Paylaş
Ayrıntıları bir kenara bırakırsanız, birbirlerine çok benziyor.
Aynı bıyıklar...
Sanki aynı yollardan geçilmiş hissi veren bakışlar.
Geçmişte okunan aynı kitaplar, aynı Necip Fazıl’lar, Mehmet Akif’ler...
Sürdürülen aynı davalar...
Kim bilir belki de aynı kinler...
Sanki kader, aynı ifadeleri ikisinin de yüzüne bir hat ustası maharetiyle yazmış.
* * *
Kılık kıyafete baksan...
Eh orada da öyle fark diyebileceğin çizgileri fark etmek, ya çok dikkatli bir çift gözü ya da “Cehennem ayrıntılardadır” diyecek bir kastı gerektiriyor.
İkisinin de üzerinde muhafazakâr Türk erkeğinin mahcup teğelleri...
Renkten imtina eden...
Ama, bir zamanlar muhafazakârlığının forma renkleri olan griyi ve kahverengiyi elinin kenarı ile itmeye başlamış, hafiften başka renklere de göz kırpan...
Yine de muhafazakâr kadının son yıllarda gösterdiği renk cüretini henüz gösterememiş iki mahcup kreasyon.
* * *
Başbakan Tayyip Erdoğan ile Numan Kurtulmuş’tan söz ediyorum.
Günlerdir, AK Parti ile HAS Parti’yi bir araya getirecek adımların atıldığı o buluşma anını gösteren fotoğraflara bakıyorum...
Allah için ne birinin yüzünde “muzaffer”in kibri, ne de ötekinin yüzünde “hezimet”in utancı var.
Bilmeseniz, bu ülkede yaşamasanız, diyeceksiniz ki, eşitler arası bir birleşmenin huzuru...
Oysa birinin arkasında üç seçimdir büyüyen bir başarı çizgisi...
Ötekinin alnında ise bırakın büyümeyi, tek haneli rakamlarda küçülmenin yazısı...
Herkes biliyor ki, taraflardan biri havlu atıyor... “Tamam ben başaramadım, artık gidebileceğim yol yok” diye bas bas bağırıyor.
Üstelik havlu atan tarafın sözleri hâlâ kulaklarda nahoş bir seda...
“Durakta bekleyen türbanlının” yanında saf tutup yeni muhafazakâr dönemin “cipli türbanlılarına” sardırmalar...
İnsanın vicdanına saplanacak, o kör kurşun gibi cümle:
“Harun gibi gelip, Karun gibi gitmeyeceğiz...”
Kim kimin mazisini unutmuş, kim üç gün önce söylediğini, kalem kutusundan çıkardığı lastik silgi ile silmiş...
Birinin daha dün söyledikleri, ötekinin daha dün dinledikleri...
Yakın mazi o fotoğrafa ister istemez zoraki bir rötuş yapmış.
* * *
Allah’tan ki siyasetin balık hafızası var...
Allah’tan ki bu ülkenin siyaset duvarlarının en geçerli graffitisi, “Dün dündür, bugün bugün” şiarıdır.
Denize düşen düşmeyen, denizin kenarından bile geçmeyen her siyasetçinin 911’li acil hattıdır o cümle.
Unutur, unutturur.
Ama ben o fotoğrafa bakarken, daha sahici, daha az zoraki bir başka şey görüyorum.
Diyorum ki o eli sıkan Başbakan o eli başkasına da uzatamaz mı
GEÇMİŞ geçmişte kalmıştır... Şimdi birleşme için çok daha büyük bir hedef de vardır.
Cumhurbaşkanlığı seçimi kapıdadır ve Erdoğan’ı yüzde 50’nin üzerine taşıyacak her “yüzde 1”, Karun’un hazinesindeki altın kadar kıymetlidir.
Yani atılan bu adımın, bu el sıkışmanın, siyaset ahlakı açısından eleştirilecek hiçbir yanı yoktur.
O yüzden yan tarafta yazdıklarıma bakıp, sanmayın ki münafıklık yapıyorum, araya kara kedi sokmaya çalışıyorum.
Hayır, asla...
Sadece, bu fotoğrafa bakınca, içimden başka bir ses yükseliyor ve diyor ki...
* * *
Sayın Başbakan...
Belli ki sözünüzde duracaksanız, dördüncü kez başbakanlık yollarını kendi kendinize kapatmışsınız...
Şimdi hedefiniz Cumhurbaşkanlığı ve muhtemelen Türkiye Cumhuriyeti’nin “12’nci Cumhurbaşkanı” seçileceksiniz...
Siz de biliyorsunuz, bizde biliyoruz ki, bu “on ikincilikten” de önemli bir şey var.
Bu ülkenin halk tarafından seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı olacaksınız.
Başbakan değil, Cumhurbaşkanı olacaksınız.
Cumhur’un, yani bütün halkın başkanı...
Bir açılım da başka yerlere yapsanız...
Numan Kurtulmuş’a uzattığınız eli, bugüne kadar size oy vermemiş insanlara da uzatsanız...
Bugün elini sıktığınız siyasetçi neyi temsil ediyor?
Yüzde 3’ü mü, yoksa onun da bölünmüş yüzde küsurunu mu...
Ama sahillerde, başka yerlerde, hâlâ yüzde 40’lar var...
Üç beş adım, belki de küçücük bir jest...
Cumhurbaşkanlığı seçimine giderken, onlara ne ekonomik ne de siyasi bir program vermeniz gerekiyor.
Çünkü onlar sizin ekonomide ne kadar başarılı olduğunuzu çok iyi biliyorlar.
Vereceğiniz tek şey, bir niyettir...
Sünni’siyle, Alevi’siyle, Türk’üyle Kürt’üyle, laikiyle, İslamcısıyla gırtlağına kadar bölünmüş bu ülkeyi yeniden bir araya getirme niyeti...
İnanın bunu yapmak, sizi “Harun gibi gelip Karun gibi gitmekle” suçlayan bir eli sıkmaktan çok daha kolaydır.
İki muhafazakâr erkeğin o fotoğrafına bakarken, bunu düşündüm.
Paylaş