Paylaş
Toplantılara katılanlar hep aşağıdaki otellerde kalırken ben fünikülerle çıkılan tepedeki bu oteli tercih ederdim.
Çünkü o otel, hayatımın en önemli romancılarından biri olan Thomas Mann’ın “Büyülü Dağ” romanını yazdığı yerdi.
Heybeliada’da çekilen Kelebeğin Rüyası filminden.
Roman, Hans Castorp isimli bir gemi mühendisinin verem hastası akrabasını ziyarete gittiğinde kendisinin de verem olduğunu öğrenip o sanatoryumda 7 yıl kalışını anlatır.
Thomas Mann romanı, 1912 yılında Davos’un tepesindeki, Dr. Friedrich Jessen’in Waldsanatorium’unda yazmaya başladı.
Karısı solunum yollarındaki bir hastalık nedeniyle orada yatıyordu.
’Davos’taki Schatzalp Oteli
Bu sanatoryum sonradan otele çevrildi ve 15 yıl boyunca her Davos toplantısında o otelde kaldım.
Başlarda çok az insanın itibar ettiği otel, son yıllarda Charlize Theron’ların, dünyanın en ünlü CEO’larının gittiği yer haline geldi.
*
O otele her gittiğimde Heybeliada sanatoryumunu hatırlardım.
Çünkü oranın da edebiyatta ve sinemada çok kuvvetli bir yeri vardır.
Her şeyden önce Yılmaz Erdoğan’ın harika filmi “Kelebeğin Rüyası”nın en hazin sahnelerinin geçtiği yerdir orası...
Şair Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip Uslu’nun verem olduktan sonra yattığı hastanedir.
Onları oraya yerleştiren ise edebiyat hocaları Behçet Necatigil’dir...
*
Heybeliada’daki bu bina, 1924 yılında Birinci Dünya Savaşı’nda hastalanan askeri öğrencilerin nekahathanesi olarak kurulmuştur.
1950’li, 60’lı yılların Yeşilçam filmlerinde, özellikle veremli kadınların yattığı yerdir.
Hıçkırık, Beyaz Güller, Son Beste, Boş Çerçeve gibi efsane filmlerin veremli karakterlerinin ve bu binanın hafızamıza yerleştirdiği kelimedir sanatoryum...
Şimdi bu sanatoryumu Diyanet İşleri’ne veriyorlar...
İslami Araştırma Merkezi yapılacakmış...
Oysa orası benim gözümde hep Schatzalp gibi yerdi...
Ne yalan söyleyeyim...
Bu kararı duyunca içim çok burkuldu...
Toplumsal hafızamızın çok önemli bir dekoru ve hatırası daha gidiyor gibi geldi bana...
GEÇ KEŞFETTİĞİM BİR ARYA ALBÜMÜ
KATHERINE Jenkins epeydir dinlediğim bir mezzo soprano...
Galler’de doğup büyümüş bir sanatçı...
2003 yılında Westminster Kilisesi’nde Papa II’nci John Paul’ün önünde söyleyince bütün dünya tanımıştı. Önceki gün Spotify’da dolaşırken onun 2006 yılında çıkmış bir arya albümüne rastladım.
Albümün adı “From The Heart”.
Harika bir albüm...
Benim “Arta Kalan Zamanda” albümlerimi sevenlerin çok seveceği yorumlar var.
Özellikle şunları tavsiye ederim:
Flower Duet (From Lakme): Kiri Te Kanawa ile birlikte.
Nessun Dorma (From Turandot)
L’Amore Sei Tu (I Will Always Love You)
Canto Della Terre
Cinema Paradiso
60 YIL SONRA
BU TUHAF ADAM SAYESİNDE HARİKA BİR COVER DİNLEDİM
FOTOĞRAFINI gördüğünüz bu tuhaf adamın adı Phil Spector...
Size bir sonraki yazıda onun kim olduğunu anlatacağım.
Önceki gece onun hayatını anlatan bir film izledim.
Adı “Phil Spector”...
Al Pacino ve Helen Mirren oynuyor...
Filmin bitiş jeneriğinde 1960’lı yıllardan beri dinlediğim “Spanish Harlem” şarkısının bir cover’ı var.
Rebecca Pidgeon söylüyor.
2001 yılında çıkmış Raven adlı albümünde söylemiş.
Harika bir cover...
Bu şarkı 1961 yılında Ben E. King tarafından söylenmişti.
Rahmetli Ahmet Ertegün’ün Atlantic şirketinin çıkardığı efsane bir şarkıdır.
Ama ben onu Mamas and Papas’ın 1966 yılındaki yorumları ile dinlemiş ve çok sevmiştim... Dün bütün gün dinledim...
O EFSANE ŞARKIYI YAZAN ADAM ŞİMDİ KONUŞAMIYOR
Bu tuhaf Phil Spector’un kim olduğunu da şöyle anlatayım size...
1939 doğumlu eski bir müzisyen...
Sonra ABD’nin en genç yaşta plak şirketi sahibi olmuş ismi.
1960’lı yıllarda The Ronnets, Crystals, Ike and Tina Turner gibi grupları parlatmış.
Beatles’ın efsane Let It Be albümünün yapımcısı....
Rigtheous Brothers ikilisinin efsane şarkısı “You’ve Lost That Lovin Feeling”i yazan ve yapımcılığını yapan iki kişiden biri.
Beatles’ın “The Long and Winding Road” şarkısının yapımcısı... Leonard Cohen ve başka birçok dev sanatçı ile çalışmış bir müzik dâhisi...
2003 yılında dönemin kadın oyuncularından Lana Clarkson’u öldürmekle suçlandı.
Dava 2009 yılına kadar sürdü ve 19 yıl hapse mahkûm oldu.
Şu an cezaevinde ve konuşma yeteneğini tamamen yitirmiş durumda...
BANA LOGOMU DEĞİŞTİRTEN KÖŞE YAZISINDAKİ KADIN
Geçen pazar günü Hürriyet’te şahane bir yazı vardı.
Fatih Çekirge yazmış...
Türkiye’nin ilk kadın yat yarış kaptanı Necla Öney 90 yaşında denizde geçirdiği kalp krizi sonucu ölmüş.
Necla Öney’i tanımıyordum, meğer çok çok iyi tanıyormuşum.
Çünkü Fecri Ebcioğlu’nun hepimizin hayatına hiç çıkmayacak bir nakarat olarak giren şarkısı “Bak bir varmış bir yokmuş eski günlerde/ Güzel bir kız yaşarmış Boğaziçi’nde” şarkısında geçen kızmış... Fecri Ebcioğlu bu şarkıyı onun için yazmış.
Nesillerden nesillere geçen bir nakaratın kahramanı yani...
*
Fatih Çekirge bu yazıyı bir Twitter mesajından görüp araştırmış ve bu hikâye çıkmış. Harika yazmış... Vaktiniz varsa bulun okuyun.
Bu yazıyı okuyunca köşedeki logomu değiştirmeye karar verdim.
KÖŞE YAZARLARI HABİL’LE KABİL HALİNE GELDİYSE
BiLDİĞİMİZ bu köşe yazarlığı artık bitti... Bu yazıyı okuyunca anladım ki, artık yepyeni nesil yazarlığa geçmek gerekiyor...
En büyük kaynağımız artık cep telefonu...
Oradan aldığımız şeyler, onunla çektiğimiz fotoğraflar ve o gözle bakılan bir dünya...
O nedenle bugünden itibaren yenil nesil bir logoyla karşınıza çıkacağım.
Siyasetin birbirine yapışmış iki parantez işaretinin içine sıkıştığı bu dönemde, daha yaratıcı, daha eğlendirici, daha hikâye anlatıcı, daha farklı olmalıyız. Siyaseti de birbirinin Habil’le Kabil’i haline gelmiş yanlış siyamlı ikizler ıstırabından kurtarmanın tek yolu bu.
Paylaş