Paylaş
Çıkıp açıkça, mertçe söylemiyorlar...
Sinsi, sinsiden bile pespaye bir tavırları var...
*
Bu ülkeyi işgalden kurtaran insanlara tarihin sayfaları arasında sinsi tuzaklar kurup, her birini tek tek gelecek nesillerin kafasından silmek için pusuda bekliyor.
*
İflas etmiş, süflileşmiş, yangın yerine döndürülmüş bir Osmanlı enkazının külleri içinden Zümrüdüanka kuşu gibi yeniden doğup, bize özgür bir vatan bırakan insanları tarihimizden kalleşçe silme planları yapıyorlar.
*
23 Nisan’ı, 19 Mayıs’ı, 30 Ağustos’u, 29 Ekim’i milli takvimimizin yapraklarından yırtıp koparmaya tam teşebbüs halindeler...
*
Bugün 30 Ağustos Zafer Bayramı...
26 Ağustos 1071’de Alparslan Malazgirt’te bize bu toprakların kapılarını açmıştı.
Bu toprakları vatan bellemiştik.
Bundan 850 yıl sonra, son Osmanlı, bu toprakları paramparça edip kaçtığında, bir başka 26 Ağustos günü büyük bir insan Büyük Taarruz’u başlatmıştı...
*
Ve bir 30 Ağustos 1922 günü...
Vatanımızı yeniden özgür kılmıştık
*
Ey genç insan...
Gönlümüze silinmez mürekkeple yazılmış bir tarihtir bu...
Bugün bu ülkenin 80 bin camisinde ezan okunuyorsa...
Bugün buranın adı Türkiye Cumhuriyeti ise...
Bugün cebimizde Atina’nın, Londra’nın, Paris’in, Roma’nın verdiği ikinci sınıf teba vesikası değil de Ankara’nın verdiği TC kimliğini taşıyorsak eğer...
*
O büyük insan sayesindedir...
Yani Mustafa Kemal Atatürk’ün...
Boşverin geçici, alaminüt müfredat programlarını...
Siz anlatın çocuklarınıza bu ülkenin vatansever gerçek milli müfredatını...
*
Bilin ki...
Tarihi tebeşirle yazmaya kalkan nankörler silinip gidecek...
Silinmez mürekkeple yazılan bu şerefli tarih ilelebet payidar olacaktır.
*
30 Ağustos Zafer Bayramımız kutlu olsun...
SEVİŞEN BİR ÇİFTİ SEYRETMEK İÇİN KAÇ PARA İSTERSİNİZ
ONU 2005 yılında “Alt kattaki fahişe” diye yazmıştım.
Üniversite yıllarımda, posterini duvarıma astığım kadınlardan biriydi.
Adı Mireille Darc’dı...
*
O yıl anıları yayınlanmış ve orada okumuştum.
Paris’e geldiği yıllarda küçük bir odada bir kız arkadaşı ile kalıyormuş.
Bir gün alt katta yaşayan bir fahişe, oda arkadaşına teklifte bulunmuş.
Tanıdığı zengin bir adamın fantezisi varmış.
Sevişirken bir başka kadının da onları seyretmesini istiyormuş.
Bunun karşılığında para ödemeye de hazırmış.
*
Arkadaşı kabul etmiş. Ancak son gün hastalanınca bunu Mireille Darc’tan yapmasını istemiş.
Lüks bir randevuevine gitmişler. Adam gelmiş, Mireille Darc sadece seyretmiş.
*
Bunu yaptığı sırada, daha hayatına henüz hiçbir erkek girmemiş.
O günlerde Sartre’ı, Malraux’yu, Racine’i, Moliere’i okuyan bir genç kızmış.
*
Bu iş için o günün parasıyla 400 Fransız Frangı almış.
“O parayla 500 franga ilk arabamı satın aldım” diyor.
İşte o kadın, alt kattaki muhteşem fahişem önceki gün öldü.
Mireille Darc, üniversite yıllarımda hayranlıkla izlediğim büyük kadınlardandı.
Oyunculuk soyadını, Fransa’nın kadın kahramanı Jeanne d’Arc’tan alan cesur yürek bir kadındı.
Sarı kakül saçları ile çevirdiği cüretkâr filmler beni hayal dünyalarıma götürürdü.
*
Jeanne Moreau’dan sonra o da gitti...
Benim neslimin hazan mevsimi başladı galiba.
YENİ BİR SEVGİLİ BULUNCA ESKİ FOTOĞRAFLARI YAKMAK MI LAZIM
PASCAL’la tanıştığım gün, geçmiş hayatımın bütün fotoğraflarını yaktım.”
Benim kuşağımın başkaldıran sarışını Mireille Darc’ın hatıraları bu cümleyle başlıyor.
“Sanki” diyor, “onun hayatına hiçbir yüküm olmadan, hafif bir şekilde girmek istedim.”
*
Pascal, onun hayatında kim bilir kaçıncı erkekti.
2005 yılında o kitaptaki bu cümleyi okuyunca çok düşünmüştüm.
Acaba hayatımıza giren her yeni kadın veya erkekten sonra bütün eski fotoğrafları yakmamız mı lazım...
*
Hatıratında şunu da yazmıştı:
“Kendi seçtiğim erkeklerle birlikte oldum. Yüreğimle değil, gövdemle seviştim.
Her sevişmeden sonra mutlaka bir bahane
bulup erkeğin yatağından kaçtım. Hiçbir zaman bir erkeğin yanı başında uyanmak istemedim.”
Ta ki Alain Delon’a rastlayıncaya kadar.
Yani gövdesi ile yüreğinin tekvücut olduğu o güne kadar.
Alain Delon’un sevgilisiydi, hayatının sonuna kadar da en büyük arkadaşı olarak kalmıştı...
*
Hatıra kitabını üç erkeğe ithaf etmişti:
“Hayatımın üç erkeği Alain, Pierre ve Pascal’a...’
*
Demek ki, bütün fotoğrafların yakılması gerekmiyormuş.
OLAY YERİ İNCELEME FOTOĞRAF VE GÖRÜNTÜLERİ NASIL SIZDI
ÖNCEKİ akşam davette bir arkadaşımın WhatsApp’ına Vatan Şaşmaz ve katilinin ölüm fotoğrafları geldi.
Belli ki polis tarafından çekilmiş fotoğraflardı.
Dün bu şaşkınlığım daha da büyüdü.
Çünkü bir arkadaşım bana “olay yeri incelemesi” sırasında çekilen video görüntülerini de gönderdi.
Epeydir ilk defa böyle bir şey görüyorum.
Dünyanın gelişmiş ülkelerinde olay yeri fotoğraf ve görüntüleri çok gizli tutulur.
Bu görüntülerin sızdırılması bana tuhaf geldi...
Komplo teorisi falan benim işim değil...
Ama bunun neden sızdırıldığını doğrusu merak ettim.
DÜN HÜRRİYET’İN EN ÇOK OKUNAN YAZISI
DÜN Hürriyet’in en çok okunan yazısı Kanat Atkaya’nın Vatan Şaşmaz cinayetinden sonra atılan tweet’leri, yazılan mesajları eleştirdiği harika yazısı oldu.
Yani Twitter barbarlığını anlatıyordu...
Bunlara bakınca 1980’lerdeki Mad Max filmlerindeki barbar aşiretler geliyor gözümün önüne...
Twitter’ın büyük bir “hırtlaştırma” efekti var...
Riyakâr, nankör, vefasız, acımasız, gaddar bir kitlesel ruh yaratıyor...
Maskeli bir barbarlık bu...
Çağımızın en kalleş, en korkak, en iğrenç insan profili bu işte...
ORADA OLMAK İSTEDİĞİM ANLAR
- 7 KASIM 2017 günü Moskova’da olup “Ekim Devrimi’nin 100’ncü yılını” orada geçirmek.
- MAYIS 2018’de Paris’te olup “68 Mayısı’nın 50’nci yılını” kutlamak.
Paylaş