Paylaş
“Bakanımız o gün gazetecilere, devletin kültüre müdahalesinin yanlış olduğunu söyledi. O örneği de bunun için verdi” dedi...
Bu cümleye ben de imzamı atıyorum...
Ancak konuşma sırasında bana öyle bir şey söyledi ki şaşırıp kaldım...
Sinan Çetin’in güya tek parti döneminde, devletin asker zoruyla kafalarına silah dayayıp insanlara zorla klasik müzik dinlettiğini anlatan bir kısa filmi var...
Haksız bir filmdir ve bir döneme atılan en büyük iftiralardan birinin olabilecek en klişe, en basmakalıp parodisidir.
Bakanlık işte bu berbat vodvili, düzenlediği toplantılarda vatandaşlara seyrettiriyormuş.
Basın müşavirine “İşte anlatmak istediğim tam da bu” dedim...
Bir kültür bakanlığı bu kadar basmakalıp, espri yoksunu, klişe bir filmle mi anlatır bu ülkenin geçmişini...
Kültür Bakanı öyle diyorsa tamam... Anlaştık. Ama madem o film konusu açıldı, Sinan Çetin’e gecikmiş birkaç lafım var.
Arkadaş....
“Cumhuriyet elitinin Çaykovski merakından” söz ediyorsun da...
“Osmanlı elitinin” opera hayranlığını niye hiç anlatmıyorsun...
Niye Abdülhamid Han’ın, hem de kendi ağzından, “Alaturka müziğin kendini uyuttuğunu”, “Piyano ve yaylı sazlar kuartetlerini çok sevdiğini” anlatan aynı berbatlıkta bir parodi yapıp onu da böyle ti’ye almıyorsun...
Yani sen de mi Osmanlı’yı Itri’den ibaret sanıyorsun...
“Osmanlı’da Batı Müziği” diye koskoca bir kitap var...
Niye yani sadece “Cumhuriyet eliti...”
Arkadaşımsın, kusura bakma ama bu kaba parodinin, Cumhuriyet’e karşı manifesto haline getirilmesine ne vicdanım, ne tarih bilgim, ne Kurtuluş Savaşı kahramanlarına olan minnet borcum, ne de bu ülke vatandaşı olarak yaşadığım 70 yıl el veriyor.
SİNAN'IN 'TÜRKÜ YASAK' FİLMİNİN İLK SAHNESİ
JANDARMA: “Ne yapıyorsunuz siz burada?”
VATANDAŞ: “Türkü söylüyoruz...”
- “Ne türküsü?”
- “Halk türküsü...”
Yassak... Türkü dinlemek yassak... Bundan böyle klasik müzik dinleyeceksiniz.”
İnsaf edin yahu... Nerede yaşanmış böyle bir olay...
GÜNÜN SORUSU
‘ATATÜRK’ün sevdiği şarkılar’ dendiğinde aklınıza ilk gelen ne?
(a) Mahler’in Beşinci Senfonisi’nin Adagiato bölümü.
(b) Wagner’in “Das Ring”i.
(c) ‘Vardar Ovası’...
İKTİDAR MEDYASINDA SON TREND NARGİLECİLER OUT, CİHANGİR İN
CENGİZ Semercioğlu’nun Kelebek’teki köşesinin satır aralarından okudum.
Ebru Yaşar geçen pazartesi akşamı eşi Necat Gülseven’e sürpriz bir yaş günü yapmış.
Onun bazı arkadaşlarını, Cihangir’in en gözde mekânı Hazine’ye davet etmiş...
Bilin bakalım, arkadaş grubunu Hazine’ye getirme görevini kim yüklenmiş...
İktidarın en sert kalemlerinden, Akşam gazetesinin genel yayın yönetmeni Murat Kelkitlioğlu...
Duydum ki, son zamanlarda Kanyon’a, Zorlu’ya gidenler, her defasında iktidarın birkaç keskin kılıcına rastlıyormuş.
Güzel şeyler bunlar...
Demek ki iktidar medyası da nargile gettolarından sıkıldı.
Nargile out, şimdi “Afficinado” dönemi açılıyor...
Yani cigar...
BU YATMAK VAR YA BANA LİBOŞLUĞUMU BİLE ÖZLETTİ
DÜN Mehmet Ali Birand’ın ölüm yıldönümüydü...
Kırık bir ayakla yataktaydım...
“Arif v 216 yıllarımdan” beri kaybettiğim arkadaşlarımı düşündüm...
- Ufuk Güldemir’le “Türk insanı” lafı üzerine eğlenceli sohbetlerimizi...
- Uğur Mumcu’yla panellere çıkıp da onun hep alkışlanan, benimse hep liboşlukla eleştirilen, yuhalanan konuşmalarımı...
- Yavuz Gökmen’in, Hürriyet Ankara Bürosu’nda, boynunda kırmızı atkı ile Enternasyonal söyleyerek dolaşmalarını...
- Çetin Emeç’in düğmeleri hiç açılmayan kruvaze ceketini hayranlıkla seyrederken Miles Davis sohbetlerimizi...
- Mehmet Ali’yle Moskova’nın komünist yıllarında, Büyükelçi Volkan Vural’la gezmelerimizi, birbirimizi haber atlatma entrikalarımızı, onun “Yaşşa ulan” diye seslenişlerini...
Biliyor musunuz....
Hepsini çok özledim...
Öyle böyle değil...
HEPİMİZ YAŞADIK AMA KAÇIMIZ YAZABİLİRDİ
ELİMDE Cemre Birand’ın yazdığı “Memoş’lu Yıllar” kitabı...
Ben bugüne kadar hiçbir erkeğin, hiçbir kadının ilişkilerini bu kadar sıcak, apaçık, samimi bir şekilde anlattığına tanık olmadım...
Tanışmadaki küçük oyunlar, şüpheler, kıskançlıklar, hatta başkaları ile hafif flörtler...
Üzerine bir tam sayfa yazı yazabilirim... Ama alın okuyun diye uzun yazmıyorum...
Birkaç küçük örnekle geçiştiriyorum.
Helal olsun Cemre... Tansu ile bana “Bak gördün mü sadece biz değilmişiz” dedirten harika bir kitap yazmışsın.
YAKIŞIKLI ERKEKLERİN HEPSİ GALATASARAYLI MI
CEMRE, Mehmet Ali’yi ilk defa 1967 yılında İstanbul’da Kulüp 33’te görüyor...
Kulüpten ilk izlenimi şöyle:
“Arka masa müthişti. İstanbul’un en popüler erkekleri... Faruk Süren, Memiş Ebüziyya, Semih Sohtorik, Miko Çikvaşvili... İstanbul’un maceraları ile tanınan erkeklerini orada görmek beni heyecanlandırmıştı...”
Heyecan verici erkekler listesine baktım...
Hepsi Galatasaraylı...
Cemre, Ayşe Arman’a verdiği mülakatta da “Galatasaraylı erkeklerin bir janrı vardı tabii, filozofiden anlarlar, Sartre konuşurlardı” diyor... Yahu ben de aynı yıllarda İzmir’de 20 yaşında bir çocuk olarak Sartre, Camus, Gide okuyordum...
Alsancak’ın kızları yüzüme bile bakmazdı...
Yoksa Fenerbahçeli olduğum için mi ıskaladım o yılları...
SON 24 SAATTE YAŞANANLAR
Paylaş