Paylaş
Yani seçimden AKP’nin birinci parti olarak çıktığı iller haritası. Güneydoğu’yu, Trakya’yı, Ege ve Akdeniz sahillerinde bazı bölgeleri çıkardığınız zaman sapsarı bir AKP haritası ortada beliriyor. Bu harita, ‘Türkiye’yi yöneten partinin’ haritası...Sonuna kadar da meşru bir harita...
* * *
Ama gelin bir harita daha yapalım.AKP’nin yüzde 50’den çok aldığı illerle, yüzde 50’den daha az aldığı illeri işaretleyelim...Oldukça farklı bir harita ortaya çıkıyor.Üstelik, Türkiye’de nüfusu en yoğun, eğitimin en yüksek, ekonomik faaliyetin en gelişmiş ve vergi yükünü en çok taşıyan iller yüzde 50’nin altında kalıyor. Bu da Türkiye’de siyasetin sosyolojik ve sayısal haritası.
* * *
Şimdi bu haritayı karşımıza koyup hayal kuralım.Dünyada, bir tek insanın oyunu bile harcamayacak, gerçekten temsili bir ideal demokrasi olabilseydi...Yani her parti, aldığı oy kadar temsil edilebilseydi, AKP’nin Meclis’teki sandalye sayısı 270 ile 273 arasında olacaktı...
* * *
Ama dünyada böyle bir sistem yok...Çoğu ülkenin seçim sistemi, istikrar için birinci çıkan partilere avantaj sağlamak üzere hazırlanıyor.Bu da doğru bir düşünce...
* * *
Öyleyse, ‘İstikrar’ dediğimiz şeyin ne olduğunu hep birlikte düşünmeliyiz.AKP’nin yüzde 49.5 oy ile 317 sandalye çıkarmasını ben olumlu buluyorum.Ama bu, yüzde 50.5’in yok sayılması pahasına olmamalı...O yüzden seçim düş kırıklığını yaşayan insanlara bu sayısal güçlerini de hatırlatmak isterdim. Ülkemiz siyasetinin sayısal gerçeği şudur:m Her 2 kişiden biri AKP’ye oy verdi.m Ama her 4 kişiden biri de CHP’yi tercih etti.m Her 4 kişiden biri MHP’yi, biri de HDP’yi tercih etti.En ideal demokrasi olsaydı, Parlamento’daki temsil de, RTÜK gibi özerk olması gereken kuruluşlarda da temsil böyle olmalıydı.
* * *
Hepimiz biliyoruz ki, bu ideal model, siyasi istikrarı sağlamada zorluk çıkarır.Çıkarır ama, Parlamento’daki temsilin arkasındaki bu sayısal gerçeği de hayatımızdan silemeyiz ve silmemeliyiz.Diyeceğim, bu vatan hepimizin...Bunu bizler de bilmeli, ona göre yaşamalıyız...
* * *
Ve en önemli noktaya geliyorum. Eğer bu dönemde AKP de öteki yüzde 50’yi kucaklayacak merkez bir anlayışa gelirse bunun anlamı şu olacaktır: Her 4 Türk’ten 3’ü Türkiye’nin merkez partiler tarafından yönetilmesini istiyor.
Bunu kimse söylemez, aman benden de duymuş olmayın
BENDEN söylemesi...Türkiye en yetkili ağızlarından, “Esad’la çözüm olmaz” diye haykırıyor ama dış dünyada hava pek öyle değil.Esad’ı devirme konusunda Türkiye ile şampiyonluğu yürüten Fransa, bizzat Cumhurbaşkanı’nın ağzından, Esad’ın artık bir numaralı hedefleri olmadığını açıkladı.Gözümüzün önünde bir ABD-Rusya-Fransa koalisyonu kuruldu.Diyeceğim, o tarafta, ‘Yeni gerçekçilik’ hâkim oldu.Aslına bakarsanız, Türkiye’nin de politikası 180 derece değişti, ama içe yönelik söylem aynı kaldı.
Ot gibi iki söz
“Halkımın bana inançtan ziyade korkudan ötürü sadık olmasını isterim. İnançlar değişir ama korku kalır.” STALİNm “Aklın bittiği ve sustuğu yerde son karar şiddete aittir.” HİTLER
Saddam ve Kaddafi gitti ne oldu? Esad giderse ne olur
ESKİ yazarların çok sevdiği deyimle, ‘bu satırların yazarı’, Saddam’a karşı yapılan birinci ve ikinci Körfez hareketlerini gönülden destekleyen bir gazeteciydi. Ama o gözler şunu gördü:m Saddam gitti, Irak paramparça oldu...m Kaddafi gitti, Lib-ya şu an paramparça. Çok yakında dünyanın başındaki en büyük felaketlerden biri haline gelecek.m Mübarek gitti, Mısır’ın durumu ortada.Peki Esad giderse ne olur?Daha adam ülkenin tamamında otoritesini kaybedince neler oldu, gördük... Tamamen giderse, akıbeti Irak’tan hiç farklı olmayacak.
Fransızlar da milli marşlarını bizden güzel söyleyemiyor
TAMAM, anlıyorum. Bizim milli marşımızı söylemek zor.Heceler kötü yerlerde kesiliyor, beste zor.O nedenle arkada kayıtlı bir müzik olmadığı zaman İstiklal Marşımızı çok kötü söylüyoruz. Hatta söyleyemiyoruz.Önceki akşam televizyonda, aralarında Cumhurbaşkanı Hollande’ın da bulunduğu bir kalabalığı Fransa milli marşını söylerken seyrettim.Vallahi onlar da bizden daha iyi söyleyemiyor...
Babasının kararlılığını annesinin çizgilerini almış
PARİS’ten gelirken Grazia dergisini aldım.Derginin “Haftanın haberi” bölümünde Sümeyye Erdoğan’ı anlatıyorlar.Tanıtımda, ‘Annesinin çizgilerini, babasının kararlılığını almış” deniyor.Kendisiyle yapılan mülakatta söylediği sözler dikkatimi çekti:“İslam’da kadının çalışması konusunda engelleyici bir şey yok. Kadınlar özgürdür ve seçme hakkına sahiptir. Babalarının veya eşlerinin iznini almak zorunda değillerdir.”Sümeyye Erdoğan öyle pek mülakat veren bir insan değil.Dergi bu işi nasıl başarmış diye merak edenlere söyleyeyim.Grazia dergisi bu sözleri, Sümeyye Erdoğan’ın Betül Soysal Bozdoğan’a “Yeni Türkiye’nin Kadınları” çalışması için verdiği mülakattan almış.
Kadın ‘Zehir Tugayı’ndan bir kişi hayatta kalmış
OT dergisinin son sayısında çok ilginç bir makale okudum.Hitler’in zehirlenmesini önlemek için 15 genç kadından oluşan bir ‘Zehir Tugayı’ kurulmuş.Aralarından, sadece Margot Wölk adlı bir kadın hayatta kalmış.2012’de yapılan bir mülakatta şunları söylemiş:“Bazı kadınlar yemekleri tatmadan önce ağlıyorlardı; yemeklerin gerçekten zehirli olduğundan ve öleceklerinden korkuyorlardı. Bir saat beklememiz gerekiyordu. Sonra da kurtulduğumuz için sevinçten hüngür hüngür ağlıyorduk.”
Paylaş