Paylaş
Nasıl oldur da, 28 Şubat döneminde 8 yıllık eğitim oylanırken, buna “ret” oyu verebilir?
Mehmet Keçeciler gibi iyi bir muhafazakâr bile evet derken o nasıl hayır der?
Başkaları şaşırabilir.
Ama ben hiç şaşırmadım.
Çünkü üniversiteden hocam Mümtaz Soysal, kendine ait bir duruşu olan ve bundan hiçbir zaman taviz vermeyen bir insandır.
İNGİLİZ PARLAMENTOSUNUN DİNLE İLGİLİ GELENEĞİ
Merak etmedim, ama yine de arayıp sordum:
- Hocam o gün niye ret oyu verdiniz?
“Şimdi niye öyle oy verdiğimi hatırlamıyorum.”
- Peki, bu kadar kritik bir konuda nasıl olup da, partinizin genel doğrultusu dışında oy verebildiniz?
“O kadar sıkı bir parti disiplini uygulanmadı.”
- Demokrasilerde böylesine kritik bir konuda parti disiplini gerekmez mi?
“Gerekmeyebilir. İngiliz parlamentosunda bazı gelenekler vardır. Bazı konularda parti disiplini uygulanmaz. Mesela din konusu böyledir.”
Bugün milletvekili olsa 4+4+4’e ne oy verirdi diye sordum. “Ret oyu verirdim” dedi.
ECEVİT ERBAKAN’LA NİYE KOALİSYON YAPTI
İnsan biraz gerilere gittiğinde çok ilginç insanlık portreleri ile karşılaşıyor.
Mesela 1973 yılında, yani 12 Mart ara rejiminden sonra yapılan seçimlerde CHP yüzde 32 oyla birinci parti olarak çıkmıştı.
Yüzde 29 oyla ikinci olan Adalet Partisi’nin Başkanı Süleyman Demirel, o gün Necmettin Erbakan’ın Milli Selamet Partisi ile koalisyon kurmayı kabul etmemişti.
Peki hükümeti kim kurmuştu?
Bugün bazı liberallerin yerden yere vurduğu, tek parti zihniyeti ile suçladığı CHP.
O koalisyonu kurmuş ve aynen şunu söylemişti:
“Ara rejimin izlerini ancak iç barışla silebiliriz.”
Üstelik Ecevit bu koalisyonu, Anayasa Mahkemesi’nin kapattığı Milli Nizam Partisi’nin yerine kurulan MSP ile yapıyordu.
Bugün statükocu dediğiniz insanlar o gün ne yapmıştı
- İŞTE size çarpıcı bir örnek.
Cumhuriyet gazetesi yazarı Emre Kongar, 1974 yılında MSP’yi bakın nasıl değerlendiriyor:
“MSP; emperyalizme karşı, küçük sanayici ve tüccarlara dayalı bir ulusal gelişme çizgisi öngören bir siyasal güçtür.”
Yani bugün bazıları tarafından insafsızlıkla hemen “darbeci”, “statükocu” ilan edilen, yerden yere vurulan aydınlar hiç de öyle insanlar değildi.
Mümtaz Soysal, CHP-MSP koalisyonunu “Tarihsel uzlaşma” olarak niteleyerek, bir anlamda teorisini çizmişti.
O gün kurulan hükümetin programında şöyle bir cümle vardı:
“Türkiye, Atatürk ilkelerine bağlı bir devlet idaresiyle yönetilecektir.”
Evet bu cümle, Başbakan Erdoğan’a siyasetin kapısını açan Erbakan’ın imzaladığı hükümet programında vardı.
Oturup, insafla düşünelim:
- Kurtuluş Savaşı’nı kazanan, alfabeyi değiştiren, Cumhuriyet’i kuran Atatürk statükocu muydu?
- Türkiye’yi çok partili hayata geçiren İnönü mü statükocuydu? O Kurtuluş Savaşı’nı yapan kadronun iki numaralı insanı ki, hem 1950’de seçimi kaybettiğinde, hem de 1972’de parti içindeki seçimi kaybettiğinde, kazananların önünde ceketinin düğmelerini ilikleyip saygıyla eğilen ve onları kutlayan insan.
O mu statükocuydu?
- 1974 yılında, Anayasa Mahkemesi’nin dinci diye kapattığı bir partinin mensuplarıyla koalisyon kurarak, askeri ara rejimin izlerini silmeye çalışan demokrat Ecevit mi statükocuydu?
* * *
NETİCE
- Toplum olarak bu kadar balık hafızalı olma hakkımız yok.
- Tarihin şahsiyetlerine bu kadar haksızlık yapma hakkımız yok.
- “Tarihin bizimle başladığı” gibi bir nobranlığa hiç hakkımız yok.
Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihi Kurtuluş Savaşı ile başladı.
Bunu izleyen dönemde, büyük liderlerle gelişti.
Askeri darbelerle sendeledi, ama yıkılmadı.
Bu cumhuriyeti, bu demokrasiyi daha ileri götürmek için, ille de geçmişe haksızlık etmek gerekmez.
* * *
Yarına mutlu bir Türkiye bırakmak istiyorsak, Ecevit’in Erbakan’a elini uzatırken söylediği o cümleyi hep hatırlamalıyız:
“Ara rejimin izleri ancak iç barışla silinebilir...”
Kinle, kavgayla ve intikam duygularıyla değil...
Paylaş