Paylaş
Bu fotoğrafı ne Türkiye unutur, ne dünya, ne de Suriyeliler...
* * *
İzmir halkının ve emniyet müdürünün hassasiyetini de kutluyorum.
* * *
Tamam mıyız...
Şimdii... Bana ırkçı, faşist maşist falan demeyeceksin.
Çünkü asıl meseleye geleceğim.
* * *
Çocuğu yere çarpan adam bir seyyar satıcı...
Kemeraltı’nı bilirim. Boynumdaki küçük tepsinin içinde “hacıyatmaz” satmışlığım vardır orada.
Bilirim o sokağın seyyar satıcısı kimdir...
Geçimini oradan çıkaran gariban insandır.
Epey de Kürt vardır aralarında...
* * *
İzmir Kürt göçü alan bir şehirdir.
Ama dışlamaz. Amerika gibi yapar.
İzmirlileştirir.
Öyleyse nedir bu olay...
* * *
Bil ki, gördüğümüzden, bağırıp çağırdığımızdan çok daha derin bir meseledir.
* * *
O yüzden diyorum ki...
O seyyar satıcıyı sadece polisin, savcının sorgulaması yetmez.
Ege Üniversitesi, Dokuz Eylül Üniversitesi de girmeli işin içine, sosyolog ve psikolog da mutlaka karşısına alıp konuşmalı o insanla...
Cezasını zaten sosyal medya fazlasıyla verdi.
Şimdi sıra anlamakta...
* * *
Bak kardeşim...
Anlamak, anlayışla karşılamak demek değildir.
Hafifletici neden aramıyorum ben...
Nedenini arıyorum...
* * *
Çünkü o nedeni bulamaz, cesaretle itiraf edemez, halının altına süpürmeye kalkarsak eğer...
Geçmiş olsun hepimize...
Daha 2.5 milyon Suriyeli bekliyor seyyar satıcıları...
Üstelik büyüyecek, onlara rakip de olacaklar...
* * *
Kemeraltı’ndaki o olay, bir ilktir...
Labalubayla geçiştirilecek bir olay
hiç değildir.
İhanet etmeyen erkek yoktur ihanet edilemeyen kadın vardır
DÜN sabah Maria Callas’ı seyredip dinlerken
ağzımdan şöyle tuhaf bir cümle döküldü.
“Belki ihanet etmeyen erkek yoktur,
ama ihanet edilemeyen kadın vardır.”
Bir kadın veya erkek tam tersini veya şunu söyleyebilir: “İhanet etmeyen erkek de, ihanet edilemeyen kadın da vardır...”
Bu cümle ağzımdan Maria Callas için çıktı. Yıllardan beri bu kadından hiç ayrılamıyorum.
Son günlerde medici.tv adlı klasik müzik sitesinin bağımlısı oldum.
Dün sabah Maria Callas’ın, 1958 yılında Tito Gobbi ile Puccini’nin Tosca performansını seyrettim. 2015 yılının en çok izlenen klasik müzik videolarından biriymiş.
Maria Callas’ın sesi kadar, yüzü ve elleriyle oynayışını, kadınlığını bir kere daha anladım.
O, asla ihanet edilemeyecek kadınlardan biri...
Bak bunları ben sormuyorum ama mutlaka soran biri çıkar
-AKP’li 4 bakanın yolsuzluk ve rüşvet iddiaları fezlekesine hayır diyen milletvekilleri, HDP’li milletvekillerinin dokunulmazlıklarını kaldırırken ne diyecekler?
“O başka bu başka” mı...
-Çözüm süreci başladığında “Türk hassasiyetine dikkat” dediğim için bana dümdüz saydıranların bugün yazılarına “Türk öfkesi” başlığı koymalarını nasıl açıklayacaklar?
“O başka bu başka” mı...
Ben sormam... Ama mutlaka soran biri çıkar... Şimdiden pişkin bir cevap hazırlayın.
Bir ‘yandaşın’ farkında olmadan yaptığı ‘90 yıllık parantez’ itirafı
DÜN Akit’te Yavuz Bahadıroğlu’nun yazısının özeti:
“Hangi yatırıma baksanız altında ya Adnan Menderes’in, ya Süleyman Demirel’in, ya Turgut Özal’ın ya da Recep Tayyip Erdoğan’ın imzası var...”
Doğru... Ben de katılıyorum. Ama aynı yazar biraz aşağıda şöyle diyor:
“Yunanistan’a bile yaşam kalitesi açısından 65 basamak alttan bakıyoruz.”
Bu 4 başbakanı alt alta yazarsak, Türkiye’nin 66 yılı çıkıyor...
Hadi 6 yılını askeri rejimlere ver, kaldı 60 yıl...
Öyleyse, “Kaldırıyoruz” dedikleri bu enkaz, laik Cumhuriyet’in mi, yoksa miting meydanlarında iftiharla resimlerini Erdoğan’ınkinin yanına koydukları bu sağ muhafazakâr siyasetçilerin dönemi mi...
Bizim dilimiz bağlı ama Allah onlara söyletiyor...
DOĞRUCU YANDAŞ
Dünyada kaç dostumuz var
BEN çok yazdım ama bu defa sorunun cevabını Akit gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak’a bırakıyorum. “Türkiye’ye rağmen çözüm yok”, “Bana mecbursun” diye diye dünyada çok az dostumuz kaldığını söylüyor. Haklı. Ben de bakıyorum, dünyada Somali, Katar ve Suudi Arabistan'dan başka dostumuz kalmadı. Onu da Allah söyletiyor.
Aman unutmayın
-NE yazdım geçen hafta... “Weekend”, yani hafta sonu tatili cuma öğleden sonra başlar... Cumartesi diye uyuma arkadaş. Tatil dün başladı. Dünü kaçırdıysan bugünü yakalamak için harika bir şarkı: Kygo’dan
“Here for you”.
Kadınlar ‘Grey’ restoranını adı yüzünden mi sevdi
ÖNCEKİ akşam Topağacı’nda yeni açılan “Grey” adlı restorandaydım. Tıklım tıklımdı. Daha kapıdan girerken insanı saran bir ışığı var. Mönüsünü ve yemeklerini çok sevdim.
En çok da müşteri profilini sevdim. En az 4 masada sadece kadınlar vardı. İnanılmaz eğleniyorlardı. Çok hoşuma gitti, kendimi tutamayıp bir masaya laf bile attım. Harika bir sohbet yaptık. Restoranın sahibi Tayfun’a, “Grey adını koymak nereden aklınıza geldi” diye sordum.
“Adını Hazine veya Grey koyacaktık, bunu tercih ettik. Kolay akılda kalıyor” dedi.
Yani “Fifty shades of Grey” romanı ile ilgisi yokmuş. Rahatladım. Çünkü o romandaki Grey karakteri fena halde sinirime dokunuyor.
Paylaş