Paylaş
Dünyanın en ünlü kadın sanatçılarından biri olan Barbra Streisand’ın söylediği bir şarkının video klibi...
Videonun adı şöyle:
“Bana yalan söyleme”...
Streisand’ın Trump’a karşı yaptığı şarkının en temel cümlesi şu:
“Hepimiz kaybederken sen nasıl kazanırsın...”
Galiba korona sonrası dünyasında belki bütün ülkelerin ortak mottolarından biri olacak.
*
Bunca açlık, eşitsizlik, adaletsizlik, vicdansızlık...
Tahrip olmuş, yağmalanmış bunca yeryüzü...
Koronanın hepimizin gözüne soktuğu bunca sağlık sorunu...
Kutup ayılarının avaz avaz haykırdığı bunca küresel ısınma tehdidi...
Demokrasilerin kapısında bekleyen bunca felaket varken...
Kim hangi seçimden galip çıkmış sayılabilir ki...
*
Streisand şarkısında Trump’a soruyor:
“Nasıl rahat uyuyabilirsin
Dünya yanarken...”
*
Aslında bu sorular sadece Trump’a mı...
Sağcısıyla, solcusuyla, milliyetçisiyle, muhafazakârıyla, liberaliyle herkese sorulan, sorulması gereken sorular değil mi...
*
Koronadan sonra dünyanın nereye gideceği konusunda hiçbir fikrim yok...
Çok karamsarı da var, çok iyimseri de...
Ama şu soru aklımdan hiç çıkmıyor, çıkmayacak...
“Hangimiz, kim nasıl kazanır, şu gökyüzünün altında herkes, hepimiz el ele kaybederken...”
CUMHURBAŞKANI’NIN TRUMP’A MEKTUBUNU NEDEN SEVDİM
BİR: Çok gerçekçi, ilişkileri karşılıklı menfaat ve gerçekçiliğe dayandıran bir mektup.
İKİ: Türkiye’de korona öncesinde fanatik bir grup tarafından körüklenen Batı ve ABD düşmanlığının yarattığı hasarı düzeltecek bir içeriğe sahip.
ÜÇ: Üslup olarak çok seviyeli, dostane, samimi...
DÖRT: Korona sonrasında “reformlar yapılması gerektiğini” söylemesi bakımından da umut verici.
BU APTAL VİRÜS KOSKOCA YOŞ’UMUZU ÇÖKERTTİ Mİ
DÜN saban uyandığımda telefonumda Osman Müftüoğlu’nun şu notu vardı:
“Beni ara, şu ‘yeni orta yaş’ konusunu konuşalım...”
Ben bu “65 Plus”ın eve kapatılışı ile “yeni orta yaş teorisi”nin çöktüğünü söylüyorum.
Hoca “Tam aksine kuvvetlendi” dedi ve şunu söyledi:
“Biz hiçbir zaman yaş almıyoruz demedik. Söylediğimiz şu: Biz yaşlı değiliz...”
*
Hoca’ya göre korona sonrası dünyasında sağlıklı yaş almak.
Diyor ki, “Korona sırasında şunu gördük: Yaşlılar ölmedi, başka ciddi rahatsızlıkları olan yaşlılar öldü. Tam aksine korona bizi sağlık konusunda çok daha hassas ve bilinçli hale getirdi. Kısaca sağlık bilinci yüksek bir döneme giriyoruz ve bu da bizi daha uzun yaşatacak yolun kapısını açıyor. Anlayacağın, YOŞ (yeni orta yaş) bugün, iki ay öncesine göre çok daha geçerli ve gerçekçi bir kavram.”
50 YAŞ ÜSTÜNÜN İDEAL KİLOSU NE OLMALI
HAZIR Osman Hoca’yı bulmuşken sordum.
Hocam boyum 1.81...
Şu an kilom 79.
Benim ideal kilom kaçtır?
“50 yaşından sonra ideal kilo kavramının hiç anlamı kalmaz. O yaştan sonra ‘İdeal kilo aralığı’ kavramı gelir.”
Peki o ideal aralık nedir?
“Orada da iki anlayış söz konusu. Birincisi ‘Tolere edilebilir aralık’, öteki ise ‘Sıkılaştırılmış ideal aralık’...”
*
Benim boyum ve kilom üzerinden bir örnek verir misiniz?
“Mesela senin boyun 1.81. Senin için tolere edilebilir aralık 75-80 kilo. Sıkılaştırılmış ideal aralık ise 77-82...”
Peki buna nasıl karar vereceğiz?
“Bu senin fiziken ve ruhen kendinle yapacağın anlaşma ile belirlenir. Sen geçmişten beri bana hep kendini 78 kiloda çok iyi hissettiğini söylüyorsun. Senin için ideal kilo o. O nedenle şimdi 79’dasın ve vozurdanıp duruyorsun. Çünkü ruhen ve fiziken kendini iyi hissettiğin, kendine yakıştırdığın kilo demek ki o.”
GÜNÜN SÖZÜ
YA BU KORONA BENİ BAKLAVAYA GÖMECEK YA BEN ONU BAKLAVAYA
MUSTAFA Sandal önceki gün Instagram hesabına fit mi fit bir fotoğrafını koydu.
Eski bir fotoğrafıymış.
Ama diyor ki, “Şimdi spor yapıyorum, yeni halimin fotoğrafını da sonradan koyacağım”.
Dün arayıp, “Bak takipçisi olacağım” dedim.
“Özellikle karın bölgesine yoğunlaştım. Kafaya taktım, orada 6 pack’i fena çıkaracağım” dedi...
Ve en iddialı sözü de şu:
“Ya bu karantina beni baklavaya gömecek ya da ben onu...”
Takip edip hesap soracağım...
PROGRAM
HAFTADA 7 gün egzersiz programı şuymuş:
Günde 6 km koşma.
5 ve 10 kilo ağırlıkla kardiyo.
TELEVİZYONUN YENİ KEŞFİ: ‘ARIZA’ KADININ YÜKSELİŞİ
İKİ ayrı dizi...
Biri Amerikan...
“Love”...
Öteki İtalyan...
“My Brilliant Friend”...
İkisinin de kadın kahramanları tam birer “arıza kadın”...
Neredeyse bipolarlar...
Günü gününe değil, saati saatine, dakikası dakikasına uymuyor.
Erkeklerine, “Ya uyarsın ya uyarsın”dan başka yaşama şansı bırakmıyorlar.
Ama ikisine de kızamıyorsun... Çünkü ikisi de dürüst... İkisi de biraz kaçık ama solcu...
İkisi de biatı reddeden itirazcılar...
İkisi de başına buyruk...
Öyle sanıyorum ki, korona sonrası bu kadını sahnede çok göreceğiz.
BU BAKIŞ NE
KISKANÇLIK MI YOKSA VAZGEÇİLMEZLİK Mİ
BİRİNCİ sezonunu çok sevdiğim bir İtalyan dizisinin ikinci sezonu da başladı.
Elena Ferrante’nin Türkçeye de çevrilen bestseller’ı “My Brilliant Friend” (Benim Olağanüstü Akıllı Arkadaşım) dizisinin ikinci bölümü de harika...
Dizi, 1950’li yıllarda iki kız çocuğunun, Napoli’nin yoksul bir kenar mahallesinde ilkokulda başlayıp devam eden arkadaşlığını anlatıyor.
İki arkadaş, hem birbirlerini kıskanıyor, zaman zaman da küsüyorlar... Ama aynı zamanda birbirleri için vazgeçilmezler...
O yılların Napoli’si, o yılların Türkiye’sinin aynısı...
Evlerde buzdolabı yok, televizyon yok... Özellikle anneler kız çocuklarını okula göndermek konusunda istekli değil.
Toplumdaki eşitsizliğin mahalledeki sembolü köşedeki “zengin” bakkalın oğlunun kızlara muamelesi...
Olağanüstü bir dizi...
Seyrederken İzmir’deki mahallem Kahramanlar gözümün önünden gitmiyor.
Paylaş