Paylaş
Önceki akşam Antalya'nın Belek İlçesi'ndeki Glario Golf Resort Otel'de sohbet ediyoruz. Otel, Türk turizminin ulaştığı noktayı bütün çarpıcılığıyla ortaya koyan en güzel örneklerden bir tanesi.
Müthiş bir mimari, birbirinden ayrılan inanılmaz sıcak alanlar, ortadan geçen bir nehir ve nehrin ötesinde uçsuz bucaksız bir Akdeniz plajı...
Yaşı müsait olanlar, 20 yıl öncesinin Türkiyesi'yle bu otelin Türkiyesi'ni karşılaştırdığı zaman, yaşadığı mucizeyi gayet iyi anlıyor.
İtalya'da eğitim görmüş bir Türk aşçının yaptığı grida carpaccio yiyoruz. Antalya balığı ile İtalyan mutfağı, bu kadar yan yana getirilebilir.
Böylesine güzel bir ortamda hayata dair çok daha güzel şeyler konuşmak varken, Başbakan Yılmaz'la yine de Türk siyasetini konuşuyoruz.
Hepimizin alın yazısı. Güzel mi, yoksa kötü mü? Ben karar veremedim.
Herkes kendi kararını versin.
EKONOMİ KALDIRMAZ
Konu tabii ki, gündemimizin en önemli maddesi olan seçime geliyor. Başbakan Yılmaz, bugün iki ortağıyla birlikte önümüzdeki günlerin siyaset horizonunu belirleyecek önemli bir kararını verecekler.
Sonbaharda mı seçim, yoksa ileride mi?
Başbakan Yılmaz'a soruyorum: ‘‘Bugünkü zirve öncesinde sizin kanaatiniz nedir?’’
‘‘Bana göre bir an önce seçim tarihinin belirlenip devamını görmek işime gelir. Ama bu bir koalisyon hükümeti ve ortaklarımın fikri, en az benimki kadar önemli. O nedenle kararı birlikte vereceğiz.’’
Başbakan Yılmaz, bu sözleri söylüyor. Ama onun görüşü nedir? Daha doğrusu, bugünkü zirveye sunacağı bir plan var mı?
Yılmaz, bunu şöyle izah ediyor:
‘‘Benim görüşüm şu: Bugünden seçim tarihini belirlemek, ülke menfaatine uygun değil. Çünkü, ekonomi bu kadar uzun süreli bir atmosferi taşıyamaz. O nedenle ben şunu öneriyorum: Meclis tatile girer, eylül ayında Meclis açılmadan önce bir araya geliriz, seçim tarihini belirleriz. Böyle bir modele ben varım.’’
Ancak Deniz Baykal, Meclis'e bir seçim hükümetiyle gidilmesinden yana. Bu konuda Başbakan Yılmaz'ın görüşü ne? Yılmaz bu soruya da şu cevabı veriyor:
‘‘Ben hükümetteyim. Son ana kadar hükümetin bütün nimetlerinden yararlanmayı isterim. Ancak eylül ayında Meclis açılmadan önce bir seçim tarihi konusunda karara varırsak, seçime seçim hükümetiyle gidilmesi önerisine sıcak bakabilirim.’’
Böylece Mesut Yılmaz, bir seçim hükümetini kabul edebileceği konusunda ilk ciddi işareti veriyor. Bu da Deniz Baykal'ın işine yarayabilecek bir karşı teklif olarak kabul edilebilir.
ÖNCE YASA, SONRA SEÇİM
Başbakan Yılmaz'a çok merak ettiğim bir soruyu soruyorum:
‘‘Askerler son MGK toplantısında seçimle ilgili bir görüş ortaya attılar mı?’’
Yılmaz, ‘‘Seçimin konuşulacağı yer MGK değildir’’ diyor. Peki ya Karadayı'yla yaptığı baş başa görüşme?
‘‘Genelkurmay Başkanı baş başa görüşmemizde ‘Bu işleri bitirmeden seçime gitmezseniz daha iyi olur' dedi’’ diyor.
Böylece, askerlerin de çok yakın bir dönemde, en azından belli bazı işler yapılmadan ve belli bazı kanunlar çıkarılmadan seçime gidilmesinden yana olmadığı ortaya çıkıyor.
Seçimle ilgili konuşmalar bittikten sonra, askerlerle ilişkilere geliyoruz. İrticayla ilgili konularda, askerler ne düşünüyor, hükümet ne düşünüyor? Arada görüş farklılıkları var mı?
Başbakan Yılmaz, bu soruya da şu cevabı veriyor:
TEŞHİSTE HEMFİKİRİZ
‘‘Hükümetle Silahlı Kuvvetler arasında irtica ile mücadele konusunda bazı görüş ayrılıkları olabilir. Nitekim vardır da. Ama önemli olan teşhistir. İrtica tehlikesini teşhis konusunda aramızda hiçbir görüş farkı yok. Dolayısıyla bununla mücadelede kullanılacak yöntemler konusunda da bir görüş beraberliğine geleceğiz.’’
Bir başka soru daha: Almanya ve Almanya Başbakanı Kohl ile ilişkiler. Yılmaz bu ilişkilerin düzeltilmesi konusunda bir adım atacak mı?
Bu soruyu sorduktan sonra kendisine, Antalya’da aldığım bir istatistiği aktarıyorum. Antalya Havaalimanı'na gelen yabancı turist sayısında, geçen marta göre bu yıl 67 bin azalma gözleniyor.
Ve ilginç bir rakam: Bunun 43 bini Almanlar. Tabii insanın aklına şu soru geliyor: Acaba Almanya ile ilişkilerin kötüleşmesinin, bu azalmada payı var mı?
Dolayısıyla Başbakan Yılmaz'ın Almanya Şansölyesi Kohl'le arasını düzeltmesi, özür dilemesi söz konusu olacak mı?
Yılmaz, ‘‘Ne münasebet. Ortada bir hata varsa, düzeltmek hatayı yapana düşer’’ diyerek tavrını koyuyor.
Başbakan Yılmaz, 12 veya 13 Nisan'da bir basın toplantısı yapacak. Bu basın toplantısında, 9 ayda kendi hükümetinin yaptıklarını, 93-95 Çiller, 96-97 Erbakan hükümetleriyle karşılaştıracak. Tek tek rakamları verecek.
Yılmaz, ‘‘Bakalım, göreceğiz. Onlar ne yapmış, biz ne yapmışız? 9 ayda 70 tane yol ihalesi yapmışız. Soruyorum, Cumhuriyet tarihinde böyle bir şey var mı?’’ diyor.
MERKEZ SAĞ BÜTÜNLEŞECEK
Peki bugün bir seçim olsa ne olur? Yılmaz bu soruya, bence dikkatle bir kenara not edilmesi gereken şu cevabı veriyor:
‘‘Bugün Türkiye'de herkes bir uç partinin, yani Refah zihniyetinin iktidara gelmesinden korkuyor. Ama Türkiye'nin sorunu bu değildir. Çünkü, Türkiye'de ılımlı seçmenler her zaman ezici bir çoğunluğa sahiptir. Sorun, merkez sağ ve merkez solun bölünmüşlüğünden kaynaklanıyor. Merkez sağın birleşmesini engelleyen unsurun ne olduğu bellidir. İnşallah seçimden önce bu unsur elimine edilecek, merkez sağ bütünleşecek ve Türkiye'nin son iki yılda yaşadığı sters ortadan kalkacaktır.’’
İKİ TURLU ÇIKAR
Yılmaz bu sözlerle neyi kastediyor, bu sözlerin adresi ve muhatabı kimdir, size bırakıyorum.
Seçim kanunlarıyla ilgili görüşlerine gelince. Yılmaz şunları söylüyor:
‘‘Belediye başkanlığı seçimlerinde iki turlu sistem çıkar. Ancak genel seçimlerde seçim ittifakı sisteminin çıkacağını zannetmiyorum. Çünkü ortağımız buna karşı.’’
Başbakan Yılmaz'la Antalya'da, dünyanın en güzel golf otellerinden birinde yaptığımız sohbetin ana temaları bunlardı.
Paylaş