Paylaş
O gece son seferini yapan uçakla 1200 Etiyopyalı Yahudi, İsrail’e getirildi. İsrail uçakları 36 saatte 14 binden fazla Falaşa’yı (Etiyopyalı Yahudi) taşıdı.
Bir iddiaya göre, o 36 saat içinde inen uçaklardan birinin özel bir görevi vardı. Uçak çok özel bir sandığı Etiyopya’dan kaçırıp İsrail’e getirmişti.
Güya MOSSAD ajanları Aksum kentindeki ‘Kutsal Sandık’ı da küçük şapelden alıp ait olduğu Kudüs’e getirmişti.
EL AL UÇAĞINDAN İNDİRİLEN SANDIĞI GÖREN OLDU MU
O geceden 24 yıl sonra, 26 Şubat 2015 günü çift motorlu Embraer uçağımız Aksum Havaalanı’na inerken, Etiyopya yolculuğumuzun son durağına gelmiştik.
Tektanrılı inançların en başındaki kutsal kitap olan On Emir’in içine konduğu sandığın saklandığı şehirdeydik.
Eritre sınırındaki şehir, Kızıldeniz’in tuzlu kokusunu oralara kadar taşıyordu.
Hıristiyanlık Afrika’ya bu kapıdan girmişti. Ama ondan çok önce bir başka inanç, Yahudilik girmişti bu kapıdan. Ve On Emir’in üzerine yazılı olduğu taş tabletlerin içine konduğu Ahit Sandığı bu şehirdeki küçücük Meryem Ana Aziz Zion Şapeli’nde bulunuyordu.
Aksum’un şehir merkezinde, etrafı demir parmaklıklarla çevrili geniş alandayız.
Burası, bütün Etiyopya’nın en kutsal bölgesi. Külliyenin hemen girişinde, Kral Haile Selasiye tarafından 1960 yılında yaptırılan Meryem Ana Zion Kilisesi’ni geçip arka taraftaki iki küçük şapelin 50 metre yakınına geliyoruz.
Müslüman olduğumuz için oradan ileri geçme hakkımız yok. Küçük şapel de Meryem Ana Zion Kilisesi adını taşıyor. Onun hemen önünde birkaç yıkıntı duvar duruyor. Asıl şapel, MS 4’üncü yüzyılda oraya inşa edilmiş ama bir iddiaya göre daha sonraki yıllarda Müslüman akıncılar tarafından yıkılmış ve sonra hemen bitişiğindeki bugünkü şapel inşa edilmiş.
BÜTÜN ÜLKENİN İTİKADI 50 METRELİK ŞAPELDE GİZLİ
Bütün Etiyopya’nın, inanç coğrafyasının tam merkezine yerleştirdiği Ahit Sandığı’nın yüzyıllardır işte bu şapelde saklandığına inanılıyor. Oturduğu taban itibariyle en fazla 50 metrekarelik bir şapel. Yan tarafındaki büyük kapısının üzerinde kalın bir perde var. Sandık, bu perdenin arkasındaki geniş alandan yine bir perdeyle ayrılmış olan kutsal emanet odasında saklanıyormuş. “Saklanıyormuş” diyorum, çünkü gören yok.
İşte tam orada, o kalıp perdeye 50 metre mesafede, inançların kudreti ve karanlık yüzü ile ilgili hayatımın en ilginç hikâyelerinden birini dinliyorum.
Küçük şapelin bir bekçisi var. Ama bu, öyle sıradan bir insan değil. Hayatının tamamı o 50 metrekarelik şapelin içinde geçiyor.
Bu kişiye “Tanrı’nın hizmetkârı” deniyor.
TANRI’NIN BAKİR HİZMETKÂRI OLMANIN YEDİ ŞARTI VAR
Yüzyıllardır bu şapeli koruyan “Tanrı’nın hizmetkârları” özel olarak seçiliyor.
- Bu kişinin “bakir” olması gerekiyor. Yani hayatı boyunca hiçbir kadınla cinsel ilişkiye girmemiş olması zorunlu.
- Seçilen kişi, hayatının sonuna kadar orada kalıyor.
- Çoğunlukla mevcut hizmetkâr, kendinden sonra gelecek olan kişiyi de seçiyor.
- Bu kişiler kimseyle görüşmüyor, konuşmuyor. Sadece bir kişi günde bir kere yiyeceğini getirip bırakıyor.
- Hizmetkâr günün neredeyse tamamını içeride oturarak geçiriyor. Arada bir dışarı çıkıp hava alıyor.
- Sigara günah sayıldığı için sigara içmiyor.
- Hizmetkâr ayağında bir halatla dolaşıyor. Bu halatın tek işlevi var. Hayatta olup olmadığını kontrole yarıyor. Yani içeride yatarken, halatın ucu dışarıdaki demir parmaklıkların dışına uzanıyor. Dışarıdan bir kişi zaman zaman halatı çekip işaret veriyor. Eğer Tanrı’nın hizmetkârı ipi çekerek işaret verirse, hayatta olduğu anlaşılıyor. Cevap gelmezse, öldüğüne inanılıp içeri girilip alınıyor.
‘KUTSAL SANDIK’IN GARDİYANI ABBA GEBRE MESKEL KARŞIMIZDA
Rehberimiz Bem, “Şansımız varsa dışarı çıkar ve görürüz” diyor. Uçağımızın kalkmasına 4 saat var ve bekliyoruz.
Öğleden sonra saat 3 sıralarında perde açılıyor ve beyaz hırkaları içinde bir adam çıkıyor, ağır adımlarla bizim taraftaki musalla taşına benzeyen platformun üzerine uzanıyor.
Arada epey mesafe olduğu için yüzünü göremiyoruz.
Kafam ayağındaki ipe takılmış durumda. O ip bana bebekler doğduktan sonra kesilen göbek bağı gibi görünüyor.
Bebek doğduktan sonra hayata devam etmesi için göbek bağı kesiliyor. Burada ise öldükten sonraki hayatına geçmesi için o halat ayak bileğinden çıkarılıyor.
Bebek, ana rahminde göbek bağı ile besleniyor. Tanrı’nın hizmetkârı ise ölüme giden yolda manevi gıdasını o kordondan alıyor. Adam biraz sonra kalkıp perdeyi aralıyor ve kayboluyor.
BAKARA SURESİ AHİT SANDIĞI İÇİN NE DİYOR
Peki Hazreti Musa’nın On Emir’inin içine konduğu Ahit Sandığı nerede...
Bizim onu görme hakkımız yok. İşin garibi bütün hayatını onun bekçiliğine vakfetmiş olan Tanrı’nın hizmetkârının da görme hakkı yok... Bir insan hiç görmediği bir şey için bütün hayatını vakfedebilir mi... İnançların, hiçbir zaman cevabını veremeyeceğimiz sırrı da burada işte. Kuran’ın Bakara Suresi şöyle diyor:
“Peygamberleri onlara şunu da söyledi: Allah’ın Talud’u hükümdar olarak seçmiş olmasının alameti, Rabbiniz tarafından gönül ferahlığı ve güven duygusuna vesile kılınan, içinde Musa ile Harun’un ailesinden kalan bazı eşyalar bulunan ve meleklerce taşınan ahit sandığının (tekrar) sizin elinize geçmesidir. Şayet gerçekten inanmak istiyorsanız, bunda size çok açık bir delil ve işaret vardır.”
Evet, inanmam istiyorsak delil orada, o perdenin arkasında.
Ama onu görme hakkımız yok...
Uçağımız Addis Ababa’ya doğru havalanırken, peşine düştüğümüz kutsal sandığın iki kelimelik sırrını da çözmüş oluyoruz.
Görmeseniz de inanacaksınız...
Ahit Sandığı’nda büyük göğüslü kadın ne arıyor
İNCİL’e göre Tabut-u Sekine, 133 cm uzunluk, 80 cm en ve 80 cm yükseklikte bir sandık.
Bazı kaynaklar ise boyutlarının 45x37x54.5 olduğunu yazıyor.
Sandığı bugüne kadar gören yok.
Kuran’ın Bakara Suresi’ne göre Ahit Sandığı’nın içinde On Emir tabletleri dışında Harun’un asası da bulunuyor. Ama bugüne kadar sandığı ve içindekini görenlerle ilgili tek yazılı belge var. Etiyopya İmparatoru Susenyos, “Sandıkta ne var” diye soran Portekizli bir Cizvit’e şunu söylemiş:
“Çok büyük göğüsleri olan bir kadın.”
Tarif ettiği şey Anadolu’nun bereket tanrıçasına benziyor.
Kutsal Sandığı Aksum’a Saba Melikesi’nin oğlu mu getirdi
ETİYOPYA’nın son imparatoru Haile Selasiye’nin aynı isimle eski kilisenin yan tarafına inşa ettirdiği modern kilisenin duvarında, sandığın Aksum’a getirilişini anlatan büyük bir tasvir var.
Efsaneye göre Saba Melikesi Belkıs, çok merak ettiği Kral Süleyman’ı görmek üzere Kudüs’e gidiyor. Orada Kral’ı tanıyor ve ikisi de birbirini çok beğeniyor. Beraberliklerinden bir çocukları oluyor. İsrail halkı bu beraberliği kabul etmediği için Saba Melikesi ülkesine dönüyor. Ancak dönmek için bir şart koşuyor: “Benimle birlikte her İsrail kabilesinden 100 kişi göndereceksin.”
Bu dönüş, aynı zamanda Yahudi inancının Etiyopya’ya gelişidir.
Süleyman ve Saba Melikesi’nin oğlu Menelik, kral olup tahta geçince, MÖ 1’inci yüzyılda Kudüs’e gidiyor ve Ahit Sandığı’nı alıp Etiyopya’nın Aksum şehrinde küçük bir şapele koyuyor.
Taş tabletler yerine akasya ağacından kopya mı konuldu
ESKİ Ahit’e göre, tanrı Sina Dağı’nda Hazreti Musa’ya göründü ve ilk kutsal emir olan On Emir’i yazdırdı. İki taş tablet üzerine yazılan bu emirler, kutsal bir sandığa konuldu ve uzun yıllar boyunca Hazreti Süleyman Tapınağı’nda saklandı. Savaşlar sırasında bu sandık da sefere götürülürdü.
Ancak MÖ 587’de Süleyman Tapınağı yıkılınca, Ahit Sandığı üzerine derin bir sessizlik çöktü. Bazı söylentilere göre taş tabletler de kırılmış, onun yerine akasya ağacından iki kopyası yapılmıştı. Ahit Sandığı veya Tabut-u Sekine’nin bundan sonraki akıbeti hakkında çok efsane var.
Bir efsaneye göre sandık Antakya’da bir ağacın altında gömülü. Başka bazı kaynaklara göre ise hâlâ Kudüs’te bir dağın altında gömülü. Bir başkasına göre Afrika’da başka bir yerde. Ancak İngiliz yazar Graham Hanckock “Sign and the seal” adlı kitabında, bu sandığın Aksum’daki bu küçük kilisede olduğunu yazdı. Ama bu tez de birçok arkeolog tarafından, basit bir komplo teorisi olarak görülüp eleştirildi. MOSSAD’ın bu sandığı kaçırdığı iddiası da bir komplo teorisi çizgisini geçemedi.
Paylaş