Hayırlı bir provokasyon

ÜÇ provokatif soruyla başlayacağım.

Haberin Devamı

Aysun Kayacı haklı mıydı?

Yani onun oyu ile, “dağdaki çobanın” oyu gerçekten bir değil mi?

Demokrasi gerçekten “en iyi” yönetim biçimi midir?

Nazizm demokratik bir hareket miydi?

Nasıl sorular ama...

* * *

Elinde mitralyöz, tetikte bekleyen arkadaşlar, hemen ateş etmeyin.

Soruların müellifi ben değilim...

Türkiye’nin önde gelen 4 bağımsız aydını bu ay yukarıdaki soruları tartışıyor.

Öyle sıradan entelektüeller de değil. Bana göre dördü de, herhangi bir cemaate sığmayan, “bağımsız” düşünce yapısına sahip, bu bağımsızlıklarını yıllar boyunca kanıtlamış insanlar.

Tartıştıkları platform, “Yeni” Dergisi’nin bahar sayısı.

Yuvarlak masa etrafında bir araya gelmişler.

Tartışma konularının başlığı ise şöyle:


“Demokrasi çıkmazda mı...”

Tartışanlar da şunlar:

Enis Batur, Oruç Aruoba, Soli Özel ve İsmail Ertürk...

Bugün yine “tembellik” edeceğim.

Tartışmaya “Fransız” kalıp, sadece söylenenleri aktaracağım.

Buyurun, ilginç ve provokatif bir demokrasi tartışmasına.

* * *

Haberin Devamı

SOLİ ÖZEL: Hobsbawm, ‘Aşırılıklar Çağı’nın sonunda diyor ki, (Bugünün) kitlesi örgütsüz, hedefsiz, ideolojisiz bir kitledir. Dolayısıyla her yana kayabilir. Bu yüzden de buradan demokrasi çıkmaz. Tabii ki, Hobsbawm bunu derken haklı çıktı. Bunun Sarkozy örneği var. Erdoğan örneği var. Berlusconi örneği var, Putin örneği var, Chavez örneği var.

ORUÇ ARUOBA: Çünkü -bir dipnot sana- Nazizm demokratik bir hareketti.

ENİS BATUR: Elbette. Tam da onu söyledim zaten. İtalya, Almanya derken Hitler’in yaptığı Weimar Cumhuriyeti’ne karşı halk hareketi olarak niteleniyordu... Bir mankenimiz benim verdiğim oyla çobanınki bir olur mu dedi, tabii bütün demokrasi şampiyonları kızın üzerine yürüyüp hallettiler. Bu yurttaş tanımına, insan tanımına, insan hakları tanımına uymuyor orası doğru, ama demokrasinin kendi içindeki zaafları böyle bir düşünceyi neredeyse doğrulayabilir birtakım unsurlar da yaratıyor.

ENİS BATUR: Eşit oy sorusu başka türlü sorulabilir: Yurttaşlık bilinci gelişkin, bireyleşme sürecini hakkıyla kat etme olanaklarına ve yetisine sahip olmuş bir kişi ile bütün bu nosyonlardan bihaber, yalnızca bir büyüğü dedi diye veya aidiyet bağlantıları nedeniyle...

ORUÇ ARUOBA: Yahut birileri kömür ve buzdolabı verdi diye.

ENİS BATUR: Bu iki tarafı eşit görebileceğimizi de kimse bana anlatmasın.

ENİS BATUR: Mesela İran’da da seçim yapılıyor. Ona demokrasi diyemeyeceğimize göre, demek ki seçim demokrasinin tek ölçütü değil.

ENİS BATUR: Ancak darbe rejimlerinde görülecek bir durum oluşturuldu. Artık dalga geçer hale geldik.

ENİS BATUR: Ben 60 yaşıma kadar enayice demokrasiye inanarak geldim. Öyle sanıyorum ki, bu enayilikten vazgeçeceğim.

SOLİ ÖZEL: Söylediğiniz kavramsal olarak demokrasiye karşı olmak değil, Türkiye’de almış olduğu hale karşı olmak.

ENİS BATUR: Bu ülkede alıştık. Nasıl olsa demokrasi gene de kendi içinde çözümlerini üretme bakımından en iyi yönetim biçimidir demeye alıştık. Biz artık bunun doğruluğunu tartışacak bir yaşa geldik. Belki de yerine daha iyi bir seçenek bulmak için düşünmeye başlamanın zamanı geldi.

* * *

Küçük bir uyarı yapmalıyım.

Bu sözleri, 45 sayfalık bir söyleşinin aralarından çekip aldım. Bu da, bazı nüansları atladığım anlamına geliyor.

Tam bir fikir sahibi olmak için metnin tamamını okumak gerekir.

Şunu ise rahatlıkla söyleyebilirim.

Yaşadığımız günlerde olup bitene itirazı olan, düşüncesini biat kültürü ve taassubundan kurtarmış, ulusalcı ile liberal sıfatları arasına sıkışıp kalmayı reddetmiş insanların zevkle okuyacağı bir söyleşi olmuş.

Demokrasiyi, kendi tarif ettiği ilkel bir “milli irade” ve basit oy çokluğundan ibaret görmeyen insanlar, bence 21’inci yüzyılın en önemli tartışmasını başlatıyor.

Bu, aynı zamanda “despotluğu”, “tek kişi rejimlerini” de sorgulayacak yeni gelişmelerin habercisidir.

(*) Yeni: Üç aylık kültür dergisi; Bahar sayısı, 2011

Yazarın Tüm Yazıları