Paylaş
“Günah çıkarmak ister misiniz?”
İtiraf edeyim, Katolikleri biliyordum ama, Ortodokslarda da günah çıkarma pratiğinin olduğunu bilmiyordum.
Ali Esad “Evet” diyerek üzerine atlıyor.
Bense biraz çekingenim.
Günahlarımı biliyorum da, çıkarılabileceğine pek inanamıyorum.
Peder Gabriel, “Tamam o zaman görevli papazı getireceğim” diyor.
Biraz sonra orta yaşı biraz geçmiş bir papazla geliyor ve aramızda çok ilginç bir konuşma başlıyor.
***
Papazın ilk sorusu “Vaftiz oldunuz mu” oluyor.
Herhalde Müslüman olduğumuz söylemediler diye düşünüyorum.
Olmadığımızı söyleyince ikinci soru geliyor:
“Hazreti İsa’yı tanıyor ve kabul ediyor musunuz?”
Tabii ki... Bir Müslüman olarak Hazreti İsa’yı biz de peygamber kabul ediyoruz...
İkinci sorudan kastettiği şeyin o olmadığını anlıyoruz.
“Hazreti İsa’yı Allah olarak kabul ediyor musunuz?”
Tabii ki, Hıristiyanlığın “baba, oğul, kutsal ruh” birlikteliğini anlatmak istiyor.
“Tanrı” kavramı bu üçlü tarafından temsil ediliyor.
Bizim için karışık bir durum... Bir Müslüman için peygamber peygamberdir, Allah ise Allah...
Netice..
Günah çıkaramıyoruz..
Yani günahlarımız bize kalıyor...
Bu durumdan çok şikâyetçi değilim. Neticede, en güzel günahlarım da bana kalıyor...
Kara sakallı papazlar kötü mü
HER Türk’ün kafasında bir “Rum papazı” imajı vadır.
Aynaroz’a girerken kafamızda, çocukluğumuzdan beri yerleştirilmiş bir papaz tipi vardı.
Gerçi son yıllarda Fener Patriği Bartholomeos bu imajı kırdı ama yine de çoğumuzun kafasında bir Makarios fotoğrafı durur.
Dürüst olmam gerekirse, ilk izlenimim iyi değildi. Kapkara giyinmiş insanlar, yorgun ve sert bakışlar, göğüs hizasına kadar inmiş sakallarıyla Ortodoks papaz ve keşişler, Amerikan filmlerinde gördüğümüz Katolik ve Protestan rahiplerden çok farklıydı.
Önce şunu fark ettim. Ortodoks papaz ve keşişler öteki Hıristiyan rahiplere göre daha içlerine kapanık insanlar.
Bunda manastır hayatının ve keşişlik ruhunun da etkisi olmalı.
Ancak sizi tanıdıkça, samimiyeti ve yakınlığı keşfedince gerçek kişilikleri ortaya çıkıyor.
Üç gün boyunca, Türk ve Müslüman olduğumuz için hiçbir ima veya uzak davranışa tanık olmadık.
Tam aksine sanki başka ülkelerden gelen misafirlere göre daha sıcak bile davrandıklarını söyleyebilirim. Bize hiçbir şekilde Osmanlı egemenliğini, papazlara yapılanları hatırlatmadılar. Her konuda çok açık ve yardımcı davrandılar.
Mezarlıkta kafatası odası
AYA Dionysiu manastırının duvarının hemen bitişiğinde çok güzel bir bahçe ve içinde küçük bir mezarlık var.
Aşağıdaki denize ve manastırın ana binalarına bakıyor.
Akşamları yemekten sonra hava hâlâ çok aydınlık olduğu için Ali Esad’la oraya gidiyor ve bir saat kadar oturuyoruz.
Bahçede yan yana 6 mezar var. Her birinin başucuna birbirinin aynı demirden yapılmış haçlar dikilmiş.
Manastırda ölen keşişler buraya gömülüyormuş.
Son mezar, geçen yıl ölen Kıbrıslı bir keşişe aitmiş.
Bahçenin duvarına bitişik küçük bir oda dikkatimizi çekiyor.
Odanın içinde üst üste dizilmiş kafatasları duruyor. Her birinin üzerinde isimler yazılı.
Gezdiğimiz öteki manastırlarda da, geçmişte ölen keşişlerin kafatasları ve kemiklerinin saklandığı odaları gördük. Bu yarımadada ölümün manası çok farklı. Sanki hayatın doğal bir parçası gibi duruyor...
‘Kibir’ ‘merhamet’
ÜÇ gün boyunca katıldığımız bütün ayinlerde iki kelime dikkatimizi çekiyor.
Peder Gabriel, bunların “kibir” ve “merhamet” kelimeleri olduğunu söylüyor.
Butan gezimde, Budizm’e göre en büyük iki günahın “kibir” ve “yalan” olduğunu öğrenmiştim. En önemli insanlık duygusunun ise “merhamet”...
Farkında mısınız, bu iki kavram son zamanlarda Türkiye’de de ne kadar çok telaffuz ediliyor.
MERAK EDENE
Haç çıkardım mı, papaz elbisesi giydim mi, ikonaları öptüm mü
DAHA izlenimlerimi yazmaya başlamadan, yaptığım her işte açık arayan yeminli düşmanlarımın en merak ettiği soruların cevaplarını da bütün açıklığımla vereceğim.
Katıldığım ayinlerde haç çıkardım mı?
Hayır hiç haç çıkarmadım, elimle istavroz işareti yapmadım.
Kilisede hiç ikona öptüm mü, yüzümü sürdüm mü?
Meryem Ana ve aziz ikonalarına ve ne yüzümü sürdüm ne de öptüm. Sadece bir defa İsa ikonasını öptüm.
Papaz veya keşiş elbisesi giydim mi?
Mekke’de tavaf sırasında ihrama bürünmedim. Butan’da keşişlerin kullandığı şalı üstüme sardım.
Aynaroz’da papaz veya keşiş elbisesi giymedim.
Kilisede ayinlere katılıp dua ettim mi?
Gece saat 03.00’te başlayan ayinlere bir kere katıldım.
Sabah 08.00’de, akşamüzeri 17.00’de başlayan ayinlerin hepsine katıldım.
Okunan duaları dinledim.
Kendim de bol bol dua ettim.
Allah’a şükranımı dile getirdim.
Nefret, öfke, kibir ve adaletsizliği ülkemizin üzerinden çekmesini diledim.
Pazartesi orucunu tuttum mu?
Hayır tutmadım. Sadece o gün şarap içmedim.
Peki Hıristiyan mı oldun?
Mekke’ye gittim, dini bütün olup dönmedim.
Butan’a gittim Budist olmadım.
Aynaroz’a gittim, Hıristiyan olmadım.
Müslüman olarak döndüm.
Ve hepsinden de, “iyi ve medeni bir Müslüman” olarak döndüm.
‘Allahu Ekber’i daha iyi anladım
SALI sabahı, valizlerimizi aşağı indirirken Peder Gabriel geliyor.
Sabah 10.00’da başlayacak kahvaltıya katılamayacağımız için bize yolluk hazırlamış.
İki somun siyah ekmek, küçük kavanozlarda zeytin ve küçük bir kalıp beyazpeynir. Sıcak bir şekilde birbirimize sarılıyoruz.
Geldiğimiz günden beri hiç değişmeyen yüz ifadesine sanki küçük bir hüzün konmuş gibi geliyor...
Bindiğimiz küçük tekne iskeleden ayrılırken yukarıdaki Dionysiu manastırına bakıyorum.
Dionysiu bana, günde beş defa dinlediğim “Allahu Ekber” nidasının manasını bir kere daha öğretti.
Allah tektir, uludur ve ondan büyüğü yoktur...
Tekne, arkasında köpükten bir iz bırakarak uzaklaşırken, buradaki son duamı yapıyorum: “Allah’ım, kini, nefreti, şiddeti, kibri, yalanı, öfkeyi ülkemizin üzerinden al. Merhameti hâkim kıl...”
SON
TEŞEKKÜR
Yıllardır arzuladığım ve merak ettiğim Aynaroz’a gitmemiz için bize gerekli izni sağlayan Fener Ortodoks Patriği Bartholomeos Hazretlerine...
Orada kaldığımız sürede bize her türlü dostluğu gösteren, yemeğini bizimle paylaşan ve en gizli odalarını bile bize açan başta Dionysiu Başrahibi olmak üzere bütün papaz ve keşişlere, özellikle de Peder Nikolas ile Peder Gabriel’e çok teşekkür ederim.
Paylaş