İhtiraslı liderin post mortem zaferi

1987 yılında Özal'ın by-pass ameliyatı dönüşünden hemen sonrasıydı.

Bir akşam beni Başbakanlık Konutu'na çağırdı.

Konutun ikinci katındaki geniş salonda üzerinde pijamalarla oturuyordu.

Karşısındaki kütüphanede dev ekran bir televizyon vardı.

Onun etrafında da küçük başka televizyon ekranları duruyordu.

Ekranların hemen hepsi açıktı.

Yani insana sanki bir televizyon yayın odasındaymış hissini veriyordu.

Ortadaki büyük ekranda ise bir Amerikan futbolu maçı yayınlanıyordu.

Washington Redskins takımının maçıydı.

Özal, ‘‘Biz Semra Hanım'la Washington'dayken Redskins taraftarıydık’’ dedi.

Ve Amerikan futbolu liginin şampiyonluk maçı olan ‘‘Super Bowl’’u seyrediyorlardı.

SAĞLIK İŞLETMECİLİĞİ

Ama o akşam benim asıl dikkatimi çeken şey, bu ekranların etrafındaki kütüphanede bulunan kitaplardı.

Bu kitapların neredeyse tamamı, sağlık politikası ve hastane işletmeciliği hakkındaydı.

‘‘Acaba by-pass'tan sonra mı buna merak sardı’’ diye düşünmüştüm.

Ama kitapların konusu, sağlıktan çok sağlık işletmeciliği üzerineydi.

Özal'a bunu sordum.

Bana şu cevabı vermişti:

‘‘Sağlık, gelecek yüzyılın en önemli ekonomik sektörlerinden biri olacak. Türkiye bu alanda öncü olmalı.’’

Bu cevabından kısa süre sonra İstanbul'da ‘‘International Hospital’’ açıldı.

Onu öteki özel hastaneler izledi.

Kamu kökenli hastanelerde müthiş gelişmeler oldu.

Sonunda Türkiye, bugün Avrupa'nın en önemli tıp merkezlerinden biri haline geldi.

Geçenlerde İngiltere'nin Türkiye'ye hasta göndereceğini öğrenince, bunları düşündüm.

Aslında İngiltere'nin hasta göndermesi, bu alandaki ilk uygulama olmayacak.

Bedrettin Dalan'ın kurduğu Yeditepe Üniversitesi'nin Diş Hekimliği bölümü, bir süredir bunu uyguluyor.

BATI'DAN DİŞ TURLARI

Yeditepe, Avrupa'nın en gelişmiş diş tedavi merkezlerinden birini kurdu.

Ben gidip gezdim.

İnanılmaz bir teknoloji ve eğitim ortamı kurmuşlar.

Bazı Avrupalı sigorta şirketleriyle anlaşmışlar.

Diş sorunu olan hastalar gruplar halinde İstanbul'a gelip, muayene oluyorlar.

Sonra Türkiye gezisi yapıyorlar, dönüşte tekrar İstanbul'a gelip, dişleriyle ilgili sorunlarını gideriyorlar ve ülkelerine dönüyorlar.

Bu olay bir kere daha şunu gösterdi.

Gerçek bir lider, bir toplumsal veya ekonomik konuyu alıp ihtirasla taşırsa, sonunda başarıyor.

Türkiye'nin sağlık sektöründeki başarısı bunun en güzel kanıtı.

O nedenle bu, ihtiraslı bir liderin ‘‘post mortem’’ (ölümünden sonraki) zaferidir.


Filistin Askısı Partisi iktidara gelebilir mi


SEMA Pişkinsüt'ün kurduğu parti, çok ilginç bir siyasi tartışmayı başlatmaya aday.

Önce şu soruya cevap verelim:

Sema Pişkinsüt'ü parti başkanı olmaya götüren faktörler neydi?

Birincisi, insan hakları ve işkence konusunda yaptığı çalışmalar.

Yani filistin askısını karakoldan bulup çıkarmak.

İkincisi de DSP Kongresi'nde tartaklanmak.

Soruyorum:

Filistin askısı bir siyasi hareketi iktidara getirir mi?

Ya da parti kongresinde tartaklanmak, bir lidere oy vermek için yeterli neden midir?

Bu soruyu kendi kendinize sorup cevabını vermeye çalışın.

Ben sordum ve kendi cevabımı verdim.

Ne filistin askısı, ne de kongre kapısında tartaklanmak bir siyasetçiyi lider yapar.

Zaten yaparsa o ülkede bir yanlışlık var demektir.

Türkiye'de mevcut liderlere karşı büyük bir tepki var.

Tabii bu tepki, ister istemez birtakım insanları cezbediyor.

Çok basit sembollerle ortaya çıkıp, parti kurmaya yöneliyorlar.

Oysa ne Türkiye'nin meseleleri bu kadar basit, ne de bu halk böyle sembolik tavırlara kanacak kadar saf.

Filistin askısı üç beş aydının, beş on sosyal demokratın, yirmi otuz liberalin, Avrupa elitinin hoşuna gidebilir.

Ama bir partiyi iktidara taşıyacak kadar güçlü bir manivela değildir.

O yüzden ‘‘Filistin Askısı Partisi’’ni iktidara getirmek hayaldir.
Yazarın Tüm Yazıları