Gülhane çocukları ayaklanması

YILLARDIR kendi kendime bir Türk Dallaras'ı ararım.Yorgo Dallaras'ı Rumca dinlerken, içimdeki tercüman o anlamadığım sözleri Türkçe'ye çevirmeye çalışır.

Bir türlü beceremez.

Dallaras keyfi hep eksik kalır.

İşte o yüzden hep kendime bir Türk Dallaras'ı ararım.

Geçen hafta buldum.

O kişi Müslüm Gürses.

* * *

Yıllar önce bir gece yarısı Kral TV'de onu ‘‘Haydar Haydar’’ı söylerken dinlemiştim.

Klipte sadece bir sandalye ve o vardı.

Oturduğu yerde ‘‘Haydar Haydar’’ı söylüyordu.

Kendi başına, yapayalnız ve hüzünlü.

Bu şarkı ancak bu kadar söylenir demiştim. Sonra kimbilir kaç defa yeniden yeniden dinlemiştim.

Şimdi ‘‘Neredesin Firuze’’ filminin CD'sinde aynı şeyi yapıyorum.

Fazla inip çıkmayan, kendini zorlamayan, beni yormayan, monoton mu monoton bir ses.

Sesiyle düet yapan aynı monoton yüz.

Hiç oynamayan, sanki kendini ele vermekten korkan bir yüz ifadesi.

Ve bütün şarkı boyunca hiç bitmeyen o tekrar:

‘‘Sen olmasan.’’

Daha doğrusu ‘‘Sen olmasanın halleri’’.

Mesela şöyle:

‘‘Bu sabah sensiz uyandım

Sensiz olmaz

Tanıdık kokular yok

Sensiz olmaz.’’

Veya biraz daha komplike halleri:

‘‘Anlamak çözmeye yetmez

Sensiz olmaz

Biraz telaşlı, huzursuz

Sensiz olmaz.’’

Bütün bunlara bak ve içinden Türk Dallaras'ı demek gelmiyorsa, Türk Barry White'ı de.

Aşağı yukarı aynı şey.

Bir monotonluk estetiği...

Tekdüzelik hazzı.

Diyeceksiniz ki, hangi Müslüm Gürses?

Şu bildiğimiz tüm jiletçi çocukların, bütün balicilerin kirvesi mi?

Gülhane delikanlılarının, Anadolu sanayi çarşılarının, kasaba çıkışındaki oto tamirhanelerinin hüzünlü çıraklarının lonca piri mi?

Evet yanılmadınız, aynen kendisi.

Namı diğer Müslüm Baba.

Bildiğimiz kaşları ve bıyıkları düşmüş, gözünün feri yarı kaçmış o hüzünlü adam.

* * *

Keman, piyano ve Müslüm Gürses...

Hiç der miydiniz yan yana gelecek...

Yüz yine o aynı yüz.

Ses yine o monoton ses.

Öyleyse değişen ne?

Müslüm Baba'ya bir piyano, bir keman eklenince, yanına bir de Bülent Ortaçgil konunca, hicret mi başlıyor?

Kim hicret ediyor, nereye ediyor?

Müslüm Gürses mi, Gülhane parklarından, Anadolu sinema salonlarından bize doğru geliyor.

Yoksa biz mi oralara gidiyoruz?

Haydar Haydar'dan beri en müthiş Müslüm Gürses'i dinliyorum.

Bu adamın ruhunu keşfetmeye uğraşıyorum.

Orada ne var?

Yerli bir rembetiko mu? Ne bileyim bir blues mu, yoksa fado mu?

* * *

Bayhan, ‘‘Unchained melody’’
yi söylerken de böyle olmuştum.

O şarkı da ifadesiz bir yüzden, monoton bir sesten gelmişti.

Hepimizi şaşırtmıştı.

Şimdi Müslüm Gürses'i dinliyorum.

Dinlerken aklıma başka bir şarkı takılıyor:

‘‘Arka sokaklarda neler oluyor?’’

Yoksa oralarda bir ‘‘Gülhane çocukları ayaklanması’’ mı var?

Tamirhane çıraklarının uzun yürüyüşü mü başladı?

Yoksa bize, ‘‘Memlekete böyle müzik lazımsa, onu da biz yaparız’’ mı demek istiyorlar?

Bilmiyorum. Ama yıllarca Orhan Gencebay'ını, İbrahim Tatlıses'ini, Müslüm Gürses'ini loncasına kabul etmeyenler de bir şey öğreniyorlar:

‘‘Onlarsız olmaz...’’
Yazarın Tüm Yazıları