İlk ve son defa her şey güzel olacak diyorum

Bu cümleyi önce Bob Marley’in şarkısındaki nakaratta sevmiştim.

Haberin Devamı

“No woman no cry...”

“Ağlama kadın ağlama” diye başlayan ve sonunda “Her şey çok güzel olacak” diye biten bir şarkıydı...

*

Sonra 1998’deki o harika film geldi...

Cem Yılmaz’la Mazhar Alanson’un oynadıkları, içimizi ısıtan o harika film...

Adı “Her Şey Çok Güzel Olacak”...

İlk ve son defa her şey güzel olacak diyorum

Üçüncü defa ise İstanbul belediye seçiminde bir çocuğun ağzından işittik...

Ama asıl anlamını veren an, seçimin iptal edildiği gece Sultanbeyli’de bir aile ile iftarını açan Ekrem İmamoğlu’nun ağzından duyduk...

*

O anda, spontan söylenmiş basit bir cümleydi...

Ama bozulan moralleri bir anda tamir etti...

Açıkçası muhalefet çok sevdi bu cümleyi...

*

Haberin Devamı

İktidar ise mecburen sevemedi...

Çünkü seçim yorgunu, kutuplaşma bitkini, ruhen bitap bir ülkede tam yerini bulmuş bir cümleydi...

Umut vardı içinde...

*

Ben cümleyi sevdim...

Ama bugüne kadar yazılarımda bir kere kullanmadım. İma yollu dahi kullanmadım.

Instagram sayfalarında bu cümleyi kullananlara bir tek “like” koymadım...

Tansu’nun siyasi paylaşımlarından uzak durduğum için hiç tepki vermedim.

*

Çünkü o cümlenin artık siyasi bir anlamı, politik bir çağrışımı, insanın tarafını gösteren bir manası vardı.

Ben siyasetten, siyaset benden vazgeçtiği için uzak durdum bu cümleye...

*

Dün gece ‘cumhur ittifakı’ adayı Binali Yıldırım ile ‘millet ittifakı’ adayı Ekrem İmamoğlu arasındaki tartışmayı izledikten sonra yatağımda kendi kendime şunu haykırdım...

“Arkadaş her şey çok güzel olacak...”

*

Bu cümleyi bu sayfada
ilk defa okuyorsunuz...

Ama seçim sonuna kadar da son defa okuyacaksınız...

Neden mi... Çünkü...

HER ŞEY ÇOK DAHA GÜZEL OLACAK DİYORUM, ÇÜNKÜ

Çünkü bu cümleyi Ekrem İmamoğlu’nun sloganı veya ona oy verilmesi için kullanmıyorum...

“Her şey çok güzel olacak” diyorum...

Çünkü bu ülkede 17 yıldır ilk defa iki siyasetçinin birbirine tek kelime hakaret etmeden, seslerini yükseltmeden, saygısızlık etmeden tartışabilmesinin mümkün olduğunu gördük...

*

Haberin Devamı

Çünkü bu ülkede ilk defa bir siyasi tartışmanın boks maçı olmadığını, hezimet ve zafer gibi kelimelerin bir manasının bulunmadığını, beraberliğin bazen en şerefli sonuç olduğunu gördük.

*

Çünkü bu ülkede ilk defa hain, zillet, FETÖ’cü, terörist, düşman, Pontus kelimeleri kullanmadan da siyasi bir görüşün ifade edilebileceğini gördük.

*

Çünkü bu ülkede ilk defa “kutuplaştırmanın” berbat ve tehlikeli, “birleştirme”, “kucaklama” siyasetinin güzel ve etkileyici olduğunu hissettiren bir üslubun mümkün olduğunu gördük...

*

Bu ülkede ilk defa türban üzerinden siyaset yapmadan muhafazakâr bir siyaset konuşulabileceğini, “Atatürk” ve “laikliği” putlaştırmadan laik bir siyasetin tartışılabileceğini gördük.

*

Haberin Devamı

Bu ülkede ilk defa tartışma sona erdikten sonra iki tarafın ailelerinin yan yana gelip bir milletin aile fotoğrafını çektirebileceğini, birbirlerinin çocuklarına, eşlerine şefkat ve muhabbet gösterebileceklerini gördük.

TARTIŞMANIN GALİBİ KİM KİM HEZİMETE UĞRADI

BAYANLAR baylar... Bu tartışmanın sadece kaybedenleri vardır...

Hatta hezimete uğrayanları...

*

“Zillet” kelimesi hezimete uğramıştır...

“Kutuplaştırma siyaseti” ölümcül bir darbe almıştır.

Bizi birbirimize düşürmeye çalışan, hepimizi bunker’lara sokmaya uğraşan o aşağılık trol sürüsü kuyruğunu bacaklarının araına sıkıştırarak inine çekilmek zorunda kalmıştır.

“Bizimkiler” ve “ötekiler” arasındaki sınır duvarı yıkılmış, kutuplaştırıcı ideolojiler de bir zamanlar komünizm gibi o duvarın altında kalmıştır.

Haberin Devamı

Ve kim kazanırsa kazansın, en azından İstanbul’u “yüzde 50 artı 1” ile kazanan “çoğunlukçu” bir zihniyet değil, şehrin tamamını kucaklayacak bir “çoğulculuğun” yöneteceği belli olmuştur.

KİME TEŞEKKÜR EDİYORUM KİMLERE DİKKAT DİYORUM

Ekrem İmamoğlu’na teşekkürler... Bu seçimde kollarını açtı...

Binali Yıldırım’a teşekkürler...
Bu seçimde açılan kolları itmedi...

*

Bize gösterdiler ki... İstanbul’u kaybetmek Türkiye’yi kaybetmek değilmiş...

*

Ama bize şunu da gösterdiler...

Bu tartışma ile doğan İstanbul ruhunu kaybetmek... Hepimiz için Türkiye’yi kaybetmek olacaktır...

*

İşte o nedenle diyorum ki... Bu ülkede hâlâ kutuplaşmadan, kavgadan, aşağılamadan, ezmeden, kırmadan, denize dökmeden, yok etmeden medet uman kötü ruhlular varsa... İşte onlar...Hem adımını, hem dilini ona göre atsın...

*

Haberin Devamı

Ve yine işte o nedenle, bugün ilk ve son defa haykıra haykıra diyorum ki...

*

Bu seçimde kim kazanırsa kazansın...

Her şey çok güzel olacak...

İSMAİL KÜÇÜKKAYA’NIN YÖNETİMİ ÜZERİNE 10 NOT

Tartışmanın moderatörlüğünü yapan İsmail Küçükkaya...

Hürriyet ekolünden gelmiştir...

Gazeteci olarak başarılı oldu...

Genel yayın yönetmeni olarak
başarılı oldu...

Sonra Doğan Şentürk’ün hep çok takdir ettiğim vizyonu ile televizyonculuğa
geçti ve Fox TV’de de çok başarılı oldu...

Kendi tarzını yaratan gazetecidir...

Sabahları bize haber verirken, güler yüzü ile gönüllerimizi aldı...

Haberin içine hep iyi niyetini koydu.

Sevdirdi Türkiye’ye kendini...

Ve önceki gece bu kadar zor bir işi
çok güzel başardı...

Tartışmanın sonundaki o aile fotoğrafındaki yeri, aslında gazeteciliğin olması gereken aile fotoğrafındaki yeridir.

EMİN ÇÖLAŞAN’IN SEVDİĞİM TEK LAFI

Bazıları İsmail Küçükkaya’nın tartışmanın sonunda sorduğu “Yönetimimi nasıl buldunuz” sorusunu gereksiz bulmuş.

Bense çok insani buldum.

Her insan yaptığı güzel işin takdirini de almak ister...

Emin Çölaşan’la fikirlerimiz pek uyuşmaz... Ama onun bir kitabının ismi vardır ki... İşte onu çok severim.

“Önce İnsanım, Sonra Gazeteci”...

Bu ülkenin siyasetçisi ve gazetecisi kurulmuş trol makinesi olmaktan çıkıp önce insan haline gelirse...

İşte o zaman her şey daha güzel olur... İsmail Küçükkaya aramızda insan olmayı başaranlardan biri...

ARKADAŞ, ESAD’I VURMA KARARINI KİM VERDİ

Dediler ki...

“İstanbul ve Ankara seçimi Türkiye’nin bekasıdır...”

İkisini de muhalefet kazandı...

Türkiye’nin bekasına bir şey olmadı.

Dediler ki...

“İstanbul ve Ankara’yı kaybeden Türkiye’yi kaybeder...”

İkisini de muhalefet kazandı...

Peki ne oldu... Türkiye geçen pazar günü, Suriye’deki en radikal kararını aldı.

Ülkenin gerçek anlamda bekasını ilgilendiren bir karardı bu...

Suriye’deki Esad mevzilerini vurdu...

Bu bir anlamda Rus mevzilerini de vurmak anlamına geliyordu...

Peki devletin bekasını ilgilendiren bu kararı kim aldı?

Ankara Belediye Başkanı ile 31 Mart seçiminden galip çıkan İmamoğlu mu...

Demek ki ikisi de boş lafmış...

Cumhurbaşkanı’nın geçen cumartesi günü dediği gibi... İstanbul’un belediye başkanını seçiyormuşuz...

Yazarın Tüm Yazıları