de son gezide A330 kadrosuna alınmasıydı.
* * *
Bütün bunlar şu sonuca gidiyor:
Şems Ethem medyasının gadrine uğrayanlar Saray nezdinde yeniden yükselişe geçti...
Bak kardeşim, Demirtaş hakkında ne düşünüyorum sana açıkça yazayım
ARTIK Hürriyet’te hiçbir yöneticilik görevim yok.
Şimdi kendi adıma konuşuyorum.
* * *
Bak kardeşim...
Ben, PKK silahı bırakmadığı, teröre devam ettiği sürece, sonuna kadar devletimizin ve askerimizin yanında olacağım.
Bunu bin kere ispatladım, senin o fırıldak kafan istiyor diye bin birinci defa ispatlamak mecburiyetinde değilim.
Çünkü çok iyi biliyorum ki, sen bugün böyle dersin, yarın Saray’dan bir parmak işareti gelir, anında dönüp bu defa beni “Barış sürecini torpilliyor” diye yerden yere vurursun.
* * *
Evet, açıkça söylüyorum.
HDP’ye oy vermedim...
Ama HDP’yi hâlâ ayrı tutmaya çalışıyorum.
-Çünkü dağdaki haydut yerine, Meclis’teki seçilmiş insanla konuşmayı tercih ediyorum.
-Çünkü, hâlâ Selahattin Demirtaş’ın barışçı bir çözüm sağlamaya çalıştığına olan inancımı kaybetmek istemiyorum.
-Onun yüzde 10 barajını geçmesi benim umurumda değil, ama çok iyi biliyorum ki, geçmemesi senin haddinden fazla umurunda.
-Ben bu hesabı yapmıyorum.
-Çünkü hâlâ artık gençlerimiz ölmesin, ülkemiz kardeşçe ve huzur içinde yaşasın istiyorum.
* * *
Evet böyle yapıyorum...
Çünkü yarın geriye baktığım zaman yine aynı şeyi söylemek istiyorum.
“İyi ki böyle yapmışım...”
Aydın Doğan’ın ve Hürriyet’in PKK terörüyle mücadele sicili
ABDULLAH Öcalan’a “Bebek katili” lakabını Hürriyet taktı.
Çünkü PKK bir köyü basmış, çoluk çocuk demeden 40’tan fazla insanı katletmişti.
Hürriyet’in birinci sayfasında yayınlanan, beyaz kefen içindeki bebeğin melek yüzü, dünya kamuoyunun da PKK’yı terörist olarak kabul etmesinde en etkili sembol olmuştu.
* * *
Hürriyet, PKK’ya karşı mücadelede hep devletinin ve askerinin yanında durdu.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kuzey Irak’ta yaptığı birinci operasyon sırasında Öcalan’ın adamları ile yaptığı bir telefon konuşmasının tapesi basına sızdı.
“Dağdaki adamlarımız, Hürriyet gazetesinin muhabirleri kadar cesur olsaydı, biz bu savaşı kazanırdık” diyordu.
* * *
Şimdi geriye baktığımda, “İyi ki öyle yapmışız” diyorum.
Abdullah Öcalan yakalandığında ise onun asılmaması için neredeyse kampanya yaptık.
Okurumuzdan tepki almak pahasına yaptık bunu.
Şimdi geriye baktığım zaman şöyle düşünüyorum.
İyi ki öyle yapmışız...
O sayede, Erdoğan hükümeti, Öcalan’la masaya oturarak barış sürecini başlattı.
* * *
Çözüm süreci başladığında, yani Oslo görüşmeleri basına sızdırıldığı sırada, herkes Erdoğan’a yüklenirken, ben “İyi ki görüşüyorsunuz” diye ona ve MİT müsteşarına destek verdim.
* * *
Barış süreci resmen başladığında ise çalıştığım gazetenin sahibi Aydın Doğan, bütün çalışanlarına bir deklarasyon yayınlayarak, olabilecek en açık ifade ile şu talimatı verdi:
“Barış sürecine destek verin.”
Şimdi geriye baktığım zaman şöyle diyorum:
“Aydın Bey iyi ki böyle yapmış...”
Paylaş