BİR gün ‘‘Pazar Teneffüsü’’nden sonra devam ediyorum. Cumartesi sabahı tanınmış bir işadamı arkadaşım aradı.
Adını vermiyorum, ama herkesin yakından tanıdığı bir işadamı.
Öyle Koç'lar, Sabancı'lar, Karamehmet'ler ayarında değil, çok daha küçük, ama çok yaratıcı ve kendi kendini yaratmış bir işadamı.
Ben iş zihniyetini hep çok ‘‘devrimci’’ buldum.
Telefonda aynen şunu söylüyor:
UÇAKTAN İNERKEN
‘‘Cuma öğleden sonra Bodrum'a hareket ettim. Uçağa binerken mutluydum. Çünkü iyi bir haziran ayı geçirdim. Krize rağmen çeşitli formüllerle iş yaptım. Haziranı kárla kapattım. Ama akşam üzeri Bodrum'da uçaktan inip borsanın kapanış haberini aldığımda iş tersine döndü. Uçaktan indiğimde 800 milyar zarardaydım.’’
Bunu söyleyen işadamı, konfeksiyon alanında çalışıyor.
Çok başarılı bir Türk markası yaratmış.
Her yıl yeni pazarlama yöntemleri geliştiriyor.
Üretiyor, pazarlıyor ve kazanıyor.
Ama finansmandan kaybediyor.
Yani işadamı olarak kendine düşeni fazlasıyla yapıyor, ama Ankara'nın ‘‘Öksüz’’leri yüzünden kaybediyor.
Artık yapabileceği tek şey var.
Bana telefonda, ‘‘Senden bir şey rica ediyorum. Lütfen bunları yazmaya devam et’’ diyor.
Ben de günlerdir yazıyorum.
Gelen telefonun haddi hesabı yok.
O telefonlardan anlıyorum ki, insanlar artık bu ‘‘milli gurur’’ masalını yutmuyorlar.
PARTİ GURURU
Enis Öksüz, çevresindeki fanatik birkaç kişiye kanıp, bir‘‘milli mücadele’’ dolduruşuna gelebilir.
Ama bu halk artık bunu yutmuyor.
Bu halk hükümete şunu soruyor:
‘‘Niyet Mektubu'nda 80 yıllık devlet bankasını kapatma sözünü verebiliyorsun. Ki yaptığın doğrudur. Ama bir Telekom müdürünü değiştirmeyi içine sindiremiyorsun.’’
Evet, var mı böyle acayip bir ‘‘milli gurur denklemi’’...
Yutmuyoruz ve soruyoruz:
‘‘Milli gurur mu, yoksa parti gururu mu?’’
Kulaklarını ve kafasını dünyaya kapamış bir siyasetçinin, buna doğru ve samimi bir cevap vermesi mümkün mü?
Aklın bittiği yerde demagoji başlar.
O demagojinin zirvesi de şu cümledir:
‘‘Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur.’’
Bakın Enis Öksüz'ün konuşmalarına.
Bu cümleyi hemen fark edeceksiniz.
Şimdi Türk gençlerine seslenmek istiyorum.
Türk gençleri...
Sakın bu numaraları yutmayın.
Bizler şöyle veya böyle yaşadık.
Bu numaraları şöyle veya böyle yuttuk.
İYİ HAYAT
Bir ömür böyle geçti.
Ama siz bu lafları yutmayın.
Bu dolduruşlara gelmeyin.
Önünüzde çok uzun bir ömür var. Dünya bambaşka bir yere gidiyor.
Hayatın kalitesi giderek önem kazanıyor.
Bizler başka yerlerde nasıl yaşanıyor bilmiyorduk, ama sizler biliyorsunuz.
Bu sözlerin hepsi, sizin deyişinizle ‘‘kestanedir’’, sakın yutmayın.
Biz yıllarca yuttuk, siz sakın yutmayın.
Bu dünyada daha iyi bir hayat var. Türkiye, bu daha iyi hayatı sağlayacak imkánlara fazlasıyla sahip.
Bütün mesele daha iyi yönetimdir.
İyi yönetilen Türk şirketleri başarılı olmaktadır.
Türk devletinin de başarılı olmaması için bir neden yoktur.
Türk parasının değerini mum gibi eritenlerin, bize milli gurur masalları okumaya hakları yoktur.
Bugün yeni ve kritik bir hafta başlıyor.
Dolar bir buçuk milyona da çıkabilir, aşağı da inebilir.
Bir buçuk milyona çıkarsa, artık en iyi şekilde yönetilen şirketler bile tehlikede demektedir.
YA RAB
Bu ülkede yıllarca büyük yatırımlar yapan başarılı insanlar, uçağa zengin binip, iflas etmiş olarak inebilirler.
Böyle bir şirketler harabesi üzerinde artık bize yapacak tek şey kalır.
O muhteşem şiiri aranje ederek yeniden okumak:
‘‘Bir Telekom müdürü uğruna ya Rab, ne ülkeler batıyor...’’