HÜRRİYET’te "sansür" örneği mi istiyorsunuz?Buyurun size daha geçen cumartesi günü yaşanan bir sansür "vakası".
Sansürü yapan sadece ben değilim.
Bir de suç ortağım var.
Geçen cumartesi günü yazı işlerinde dolaşırken, ilginç bir tartışmaya tanık oldum.
Yazı İşleri Müdürümüz Doğaner Gönen, yazarımız Yalçın Bayer’le tartışıyordu.
Bir okuyucusu, Yalçın Bayer’e ilginç bir şey yazmıştı.
Özellikle muhafazakár gazeteler, Ergenekon davasıyla ilgili temsili resimler yayınlıyor.
Bayer’in okuyucusu, "Bir dinci gazetede yayınlanan fotoğrafta, sanıklardan birinin kasıtlı biçimde Atatürk’e benzetildiğini" iddia ediyordu.
Böylece o mahkemede Atatürk’ün de yargılandığı havasını vermek istiyorlardı.
Doğaner Gönen, telefonda Yalçın Bayer’e, "Bunun saçma bir iddia olduğunu, resimdeki kişinin kesinlikle Atatürk’e benzemediğini" anlatmaya çalışıyordu.
Tartışmaya ben de müdahil oldum.
Gerçekten saçma sapan bir iddiaydı.
Sonunda ikimiz, Yalçın Bayer’i ikna etmeyi başardık ve o da okuyucu mektubunu koymamayı kabul etti.
* * *
Evet biz Hürriyet’te "ortak aklın"; saçmalıklara, yalan dolan iddialara, komplo teorilerine yol vermemesini sansür olarak nitelemiyoruz.
Ama kendini "Tanrı yazar" kabul eden bazıları geçmişte, yalanlarına, iftiralarına müdahaleleri "sansür" diye yutturmaya çalışmaktan vazgeçmiyor.
Biz de diyoruz ki, onlara göz yummak, "basın özgürlüğü" değil, suç ortaklığıdır.
Neyse asıl konum sansür değil, toplumdaki bölünmenin "deli saçmalarını" bile, toplumun bir bölümünün gözünde nasıl "makul" ve "itibarlı" gerçekler haline getirdiğini anlatmaktı.
Kutuplaşmanın körleştirdiği gözler, yozlaştırdığı akli melekeler, en mantıksız şeyleri bile geçer akçe haline getiren canavarlara dönüşüyor.
Mahkeme salonunda çizilen acemi temsili resim bile, toplumun bir bölümünün gözünde, inanılmaz bir komplo teorisinin malzemesi olabiliyor.
* * *
Geçen pazar günü Hürriyet Pazar’da Ezgi Başaran’ın harika bir mülakatını okudum.
Hem onu, hem de konuştuğu kişiyi tebrik ediyorum.
Yıllardır Türk tarihi üzerine çalışan Hollandalı akademisyen Erik-Jan Zürcher, hepimize ders verecek mükemmel bir Türkiye analizi yapıyor.
Kimsenin hakkının yenmediği, ne geçmişin hak etmediği şekilde horlandığı, ne de bugünün hak etmediği şekilde yüceltildiği, Sezar’ın hakkının Sezar’a verildiği mükemmel bir Türkiye analizi.
Herkese okumasını tavsiye ederim.
Önce Atatürk’ü ve Cumhuriyet’i kuranlara ana avrat girişen güya liberal yeni elite dersini veriyor.
"Cumhuriyet, tepeden inmeci olabilir. Ama dünyanın en başarılı ülke kurma projesidir. Ülke ekonomik olarak gelişti, sağlam bir orta sınıf ve sivil toplum oluştu. Türkiye, İspanya’dan çok önce demokrasiye kavuştu. Türkiye, o Kemalist dönem olmasaydı modernleşemezdi."
Arkasından çok daha çarpıcı bir tespit:
"Müslüman orta sınıfın yükselmesinde koşulları Kemalistler hazırladı. Bu sınıfın ortaya çıkması da modernleşme projesinin olgunlaştığını gösterir."
* * *
Mülakatın ikinci bölümünde ise bugünkü AKP liderlik kadrosuna dersler var. Aynen aktarıyorum:
"Süleyman Demirel ve Turgut Özal’ın iktidara gelmesi gibi AKP’ninki de modernleşme sürecinin işlediğinin kanıtı. Yalnız AKP dönemini Menderes dönemine çok benzetiyorum. 1954’te Menderes müthiş bir oyla ödüllendirilmişti. Bu da onu şımartmış, Demokrat Parti tiranlık yapmaya başlamıştı. Şu anda AKP de aynı Menderes gibi ezici politik güçle ne yapacağını bilemiyor. Gücünü küstah bir şekilde kullanıyor. Muhalefete, tabanı dışında kalan kişilerin fikirlerine önem vermiyor ve Menderes’in düştüğü tuzağa düşüyor. Bu da AKP’nin modernleşme sürecinde ileri adım atmasını engelliyor."
Peki bu neden kaynaklanıyor? İslamcı oluşundan mı?
"Bunun İslami kökenli bir parti oluşuyla hiç alakası yok. Kuruluşundaki hiyerarşik yapıdan ve ataerkilliğinden kaynaklanıyor."
Gelecek için teşhisi ise şu:
"Türkiye modernleşecekse bu AKP ile zor. Çünkü onlarda buna yetecek ne ideoloji var, ne zihniyet, ne de kadro. Modernleşme için liberalizm gerekir. Liberalizm, serbest pazardan ibaret değil."
Öyleyse Türkiye bu işin içinden nasıl çıkacak?
Zürcher’in teşhisi şu:
"Sırtını orduya ya da dine yaslamayan liberal, şehirli, seküler bir siyasi akıma ihtiyaç var."
* * *
Görüyor musunuz, ne Atatürk düşmanlığı gibi bir önyargıya, ne de her basit çizginin altında Atatürk düşmanlığı arayan karşı önyargıya düşmeden konuşabileceğimiz çok geniş ve yapıcı bir alan var.
Atatürk düşmanlığı veya her yerde anti Atatürk çizgiler gören zihniyetin başarabildiği tek şey, beceriksizliği ve yanlışlıkları sansür etmek.
Türkiye sansürü tartışacaksa, asıl sansür işte budur.