Paylaş
Sadece bir kere de deyin ki “Evet hata yaptık...”
Hayatta bir defa olsun, kırın şu pespaye “Kol kırılır yen içinde kalır” lafını..
Bir defacık yahu.. sadece bir defacık, “Sizinkilerin de” halt edebileceğini, berbat bir şeyler yapabileceğini kabul edin.
***
Hayatı boyunca tek pis işe karışmamış koskoca Oktay Ekşi’nin ağzından kaçan tek cümleye kılıç kalkan olan diliniz, bir kere de sizinkilerden birine hiç olmazsa küçücük bir sitem etsin yahu. Hiç olmazsa, polislerin yere yıkıp üzerine çullandığı bir protestocuya tekmelerle giren bu adamı savunmayın...
Bırakın... O adi harekete, o kalleş tekmeye siz de suç ortağı olmayın...
Elinizi cüzdanınızdan çekip üç saniyeliğine vicdanınıza koyun...
Dinleyin, kaldıysa oradan gelen sesi...
Ne yazsanız, ne söyleseniz, ne bahane uydursanız savunamazsınız o adamı...
***
Bilin ki, o tekmeyi mazur göstermek mümkün değil...
Sizin lafınız daha ağızdan çıktığında buharlaşır, o fotoğraf ise bir dönemin vatandaşa muamelesinin ibret belgesi olarak hafızalara kazınır. Siz Sayın Hüseyin Çelik. Unutmayın AKP adına konuşuyorsunuz.
Size oy verenler adına...
Katılmayın bu koroya, bu tekmenin suç ortağı haline gelmeyin...
Hadi başdanışman, karşı oda arkadaşının kalleş tekmelerini savundu, o tekmelere bahane uydurmaya çalıştı...
Hiç olmazsa siz kanmayın bu büyük yalana...
Bu kibri, bu vatandaşı sinek görme tavrını, bu nobranlığı siz bari alkışlamayın...
Böyle yaparsanız, o tekme, bu dönem iktidarının vatandaşa attığı tekmenin kendisi haline gelir...
Yani nobranlığın, kibrin, küçük görmenin, tepeden bakmanın delili olarak...
Dışarıda bütün parmaklar niye Erdoğan’ı işaret ediyor
İKİ ülke var. Birincisi, dijital teknolojide, otomobil teknolojisinde dünyanın en iyilerinden biri...
Samsung gibi bir dijital devi yaratmış ülke. İçinde okul çocukları olan gemi batıyor...
Öyle “fıtratında” falan olan bir kaza değil. Bir kaptanın aptallığı. Açık ihmali...
Dünya basınına bakıyorum...
Eleştiri var.
Haber büyütülmüş.
Ama kimse çıkıp Güney Kore mucizesini sorgulamıyor.
Onlar sorgulamıyor.
Kimse çıkıp başbakana tek kelime etmiyor...
Ama ülkenin başbakanı o sorumluluğu yükleniyor. Neden?
Çünkü Uzakdoğu ahlakı böyle...
Bir de bizdeki kazaya bakın.
Kimin aptallığı, kimin ihmali belli değil.
Ama dış dünyada bütün gözler Başbakan Erdoğan’ın üzerinde.
Bütün parmaklar onu işaret ediyor.
Onun dönemi sorgulanıyor.
Hiç düşündünüz mü neden?
Bence bunu biz değil, Başbakan ve ekibi düşünmeli...
Benim görüşüm şu: Başbakan Erdoğan, Gezi olayları sonrasında bütün dünyada öylesine kötü bir imaj yarattı ki, şimdi Türkiye’de olan her kötü şey, onun hanesine yazılıyor...
Yani ne ekildiyse o biçiliyor.
Tek adam o olduğuna göre, tek sorumlu da o oluyor...
Bundan böyle ne zaman bir çift sarı çizme görsem
ÖNÜMÜZDEN öyle semboller geçiyor ki, yıllar geçse de hafızamızdan çıkmayacak.
Mesela o tekme...
Asla unutmayacağız.
Mesela o sarı çizmeler.
O çocuğun, “Sedyeyi kirletir miyim” sözlerinin temizliği ve saflığı.
Bundan böyle nerede bir çift sarı çizme görsek, o çocukları hatırlayacağız.
Bir de o kahredici tezatı.
İçine milyon dolarların tıkıştırıldığı o ayakkabı kutularını...
O sarı çizmeler gözümüze ne kadar saf ve temiz görünürse, o ayakkabı kutularının rengi de her gün biraz daha kararacak, karalaşacak, kapkara, zifir karası olacak...
Mesela o sedyeden sarkan avucun içindeki küçücük notu...
Kendisine kalan son oksijen zerresini ciğerine çekerken, oğluna bıraktığı o küçücük cümleyi: “Hakkını helal et oğlum” cümlesini...
Bundan böyle başkaları ne zaman yumruğunu suratımıza doğru sıkarsa, biz o sıkılmış masum bir avuçtan bırakılan vasiyeti hatırlayacağız. Bu kazadan bize çok fotoğraf kalacak...
Bize hem kendilerini, hem de ötekileri hatırlatacak çok ağır fotoğraflar ve yükler...
Bu ülkede artık hepimize birer kaçış odası gerek
ÇOK yorulduk...
Çok yordular bizi.
Hem bedenimizi, hem şahsiyetimizi.
Hem de vicdanımızı...
Tarih boyunca görmediğimiz bir
kibir ve nobranlıkla boğdular...
Her salı ruhumuzda bir grizu patlatıldı...
Yumruklar 12 yıldır hep sıkılı kaldı...
Hançereler bir türlü bırakılmadı...
Hep hakaret, aşağılanma, suçlanma işittik.
Çok yorulduk...
Çok yordular bizi...
Hepimize bu ağır karbonmonoksitten kurtulmak için birer kaçış odası lazım...
Sığınıp bütün bu rezillikleri görmeyeceğimiz, bu hakaretleri, aşağılanmaları işitmeyeceğimiz, ayakkabı kutularının çıkardığı karbonmonoksitten zehirlenmeyeceğimiz birer kaçış odası...
Paylaş