Ertuğrul Özkök: Hayali bir ölüm ilanı

Ertuğrul ÖZKÖK
Haberin Devamı

Onu şimdi nostalji adı altında eski filmleri gösteren kanallarda yeniden seyrediyoruz. Bembeyaz saçları, aynı beyazlıkta pos bıyıkları, sevecen bakışları ile sanki hepimizin babası.

Oysa o sadece, filmin güzel ve áşık genç kızının babasıdır.

Biricik kızı, babasının fabrikasında çalışan genç bir işçiye áşıktır.

Babası bundan pek haz etmez.

Beyaz kaşları çatılır.

Ama en çatık kaşlar bile, güzel kızını kıramayan ifadeye yenik düşer.

* * *

Tarif ettiğim kişiyi herhalde çıkardınız.

Daha doğrusu, benim yaşımdakiler mutlaka çıkarmıştır.

Rahmetli Hulusi Kentmen'i anlatmaya çalışıyorum.

O istemese de, kızsa da, karşı çıksa da sonunda kazanan hep kızının o müthiş aşkı olur.

Kazanan hep kızıdır.

Kızına olan sevgisi, patronluk iktidarının, babaerkil duygularının hep üstüne çıkar.

Hulusi Kentmen yıllar boyunca bizi hiç aldatmadı.

Şaşırtmadı.

Hayretler içinde bırakmadı.

Karşımıza hep aynı düzgün kıyafeti, aynı taranmış beyaz saçları, aynı sevecenliği ve aynı insan portresi ile çıktı.

Hepimizin zor anlarının babası oldu.

Karşımıza iyi kalpli işadamı olarak çıkmadığı zaman, mahallemizin köşesindeki karakolun yine iyi kalpli komiseri olarak çıktı.

Yüz aynı yüzdü.

Değişen sadece üniformaydı.

Göbeğinin hafif üstündeki palaskası ve hiçbir zaman buruşmayan polis üniformasıyla o yine aynı yardımsever babaydı.

Bazen karakola düşen genç kızla oğlanı azarlardı.

Ama o azarlamalar hiçbir zaman hoyrat olmazdı.

Ders alırdık, ama gocunmazdık.

Çünkü Hulusi Baba, bizim iyiliğimizi isterdi.

* * *

Tıpkı Nubar Terziyan gibi.

O da ailemizin doktoruydu.

Umutsuz veremli genç kızların başucundaki melekti.

Onu hiçbir zaman bir hastadan para alırken görmedik.

Onu hiçbir zaman kalpsiz bir doktor olarak da görmedik.

* * *

Kan tüküren güzel kızın başucunda en az bizim kadar üzülen, hüzünlü bir doktor amcaydı.

Hastaya arkasını dönüp, sahnenin ön planına doğru yürürken, onun gözlerindeki iki damla gözyaşını mutlaka fark ederdik.

Bizimle birlikte o da ağlardı.

Türk sineması, iyi ve kötü insan klişeleri sinemasıdır.

Ama iyisi de kötüsü de, ailemizin üyeleridir.

Yıllar boyunca açık hava sinemalarında onlarla akraba olmuşuzdur.

Her mesleğin kafamızda mutlaka iyi bir aktörü vardır.

Tıpkı rahmetli Laz Bakkal Amkca gibi.

Hulusi Kentmen öldüğü gün aklımdan şöyle bir şey geçmişti:

Acaba TÜSİAD, gazetelere tam sayfa ölüm ilanı verse ve aynen şunu yazsaydı nasıl olurdu:

‘‘Bütün hayatı boyunca oynadığı filmlerde Türk işadamını hep iyi, babacan, iyiliksever ve dürüst olarak tanıtan değerli sanatçı Hulusi Kentmen aramızdan ayrılmıştır.

Kendisine Allah'tan rahmet, Türk milletine başsağlığı dileriz.’’

Evet, TÜSİAD böyle bir ilan yayınlasaydı acaba nasıl olurdu?

Aynı şekilde İçişleri Bakanlığı bir vefat ilanı verseydi.

O da, oynadığı filmlerde Türk polisini, mahalle karakol komiserlerini hep güler yüzlü, yardımsever insan olarak temsil ettiğini belirtip, başsağlığı dileseydi...

Ne bileyim Türk Tabipler Birliği, bütün hayatı boyunca Türk doktorlarını güzel ve iyi insanlar olarak oynayan Nubar Terziyan için aynı şeyi yapsaydı...

Acaba nasıl olurdu?

Acaba hepimizi çok duygulandırmaz mıydı?

* * *

Düşünüyorum, hangi ölçü birimi, hangi metrik sistem, Hulusi Kentmen'in yaptığı bu hizmeti ölçebilir?

Hangi halkla ilişkiler şirketi, bir meslek tipini bu kadar sempatik, bu kadar ‘‘Baba’’ bir imaj haline getirebilir?

Böylesine insanlar için bir vefat ilanı güzel olmaz mıydı?



Yazarın Tüm Yazıları