İlk kadeh şarkıları

ÖNÜMDE bir fotoğraf duruyor.1950’li yıllarda İzmir’in İnciraltı mevkiinde, denizin üzerine kurulmuş bir restoranda çekilmiş.

Fotoğrafta sadece kadınlar ve çocukları var.

30 yaş üzeri kadınların hepsi Bulgaristan’da, Kırcaali’nin köylerinde doğmuşlar.

Ben annemin ayaklarının arasında ayakta duruyorum.

Annem henüz genç ve güzel bir kadın.

* * *

Hayatımın ilk birasını işte İnciraltı’ndaki o balık restoranlarında içtim.

Tekel birasının tadı, bir daha hiç silinmemek üzere belleğime orada kazındı.

Rahmetli babam iyi bir rakı içicisiydi.

70’li yaşlarına kadar ramazan ayı hariç her gün içerdi.

Akşamları onun matbaasından çıkınca eve yürüyerek giderdik.

Henüz 6-7 Eylül felaketi mahallelerimizi boşaltmamıştı.

Tek tük de olsa Rum meyhaneciler vardı.

Mezarlıkbaşı civarında o dar meyhanelere uğrardık.

Babam bir kadeh atarken, ben küçük boyumla tezgáhın üstüne uzanır, mezelerden tadardım.

Kalamarı işte o tezgáhların üzerinde öğrendim. Lakerdayı da. Çirozu da...

* * *

Babam günde 4 paket Birinci cıgarası içerdi.

Bense hayatım boyunca ağzıma sigara koymadım.

Rakı derseniz, bütün hayatım boyunca ya bir ya iki kadeh.

Bu alışkanlıklar babamdan bana geçmedi.

Ama içki adabı, masa kültürü konusunda ondan çok zengin bir mirası devraldım.

Dün gazeteye geldiğimde masamın üzerinde "Mucize Nağmeler" isimli bir CD buldum.

Bir rakı şirketi, sponsorluğunu yapmış.

Sezen Aksu’dan Müjdat Gezen, Kenan Doğulu’ya; Deniz Seki’den İlhan Şeşen, Ercan Saatçi, Ufuk Yıldırım, Reha, Umut Akyürek’e kadar birçok sanatçı meyhane şarkıları söylüyor.

Geniş bir Türk rebetikosu kadrosu.

Bayram havasına daha dünden girmiştim.

Gazetenin 11’inci katında yapayalnızdım.

Bayram hediyesi gibi gelen CD’yi dinlemeye başladım.

İnciraltı’ndaki o ilk biranın kokusu kendiliğinden gelip en zayıf yanıma oturdu.

Taksimler, kanunlar, udlar, İzmir’de başlayıp sonra alıp başını giden hayatımın sokaklarında bir meyhane bandosu gibi çalmaya başladı.

* * *

Meğer hatırlanacak ne çok şeyler biriktirmişim.

Ne keyifleri, ne henüz tadılmamış zevkleri, çekilecek ıstırapları bu kadar ihmal etmişim.

Meğer bu kadınların, bu adamların içinde söylenecek daha ne güzel şarkıları varmış.

Meğer daha kimler, ne genç insanlar benimle birlikte o ilk birayı paylaşmış.

Bayram benim için Akhisar’da tek katlı evler boyunca hiç bitmeden devam eden bir yurttan sesler korosudur.

Balkan şarkıları, İzmir’in Türk rebetikoları, yani meyhane şarkılarıdır.

Evet, bir CD geldi ve benim için bayram başladı.

* * *

Akşam evde yalnızdım.

Kendi kendimleydim.

Düşündüm; meyhane şarkısıyla şarap içilmez mi?

Ben kural yıkıcı, bir put kırıcıyım.

Kendi kendime dedim ki, "İçilir".

Önümde bütün bir gece vardı.

İhmal ettiğim yanlarımı masaya davet ettim.

Bütün dünyanın gözünü diktiği Türklüğümü.

Rahmetli babamın akşam güzergáhını, keyif duraklarını.

Her şeyi ne kadar özlediğimi, her şeye ne kadar hasret kaldığımı hissettim.

Bir de rahmetli babamı. Evet bir de onu davet ettim.

Kadehimi kaldırdım:

"Bu CD’ye içilir..."

Babam kalktı, buzdolabının kapağını açtı.

Hep benim için beklettiği bir tabak kalamar orada duruyordu.

"Dinmiyor bu akşam" çalıyordu.

Babasız bir bayram daha başlıyordu ve biz hasret gideriyorduk.
Yazarın Tüm Yazıları